"İstanbul Barosu’nun yönetimi bizimle demokratikleşecek"
İstanbul Barosu seçimlerinin tek kadın adayı Several Ballıkaya. Ballıkaya, İstanbul Barosu’nun Türkiye’de yaşanan hak ihlallerini görmezden geldiğini vurgulayarak, “Biz öyle olmayacağız. Asla bir grubun ezilmesini ve baskı görmesini kabul etmeyeceğiz” diyor
UĞUR ŞAHİN / ugursahin@birgun.net
@uugurs
Türkiye’nin en eski ve en büyük barosu olan İstanbul Barosu’nda 22–23 Ekim tarihlerinde başkanlık seçimleri var. 1878 yılından bugüne başkanları hep erkek olan baronun bu yılki tek kadın adayı ise Several Ballıkaya. Yıllardır Çağdaş Hukukçular Derneği’nde (ÇHD) emek veren Ballıkaya, 26 yıldır Bakırköy’de serbest avukat olarak çalışıyor. Geçen dönemlerde İstanbul Barosu’nda İnsan Hakları Merkezi’nde görev alan Ballıkaya, insan hakları hukuku, ceza hukuku alanında çalışmalarda bulunuyor. Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar Grubu ile Çağdaş Avukatlar Grubu’nun ortak adayı Ballıkaya’yla, adaylık sürecini, neden aday olduğunu ve başkan seçildiği takdirde neler yapmayı planladığını konuştuk.
» Adaylık sürecininiz nasıl gelişti?
Önceden, Çağdaş Avukatlar Grubu ile Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar grubu ayrı ayrı seçimlere giriyorlardı. Fakat bu grupların birbirlerinden çok farklı noktalarda bulunmayan görüşleri var. Yani temellerinin birlikte olduğu, ayrılmalarının son derece yanlış olduğu kararı doğrultusunda, birlikte seçime girme arayışındaydılar. Zaten bu gruplar seçim dışında da verdikleri mücadelede ve avukat olarak yaptıklarında birlikte hareket ediyorlardı. İki grubun ortak listeyle girmesi ve benim başkan adaylığım konusunda aldıkları tavırla birlikte, bana yapılan teklifin ardından ben de oluşacak bu birliğin seve seve parçası olmak istedim. Seçimlere de böyle aday oldum. Yönetim kurulumuzu ve diğer kurulları bu anlayışla belirledik.
» Sizi aday olmaya iten nedenler nelerdi?
Birinci neden, özellikle ülkede OHAL döneminde giderek tırmandırılan bir hak ihlalleri meselesi var. Bu hak ihlallerinden en çok etkilenen gruplardan birisi de avukatlar. İstanbul Barosu ne yazık ki avukatların sorunlarından çok uzak durumda. Avukatları yalnız bırakan baro, hak ihlallerinin de tarafı durumunda. Mesela avukatların aranmasıyla ilgili uygulamaların baş sorumlusu İstanbul Barosu’dur. İkincisi, Emniyette ve cezaevlerinde avukatlar iş yapamaz hale getirildi. Sadece avukatlık değil, ülkenin genel hali sorunlu. Şu anda KHK’lerle yönetilen bir ülkeyiz. Darbe girişimi bahane edilerek ülkedeki tüm insan hakları ve buna dayandırılan hukuk sistemi tamamen rafa kaldırıldı. Burada İstanbul Barosu’nun aldığı tavır bizim açımızdan son derece önemli. Çünkü darbe girişiminin olduğu gün darbeye karşı açıklama yapan baro, şu anda sistematik hale getirilen işkence ve tüm OHAL uygulamaları karşısında sessiz. Ülkedeki muhalif basın yayın kurumları kapatılıyor, tek ses haline getirilmek isteniyoruz. Binlerce insan da görevinden alındı, bunlara karşı tamamen tavırsız duran bir baro yönetimi söz konusu. Bu şu demek aslında, ihallere karşı alınmayan tavır destek olmaktır. İstanbul Barosu’nun da Türkiye Barolar Birliği’nin de yaşananlara karşı çıkan bir tavrı söz konusu değil. Biz bu tavra karşı aday olduk.
» Kadıköy’de ‘Laikliği Kazanacağız’ başlıklı bildirinin dağıtımı esnasında ÖDP İstanbul İl Başkanı Avukat Deniz Demirdöğen darp edilerek gözaltına alındı. Gözaltında kaldığı süre boyunca da İstanbul Barosu bir açıklama yapmadı. Bu durumu siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
İstanbul Barosu’nun şimdiki yönetimi, zamanında ‘laikliğin savunucu’ olduğunu iddia ederek avukatlardan oy aldı. Fakat Kadıköy’de laiklik ile ilgili bildiri dağıtan avukat arkadaşımız günlerce gözaltında kaldı. İstanbul Barosu bir açıklama dahi yayımlamadı! Bunun gibi sıralayabileceğimiz daha birçok ihlal var. Oysa yaşama hakkı, işkence gibi kabul edilemez ihlaller var, İstanbul Barosu ise sessiz kalıyor. Gülen Cemaati’ne yönelik operasyonlarla ‘darbecileri temizlemek’ adı altında ülkedeki tüm demokratik kurumlar tasfiye edilmek isteniyor. Eğitim Sen’li öğretmenler görevden alındı. Görevlerinden alınan hâkim ve savcıların neden alındıkları belli değil. Bu süreci, ülkedeki tüm muhalif seslerin ve demokrasi güçlerinin tasfiyesine giden bir süreç olarak değerlendiriyorum.
» Avukatlık mesleğinin son dönemdeki durumuna ilişkin neler düşünüyorsunuz?
Gerçek anlamda avukatlık itibarsızlaştırılıyor. Biz bunu engellemek için yönetime talibiz. Savunma hakkı avukatlar eliyle olduğu için, avukatlara yönelik eylemler aslında direkt savunma hakkına ilişkindir. Avukatların haklarının kısıtlanmasına ilişkin her eylem, savunma hakkının da kısıtlanmasına hem yasal olarak hem de pratik olarak gündeme gelmiştir. Bu açından avukatların konumu son derece önemli. İstanbul Barosu ve Türkiye Barolar Birliği’nin görevi çok önemli. Bu görevi yerine getirmeleri lazım ama savunma hakkı mevcut durumda ortadan kalktı. Cezaevlerindeki avukatlar da müvekkilleriyle görüşemiyor.
» Masumiyet karinesi yok edildi mi?
Evet, ihlal edildi ama bu sadece darbe girişimi sonrası olmadı. Adil yargılama olmadığı zaman, çıkacak sonuçta adil ve hukuki olmayacaktır. Her gözaltına alınan basın yoluyla teşhir ediliyor ve sonra büyük kısmı beraat ediyor. Fakat burada birçok insan ölüyor. Yani kişi suçlu bile olsa, siz ona işkence edemez, adil bir yargılanmadan men edemezsiniz. Avukatlıkta durum bu iken, mahkemelerdeki durum daha da vahim. Sulh Ceza Mahkemeleri’ne verilen yetkilerle birlikte adeta adliyeler avukatlardan yalıtılmış bir şekilde iş görüyor. Yani avukatlar itiraz edemiyor.
» Türkiye Barolar Birliği’nin de sorumluluk alamadığını söyleyebilir miyiz?
Barolar Birliği iktidarın yanında yer alarak sorumluluk aldı. Barolar Birliği’nin Başkanı Metin Feyzioğlu adli yıl açılında Saray’a gitmekte bir şey görmedi, sonradan reddetti. Yüksek Yargının çay toplamaya gittiği zaman, ‘bu ihlaldir’ demediler. Baroların, iktidarın yargı üzerindeki baskısına dur demesi lazım. Ama maalesef hâkimlerde çok büyük baskı altında. Hâkimlerin bağımsızlığından söz etmek oldukça zor. İdareden tamamen bağımsız olması gereken kurumların durumuna da barolar ses çıkarmadı.
» Sizce İstanbul Barosu yönetiminde ne gibi eksiklikler var?
Kadın avukatlarla ilgili İstanbul Barosu’nun hiçbir çalışması yok. Bir Kadın Hakları Merkezi var ama işlevsel değil. Ülkede kadınlara yönelik ağır şiddet var iken, baronun bir önerisi, çalışması yok. Türkiye bir iş cinayeti ülkesi, bu direkt bizim alanımızla ilgili burada da İstanbul Barosu’nun bir çalışması yok. Bir de stajyer avukatlar çok önemli sorunlarla karşı karşıya, staj yapacak yer bulmaları son derece güç. Baro burada da pasif.
» Peki, sizi neden seçmeleri gerekiyor?
İstanbul Barosu tarihinde başkan adayı olan çok az kadın var. Bu kadar erkek egemen bir baro anlayışında kadınların bizi seçmesi gerekiyor. Mevcut yönetim ‘başkancı’ bir anlayışta, yani başkan tek belirleyici konumunda. Biz ise paylaşımcı bir yönetim için adayız. Biz avukatların sorunlarını görmüyoruz çünkü biz bu sorunların zaten içinde yaşıyoruz. Sorunların içerisinde olanın sorunları çözme konusunda daha başarılı olacağı kuşkusuz. Dünyaya da dar ve tekçi bir bakış açısıyla bakmıyoruz. Dolayısıyla hepimizin haklarını en iyi biz savunacağız diye düşünüyoruz. Asla bir grubun ezilmesine ve baskı görmesini kabul etmeyeceğiz.