Çalışacak yaştaki insanlarımızın yarısı bile üretim sürecine emeğiyle katkı koyamıyor. Haliyle bu tablo, Türkiye’nin kalıcı bir büyüme ve kalkınma rotasına giremeyeceğini gösteriyor

İşsizlik patladı

Geçen hafta açıklanan kasım ayı işsizlik oranı yüzde 12,1’e yükseldi. Bu son 80 ayın en vahim tablosuna işaret ediyor. Şubatta açıklanan oran, ekim-kasım-aralık döneminin ortalamasını yansıtıyor. Demek ki, 16 Nisan referandumunun hemen ertesi günü ocak oranını, diğer bir ifadeyle aralık-ocak-şubat ortalamasını öğreneceğiz.

İşsizlik kış aylarında mevsimsel nedenlerle yükselişe geçiyor, genellikle de ocakta zirve yapıyor. Örneğin 2016 Ocak’ta 2015 Kasım’a oranla yüzde 0,6 artış gerçekleşmişti. Son 9 yılın ortalaması ise yüzde 1,1 sıçramaya işaret ediyor. Demek ki referanduma yüzde 13’ü aşan bir işsizlikle girme ihtimali çok yüksek. RTE’yi asıl endişelendiren de, ekonomik kaynaklı memnuniyetsizliğin sandığa yansıması.

Gerçi nisandaki veri aralık-ocak-şubatı yansıtacak; bu saatten sonra yapılacak bir müdahale, istatistikleri değiştirmeyecek. Ne var ki RTE siyasi teorisiyle, ortalama vatandaşın veri setlerinden çok, ekonominin kendi yaşamına yansıyan şekliyle ilgilendiğini biliyor, istihdam seferberliğiyle kötü gidişatı durdurmaya gayret ediyor.

Nitekim RTE, hafta sonu yaptığı bir konuşmada, “istihdam sözü verip yerine getirmeyeni tüm Türkiye’ye ifşa edeceğim” yollu tehditler savurdu. Bu ifade bile referandumda istediği sonucu alırsa bizi nasıl bir Türkiye’nin beklediğini gösteriyor. Ekonomiye biz kamucu ekonomistlerin önerdiği gibi ”plan program” da, liberallerin arzuladığı biçimde “piyasa” da yön vermeyecek. Açıkça “sopa ekonomisiyle” yönetileceğiz.

100 kişiden sadece 45’inin işi var
İşsizlik rakamlarına daha yakından göz attığımızda, 15 yaşından yukarısındaki her yüz yurttaşın, ancak 52,1’inin çalışma isteği belirttiğini, bunların sadece 45,8’ine istihdam kapılarının açıldığını gözlemliyoruz. Diğer bir ifadeyle, çalışacak yaştaki insanlarımızın yarısı bile üretim sürecine emeğiyle katkı koyamıyor. Haliyle bu tablo Türkiye’nin kalıcı bir büyüme ve kalkınma rotasına giremeyeceğini gösteriyor.

Son açıklanan rakamlara göre, işgücüne 2015’in ayın döneminden bu yana 980 bin kişi katılırken, bunların 390 binine iş bulunabilmiş, 590 bin kişi ise işsizler arasına katılmış. DİSK-AR’ın Şubat Ayı İşsizlik ve İstihdam Raporu’na göre ise, iş bulma ümidini kaybeden, iş aramayan ancak çalışmaya hazır olan kimseleri de katarak bulunan “alternatif işsizlik tanımı”, gerçek anlamda işsizlerin sayısını 6 milyon 611 bin, gerçek işsizlik oranını ise yüzde 20 olarak veriyor.

Durum Avrupa’dan da vahim
Yıllardır AKP yetkilileri ne zaman Avrupa’yla bir sorun yaşasalar, eski kıtanın krizden geçtiğini söyler, ekonominin bir türlü belini doğrultamadığı iddiasıyla ortaya çıkarlar. Bu tez tümüyle yanlış değil. Ne var ki, Avro Bölgesi’nde son rakamlara göre işsizlik yüzde 9,6’ya inmiş bulunuyor. İşsizliğin Yunanistan’la birlikte en yüksek seyrettiği İspanya’da bile bu oran yüzde 18,4 düzeyinde seyrediyor. Örneğin Almanya’da yüzde 5,9, Brexit sonrası Britanya’da yüzde 4,8 işsizlik var.

Basit bir kıyaslama, Türkiye’de işgücü piyasasının durumunun İspanya’dan da vahim olduğunu göstermeye yeter. Çünkü İspanya’da işgücüne katılım oranı yüzde 59. Kadınlar ise emek piyasasında Avrupa standartlarına göre düşük bir oranda, yüzde 52,5’le yer alıyorlar. Hesaplayınca, İspanya’da çalışacak yaştaki her 100 kişiden 48,7’sinin istihdam sahibi olduğunu ortaya çıkıyor. Almanya’da ise bu oran yüzde 56. Bize gelince, vurguladığımız gibi sadece yüzde 45,8.

Toplumsal cinsiyet açığı yüzde 40
Çünkü Türkiye’de, biraz yükselmekle birlikte kadınların ancak yüzde 32,7’si işgücü piyasasında. “Toplumsal cinsiyet açığı”, yani işgücüne katılan erkeklerle kadınlar arasındaki yüzde 40’lık uçurum devam ediyor. Belki daha vahim bir gösterge, “ne eğitimde ne istihdamda” yer alan 15-24 yaş arası gençlerin oranı yüzde 23,9. Bu 2015’teki yüzde 23,3’ten bile yüksek. Kadınlarda ise, ne bir işi ne de okulu olanların oranı yüzde 33,6. Diğer bir ifadeyle, genç nesildeki kadınların üçte birinin geleceğe yönelik bir umut beslemesi için bir neden görünmüyor. Gençlerine, kadınlarına bir gelecek hazırlayamayan bir ekonominin, 2023’ler için parlak bir tablo çizmesi de imkânsız görünüyor.

İstihdam Paketi sandığa endeksli
Türkiye’de şu anda istihdam piyasasında 30,7 milyon kişi bulunuyor. Bu rakam her yıl 1 milyon kişi artıyor. RTE “referandum seferberliğiyle” 1 milyon yeni iş açılması talimatı vermiş. Yeni alınacak her işçi için 666 TL İşsizlik Fonu’ndan ödenecek, işverenden de 106 TL daha az vergi alınacak. Bahane ise, işçiye bir istihdam bulmasa dahi bu para zaten ödenecekti.
Sonunda insanların emekleriyle üretime katılması, sosyalleşmesi haliyle kötü bir şey değil. Gelgelelim ilkesel olarak, işçi sınıfına ait olan, sadece işsizlik durumunda kullanılması gereken bir fona el atılması doğru değil. Üstelik yol olması, başka amaçlarla bu kaynağa başvurulması tehlikesi de var. Türkiye Varlık Fonu keyfi uygulamalar için en büyük tehlikeyi, yolsuzluk ve usulsüzlük kapısını oluşturuyor. Zaten üretimi, yatırımı artırmadan zorlama önlemlerle ekonomiyi düzlüğe çıkarmak olanaksız. Geçen hafta Resmi Gazete’de yayımlanan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile getirilen istihdama yönelik teşvik ancak 31.12.2017’ye kadar geçerli. Meali; referandumu, olası bir erken seçimi bir kurtaralım, sonrasını gariban işsizler düşünsün!