İstanbul 1 Mayıs Platformu, bir basın açıklaması düzenleyerek, her yıl olduğu gibi bu yıl da kapitalist sömürü düzeninin sonuçlarına dikkati çekti. Açıklamada, işçi sınıfı bir kez daha talepleri için güçlü bir şekilde ses çıkarmaya çağrıldı

İstanbul 1 Mayıs Platformu: Virüs değil kapitalizm öldürür

İstanbul 1 Mayıs Platformu, 1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı günü nedeniyle bir basın açıklaması yaptı.

Dönem sözcüsü Ayfer Koçak tarafından okunan açıklamada, tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgınının kapitalist düzenin nasıl bir ekonomik kriz içinde olduğuna dikkat çekildi.

Kapitalist düzenin insanlık dışı tutumlarınınsalgın döneminde bir kez daha ortaya çıktığı belirtilen açıklamada, “Tüm yaldızlar döküldü, tüm yalanlar açığa çıktı. ‘Ekonominin çarkları’ dönmek zorundaydı! Bunun için işçiler kendilerini feda etmeli, ekonomileri ayakta tutmalıydı. Bunun için sermayeye milyarlar akıtılırken, işçilere açlıktan ya da çalışırken hastalanarak ölmek dayatıldı” ifadelerine yer verildi.

Yaşanan sürecin kadın emeğinin sömürüsünü ve kadına şiddeti de arttırdığıbir kez daha hatırlatılan açıklamada, salgının politik kazanç elde etme malzemesine dönüştürüldüğü de belirtildi.

Açıklamada son olarak, işçi sınıfı birlik, mücadele ve dayanışma günü için taleplerini bir kez daha güçlü bir şekilde seslendirmeye davet edildi.

İstanbul 1 Mayıs Platformu tarafından yapılan açıklamanın tamamı şu şekilde:

“Tüm dünyaya yayılan koronavirüs salgını kapitalist sömürü ve yağma düzenini tüm çıplaklığı ile gözler önüne serdi.

Tüm dünyada, işçi-emekçilerin, hakların sömürü, yağma ve baskılara karşı büyük ve yaygın tepki ve protestoları ile sarsıldığı, kapitalizmin dünya çapında derin bir ekonomik kriz içinde olduğu, işçi-emekçilere, haklara, insanlığa hiçbir gelecek sunamadığı bir dönemde salgınla yüz yüze kaldık.

Birkaç istisna haricinde tüm kapitalist devletlerin, açık ya da gizli ‘sürü bağışıklığı’ diye tarif ettikleri, ‘ölen ölür, kalan sağlar çalışmaya devam eder’ mantığı ile insanlık dışı tutumlar aldığı gördük, görüyoruz.

Tüm yaldızlar döküldü, tüm yalanlar açığa çıktı. ‘Ekonominin çarkları’ dönmek zorundaydı! Bunun için işçiler kendilerini feda etmeli, ekonomileri ayakta tutmalıydı. Bunun için sermayeye milyarlar akıtılırken, işçilere açlıktan ya da çalışırken hastalanarak ölmek dayatıldı.

Görüldü ki, sağlık başta olmak üzere, eğitim, barınma gibi toplumun en temel ihtiyaçlarının kar güdüsü ile sermayeye açmak, ticaretin konusu yapmak toplu cinayet anlamına geldiği görüldü.

Bu ülkenin yönetenleri, Saray, salgını da bir fırsata, Allahın yeni bir lütfuna döndürmek için kolları sıvadı. Salgın öncesi, ekonomik ve siyasi kriz içinde savaş, baskı ve zor ile ayakta durmaya çalışan siyasi iktidar, salgının yarattığı puslu havayı, baskıyı, sömürüyü ve yağmayı arttırmanın bir fırsatına çevirmeye çalıştı, çalışıyor.

Ülkede emek gücüyle yaratılan tüm zenginliğin kaynağı olan işçi-emekçilere, yoksul halka reva görülen ‘sabun, abdest, kolonya’ ve bir miktar sadaka kabilinden para oldu!

Milyonlarcamız işsiz kaldık. Apar topar kepenkleri inen binlerce merdiven altı, ‘merdiven üstü’ işyerlerinden ücretsiz olarak ya da üç kuruş parayla gönderilerek evlerimize kapandık.

İşten atmaları yasaklama adı altında patronlara, işçileri üç ay ücretsiz izne ayırabilme hakkı tanındı. Ücretsiz izne çıkarılanlara, işten çıkarılan ama işsizlik ödeneğinden yararlanamayan işçilere günlük 39 lira gibi bir sadaka ücreti uygun görüldü. Tüm ödemelerin kaynağı ise İşsizlik Sigortası Fonu…

Büyük çoğunluğumuz ise “Evde Kal”ın kapsama alanı dışında; fabrikalarda, inşaatlarda, işyerlerinde her an salgına yakalanma korkusu altında çalışmaya devam ediyor, birçok emekçi kardeşimiz de yakalandığı salgından kurtulamayarak hayatını kaybetti.

Yaşanan bu süreç aynı zamanda, kadın emeğinin sömürüsünün ve kadına şiddetin arttığı, ancak görünmez kılındığı bir soncu da ortay çıkarttı.

Salgın, politik kazanç elde etme malzemesine dönüştürüldü. AKP’li belediyeler, vakıflar, cemaatler yardım toplayabilir, dağıtabilir ama HDP’li, CHP’li belediyeler, dayanışma ağları yapamaz. Halk can derdindeyken HDP belediyelerine kayyum atandı. Kanal İstanbul projesi kapsamında ihaleye çıkıldı. Salda Gölü çevresi tarumar edildi. Atatürk havalimanı, sahra hastanesi yapımı bahanesiyle ranta açıldı. Hapishanelere dönük yapılan infaz düzenlemesinde mafyacılar, çocuk istismarcıları, kadın katilleri serbest bırakılırken bir tweet attığı için tutuklanan öğrenciler, haber yapan gazeteciler, rehin tutulan Kürt siyasetçiler, devrimci sosyalistler yok sayıldı. Özgürce konser vermek isteyen Grup Yorum üyesi Helin Bölek, sadece adil yargılanmak isteyen Mustafa Koçak’ın talepleri görmezden gelinerek ölüm oruçlarında hayatlarını kaybetmelerine neden olundu. Bu ölümlere karşı oluşan tepkiye rağmen Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek için de hiçbir adım atılmamakta ısrar ediliyor.Ve bu arada milliyetçilik daha da yükseltilerek,Suriye’de, Libya’da ve Kürt halkına yönelik savaş politikaları sürdürüldü.

Böylesi koşullarda 2020 1 Mayıs’ını karşılıyoruz. Salgın kapitalist sömürü ve yağma düzenini tüm çıplaklığı ile ortaya koyarken işçi sınıfının, emekçilerin hayatı var eden gücünü de ortaya koydu.

İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü’nde başta çalışmak zorunda bırakıldığımız işyerleri olmak üzere, bulunduğumuz her yerde, meydanda, mahallede, sokakta, balkonda, 1 Mayıs’ta taleplerimizi güçlü bir şekilde seslendirmeye çağırıyoruz.

*Tüm kaynaklar halk sağlığı için seferber edilmelidir.

*İşten çıkartmalar, ücretsiz izinler yasaklanmalı, tüm çalışanlar ücretli izine çıkarılmalıdır.

*Çalışmanın zorunlu olduğu sektörlerde, işçilerin salgına karşı korunması için hekimler ve işçilerin denetiminde önlemler alınmalıdır.

*Salgın süresince tüm faturalar devlet tarafında karşılanmalıdır.

*Kayıt dışı çalışan ve şu anda hiçbir geliri olmayan, ücretsiz izine ayrılan işçi-emekçiler, yoksul halka en az asgari ücret tutarında doğrudan gelir desteği sağlanmalıdır.

*Tüm hastaneler kamulaştırılmalıdır.

*Salgına karşı toplumun korunması için gerekli kaynak, sermaye sınıfı ve rantiyeye konacak servet vergisi ile karşılanmalıdır. Bu kaynağın kullanımı toplumun denetimine açık olarak organize edilmelidir.

*‘İnfaz yasası’ndaki ayrımcılık, devam eden kayyum politikaları ve belediyelerin çalışmalarının engellenmesi üzerinden sürdürülen siyasi baskılar son bulmalıdır.

Virüs değil kapitalizm öldürür!

Krizin de salgının da faturası sermeye sınıfına!

Yaşasın 1 Mayıs! Biji Yek Gulan!

Yaşasın sosyalizm!”