Deprem vesilesiyle bir kez daha anladık ki Saray, İstanbul’u İmamoğlu’na bırakmamak için her fırsatı değerlendirecek. İstanbul ve çevre illeri korkutan deprem, Türkiye’nin yakın tarihine dair gazete sütunlarını ve kitapları aşacak kadar çok şey söyledi. Neresinden tutsanız elinizde kalacak bu yönetim iflası aslında bir az gelişmişlik semptomu. Bakmayın siz milyon dolarlık yatırımlara, lüks rezidanslara, zirvesi görünmeyen gökdelenlere İstanbul başta olmak üzere memleketin vitrin şehirleri modern kent planlamasının ve kent bilincinin fersah fersah uzağında.

Deprem sonrasında toplanma alanlarından kentsel dönüşüme birçok başlıkta 20 yıl önceki noktaya geri döndük. Döndük dönmesine ama yine hesap sorulan kimse yok ortada. 99 depreminde çürük bina yapan bir avuç müteahhit cezai yaptırıma tabi tutulmuştu yalnızca. Onlar da kısa sürede salınıverdi. Kimse önceki hükümetleri, belediye başkanlarını ifadeye çağırmadı. Hâlbuki her şey onların gözlerinin önünde gerçekleşmişti.

5.8’lik depremden sonra Kadir Topbaş da yoktu ortada Mevlüt Uysal da… “İhanet edilen” İstanbul’un AKP’li belediye başkanlarının hiç mi suçu yoktu bu tabloda? İstanbul en çok Topbaş’ın zamanında talan edilmedi mi? Yandaş müteahhitler İstanbul rantı üzerinden servetlerine servet katmadı mı? Kat irtifaları sırf inşaat şirketleri daha fazla kazansın diye keyfi bir şekilde arttırılmadı mı? Yol kenarına peyzajla göz boyayan AKP’li belediyeler kamu arazilerinin sermayeye peşkeş çekilmesinde aracılık yapmadı mı?

Ya AKP genel merkezi; onlar değil mi İstanbul’un belediye başkanlarına yol veren, defalarca aday gösterip seçtiren? TMMOB başta olmak üzere meslek ve demokratik kitle örgütleri deprem başta olmak üzere İstanbul’un sorunlarına ilişkin rapor üzerine rapor çıkarırken AKP bu kuruluşların yetkilerini budamakla meşgul değil miydi? Tetikçi medya ranta dikkat çeken odaları, başkanları manşetten hedef almıyor muydu? Yıllardır özel iletişim vergisi, deprem vergisi adı altında toplanan paranın hesabı sorulduğunda “çılgın projeler”, duble yollar gözümüze sokulmuyor muydu?

Üstelik deprem tehdidi burnumuzun dibindeyken iktidar bloku yurttaşı değil yandaş müteahhitleri düşünmeye devam ediyor. Yani geçmişte kalmış bir olgudan bahsetmiyoruz. Geçenlerde paralel hazine olarak kurulan Türkiye Varlık Fonu, yapımı yılan hikâyesine dönen İstanbul Finans Merkezi’ne (İFM) ortak olduğunu açıkladı. Varlık Fonu şirket olmayan İFM’ye nasıl ortak olur tartışması bir yana dursun Fon yandaş müteahhitlere hayat öpücüğü verdi. İnşaatı üstlenen üç firmaya yaptıkları harcamaları bir çırpıda ödeyerek onları devreden çıkardı. Müteahhitler derin bir oh çekti; para bizim cebimizden çıktı. Bunun gibi onlarca örnek sayabiliriz.

Ortada somut bir gerçek var. Şayet AKP İstanbul’u bir kez daha alsaydı koşar adım uçurumun eşiğine gelecektik. Bundan sonra yapılacak çok iş var. Ancak Erdoğan, İmamoğlu’nun İstanbul’da ipleri tamamen eline almasına engel olmak için harekete geçti bile. Bu zamana kadar temsili ve bürokratik kimi işler dışında çok görmediğimiz CB yardımcısı Oktay 5.8’lik depremden hemen sonra sahaya indi. İlk gün yapılan ortak toplantının ardından ikinci toplantıda İmamoğlu dışarıda bırakıldı. Oktay, İBB ile koordineli çalışması gereken tüm isimleri İmamoğlu’nun olmadığı afet müdahale toplantısında bir araya getirdi. Yandaş medya ise deprem günü ve sonrasında canhıraş bir biçimde çalışan İmamoğlu ve ekibini yok sayıp CB yardımcısına kilitlendi. İmamoğlu her ne kadar öyle değilmiş gibi davransa da “devlet” bir yanda sandıktan iki kere çıkmış belediye başkanı diğer yanda…

Seçilmiş belediye başkanına hasım muamelesi yaparak ülke yönetilemez. Bu İstanbul için de Van için de Diyarbakır için de böyledir. İBB için kayyum tehdidinden geri adım atmak zorunda kalan AKP, CB yardımcısı üzerinden fiili bir kayyum operasyonu yapmak istiyor olabilir. Saray’a İmamoğlu günlük işlerle uğraşsın şehrin makro planını Beştepe’den belirleyelim diye akıl verenler de muhtemelen vardır. Fakat bundan önceki hamleler gibi bunun da iktidar için hüsranla sonuçlanması kaçınılmaz. İmamoğlu’nu yok sayma işi onun ve onun şahsında muhalefetin kendine yeni kanallar inşa etmesine neden olur o kadar…

5.8 depremin yarattığı sarsıntı toplumsal muhalefet için de uyarıcı. Tüm yetkilerin tepede toplanmak istendiği bu rejime karşı mücadelenin tabanda örgütlenmesi gerektiğini düşünen herkes mahallelerinde kolektif yaşamı güvence altına alan öğretici pratikler geliştirmek zorunda. Afet durumları başta olmak üzere mahalle içi yardımlaşma ve dayanışma ağlarını kuran, sorunun politik yanını hatırlatan ve fakat onun ötesine geçerek mahalleler ve yerel yönetimler arasında formel bağları aşan muhataplık ilişkisi kuran bir yol haritasına ihtiyacımız var.