Google Play Store
App Store
İstanbul'da 1 Eylül Mitingi: Savaşa karşı barış, kayyuma karşı halk iradesi

1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla İstanbul Kartal Meydanı'nda miting düzenlendi. Binlerce kişinin katıldığı miting "Savaşa karşı barış kayyuma karşı halk iradesi" şiarıyla düzenlendi.

Ahmet Şimşek Koleji önünde toplanan kitle, Kartal Meydanı'nda yürüdü. Mitinge HDP Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan, HDP Milletvekili Hüda Kaya, Alper Taş, CHP'li milletvekilleri Mahmut Tanal, Ali Şeker, Sera Kadıgil ve Sezgin Tanrıkulu, HDP Milletvekili Oya Ersoy, Halkevleri Eş Genel Başkanı Nuri Günay, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu katıldı. DİSK, KESK, TTB, TMMOB, HDP, HDK, ESP, Halkevleri, SGDF ve Barış Anneleri'nin de aralarında olduğu çok sayıda parti, sendika, emek ve meslek örgütü, kadın örgütleri açtıkları pankartlarla yürüdü.

Kortejlerde kayyum darbesi, savaş politikaları ve erkek şiddetine tepkinin ifade edildiği pankartlar taşınıyor. Kortejin en önünde İstanbul Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri "Savaşa karşı barış, kayyuma karşı halk iradesi" pankartı yer aldı.

HDK "Kayyum barışa darbedir", TTB "Savaş halk sağlığı sorunudur", "Hekimler Barış istiyor", TMMOB "Emeğimizi ve demokrasiyi savunmak için barış istiyoruz", ESP "Yaşasın adil, onurlu demokratik barış, halk iradesi gasp edilemez", SKM "Haklarımızdan, hayatlarımızdan, irademizden vazgeçmiyoruz, direniyoruz", Barış Anneleri "Biz de barışa hazırız", Halkevleri "Kayyumlara hayır, barışı ve demokrasiyi birlikte savunacağız" yazılı pankartlar taşıdı.

Yürüyüşün ardından alana giren kitle, platformdan çalınan ezgiler eşliğinde halaya durdu. Bir süre çekilen halayların ardından miting, tertip komitesi adına Atilla Özdoğan'In konuşmasıyla başladı.

Tertip Komitesi adına yapılan ortak açıklamayı ise Orhan Alkaya ve Şebnem Korur Fincancı okudu.

Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

"Bu ülkenin yurtseverleri, savaşa karşı barış diyen emekçiler, doğamıza, suyumuza, havamıza, madenlerimize sahip çıkanlar, halkların kardeşliğin için, ortak vatan, eşit haklar mücadelesinde yer alanlar, kadın cinayetlerine, çocuk istismarına karşı direnen yürekli kadınlar, işi, ekmeği, geleceği için mücadele eden ezilen halklar, emekçiler, Nazi Almanyasının 80 yıl önce Polanya'yı işgal ederek ikinci Dünya Savaşı’nı başlatmasının yıl dönümünde düzenlediğimiz 1 Eylül Dünya Barış Günü mitingimize hoş geldiniz.

'BARIŞ HÂLÂ KAZANILAMADI'

Barış, bir çocuğun gördüğü en güzel düştür. Alman şair Bertold Brecht, savaş hakkında en kısa şiirini yazdı. 'Savaş istiyoruz.... En önce vuruldu bunu söyleyen.' İki dünya savaşının kayıplarını, acılarını, tahribatını görmüş olan dünyamızda barış jâlâ kazanılamadı. Barış sloganlarını duvarlara, defterlerine yazan gençlerimiz hâlâ vurulur, gözaltını alınır. Savaş makineleri, hâlâ milyonlarca insanı öldürmeye, yerinden, yurdundan etmeye devam ediyor. Libya'da, Suriye'de, Afganistan'da, Yemen'de yaşandığı gibi. Akdeniz, bir ölü deniz ve mülteci mezarlığına dönmüştür.

'EMEĞİMİZİ VE DEMOKRASİYİ SAVUNMAK İÇİN BARIŞ ŞART'

AKP-Erdoğan iktidarının 'milli güvenlik' adına uyguladığı savaşçı ve yayılmacı politikalar, ülkemizi, Suriye'de, Doğu Akdeniz'de ve Ortadoğu'nun tamamında emperyalistler arası paylaşım mücadelesinin bir parçası haline getirdi.

Milli güvenliği, beka meselesi olarak gösteren AKP ve Erdoğan iktidarı, Suriye'de ve bölgede Kürt halkının kazanımlarını bir tehdit olarak görmekte, bunun üzerinden yürüttüğü milliyetçi, savaş ve çatışma yanlısı politikaları ile muhalefeti ve tüm toplumsal kesimleri susturmaya, yedeklemeye, ayrıştırmaya ve hizaya çekmeye uğraşıyor. Ekonomik ve siyasi olarak sıkışan iktidar, savaş ve çatışma siyasetini tek adam rejimini sürdürmenin vazgeçilmez bir aracı olarak uyguluyor.

'SAVAŞ POLİTİKALARI HALKA SEFALET OLARAK DÖNÜYOR'

AKP'nin ve tek adam rejiminin savaş ve çözümsüzlük politikaları, silahlanma harcamalarında her yıl bütçeden ayrılan payda sürekli artışları getirmiş, emperyalist güçlerle ABD, Rusya ile girdiği rol kapma, kurtlar sofrasında pay kapma ilişkilerinde, Ortadoğu masasında yer edinme, Lozan antlaşmasının ilerisinde toprak kazanma hedefli yeni Osmanlıcı politikalar, ülkeyi giderek daha derin ekonomik krizlere sürüklemiştir. Bu ekonomik krizlerin ağır faturası ise tüm halkımıza, yüksek enflasyon, sürekli zamlar, düşük ücretler, işsizlik, sefalet, yoksulluk olarak yansımaktadır.

KADIN CİNAYETLERİ VE DOĞANIN TALANI...

Bölgede ve ülkemizde savaşın, silahların sesi, yoksulluğun, açlığın, işsizliğin, mülteci dramının, kadın cinayetlerinin sesini bastırmaktadır. Ülkenin gündemindeki ekonomik kriz arka plana atılarak, işsizlik ve sefaletin boyutu küçümsenmektedir. Bir merminin fiyatını tartıştırmakta, asgari ücretli, işçi ve kamu emekçilerinin sefalete mahkum edilmesi adeta meşrulaştırılmaktadır. Kadın cinayetleri giderek politik bir mahiyet kazanmıştır. Hükümet, işçilere ve kamu emekçilerine toplu pazarlık görüşmelerinde, yandaş ve sarı sendikalarla işbirliği içinde sefalet ücretini dayatmaktadır. AKP'nin, tek adam yönetiminin savaş ve sömürü politikaları, ülkemizin tarihi ve doğal çevresini, Kaz dağlarını, Murat Dağı, Hasankeyf, Munzur, Artvin, Kütahya'da altın arama amacıyla, ülkenin zenginlik kaynakları emperyalist güçlere peşkeş çekilmekte, yağmalattırılmaktadır.

'ÜLKEDE HAK GASPI, BÖLGEDE SAVAŞ ÇIĞIRTKANLIĞI'

7 haziran 2015 seçimlerinden bugüne, girdiği tüm seçimlerde güç ve itibar kaybeden AKP, son 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde kaybettiği yerel yönetimlerle, ülke ekonomisinin yüzde 60'ına yakın bir gelirin kontrolünü yitirmiştir. İçerde demokratik hak ve özgürlüklerin gaspı, bölgede savaş çığırtkanlığı, sınıra askeri yığınak yapması bu nedenledir. Tek adam üzerine inşaa edilen ve kuşkusuz bir sınıf egemenliği biçimi olan rejimin bekası için, artık seçimleri ve arızalı sonuçlarını ortadan kaldırmak stratejisini, toplumu ve muhalefeti tarta tarta uygulamaktadır. Demokratik siyaset yapan seçilmişlere, barış çağrısı yapan akademisyenlere, KHK ile gayri hukuki olarak ihraç edilmiş aydınlar ve seçilmişlerin haklarının gaspı da bu yönetimin olağan, hak, hukuk, adalet tanımaz politikalarının bir diğer yönüdür.

'KAYYIMLAR HEPİMİZİN İRADESİNE SALDIRI'

AKP ve Erdoğan, 31 Mart- 23 Haziran seçimlerini kaybetmenin faturasını, 3 büyük kentin belediyesine kayyım atayarak HDP’ye ve kendilerine oy vermeyen Kürtlere kesmiştir. Şimdi ise cepheyi daha da genişleterek seçimle kaybettiklerini, politik manevralarla geri almak istemektedir. Biliyoruz ki, bu yapılan sadece Diyarbakır, Mardin, Van halkının değil, hepimizin iradesine, seçme ve seçilme hakkına yönelik bir saldırıdır. Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediyelerine kayyım atanmasını tek adam rejiminin karakterini atlayarak izah edemeyiz. Halkın irade gaspı olan bu politika, bu yönetim tarzını meşrulaştırmaya hizmet etmektedir.

'MUHALEFETİN SESSİZLİĞİNDEN CESARET ALAN AKP İSTANBUL'A DA PARMAK SALLIYOR'

AKP kendi içindeki bölünme ve yeni parti kurma çabalarını da bertaraf etmek için herkesi AKP'nin bekası için hizaya sokma çabasındadır. Şüphesiz muhalefetin kayyım atamalarına karşı tutumunu 'sert sözlerle' tepki göstermeye indirgemesi Erdoğan ve ekibini cesaretlendirmekte, İstanbul'a da göz kırpmakta, parmak sallamaktadır.

Tek adam yönetimine karşı olan toplumsal kesimlerin çok yönlü mücadelesi önümüzdeki süreçte hayati önem taşımaktadır. Ülkemizi savaş bataklığına sürükleyen, savaş ve silahlanmanın faturasını, zamlar, düşük ücretler, işsizlik, sefalet olarak emekçilere kesen, ülkemizin doğasını, suyunu, madenlerini emperyalistlere rant için peşkeş çekenler, tüm bu politikalara karşı çıkan toplumun işçi, emekçi, kadın, çevreci kesimlerinin sesini boğmaya çalışan, kaybettiği seçimleri, hukuk dışı yollarla kayyım atamaları ile halkın iradesini gasp edenlerin izlediği politikalar, tek merkezlidir. Tek adam yönetimidir. Aynı politik merkezdir.

'TEK ADAM REJİMİ ÖMRÜNÜ BASKI, YASAK VE SAVAŞ POLİTİKASIYLA UZATMAK İSTİYOR'

AKP ve tek adam rejimi miadını doldurmuştur. Ancak, ömrünü baskı, yasak ve savaş politikaları ile uzatmaya çabalamaktadır. Ülkemizin gerçek sahipleri ve geleceğin temsilcileri emek ve demokrasi güçleri olarak, 31 Mart ve 23 Haziran'da gösterdiğimiz tek adam yönetimine karşı ortak demokrasi mücadelemizi daha da ilerden, daha da güçlü sürdüreceğiz. Oyumuza, irademize, ortak yaşama ve kardeşliğe sahip çıkacağız. Barış ve demokrasiye, gerçekten emperyalizme karşı mücadeleyle ulaşılabilinir.

lkemizde ve bölgede barışın teminatı da, gerçek bir yurtseverliğin göstergesi de, Ortadoğu'ya emperyalist müdahaleye, bölgenin yağma ve talanına, içerde halklar ve emekçiler arasında ayrışma ve düşmanlık körükleyen siyasi anlayışı sürdüren tek adam yönetimine karşı mücadeleden geçer.

'BİRLİKTE KAZANDIK, BİRLİKTE SAVUNACAĞIZ'

Bugün İstanbul'daki emek, meslek örgütleri, sendikalar, siyasi partiler ve kurumlar, demokratik kitle örgütleri ve yöre derneklerinin bir araya gelmesiyle oluşan İstanbul Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri olarak buradayız. Bu birlikteliğimizi önümüzdeki günlerde, yüreği emekten, barıştan, demokrasiden yana atan herkesle el ele, omuz omuza, yan yana gelerek, genişleterek sürdüreceğiz.

Biliyoruz ki, bu saldırıları hep birlikte olursak püskürtebiliriz. İnanıyoruz ki, bu karanlıktan hep birlikte çıkacağız. Tarih ve coğrafya şahidimizdir ki, bizim sesimiz yenilgi tanımaz. Yaşasın halkların kardeşliği, yaşasın emek, barış ve demokrasi güçlerinin birliği. Birlikte kazandık, birlikte savunacağız. Kayyımlar gidecek, seçilmişler yönetecek."

AHMET TÜRK KATILAMADI, MESAJ GÖNDERDİ

Öte yandan mitinginde konuşmacı olması beklenen Ahmet Türk, hakkındaki davalar nedeniyle imza vermek zorunda olduğu için mitinge katılamadı. Türk'ün mitinge gönderdiği mesaj okundu.

Türk mesajında şu ifadelere yer verdi:

"Bugün çok istememe rağmen hakkımdaki davalar nedeniyle imza vermem gerektiği için aranızda bulunamıyorum. Bugün barış mücadelesi için alanlarda olan her birimiz biliyoruz ki barış adaletle, eşitlikle özgürlükle gelecek. İradesine sahip çıkan kayyumlara teslim etmeyen halkın kararlılığı, inadı, örgütlü duruşu ve mücadelesi ile gelecek. Hem ülkemizde hem bölgemizde çatışma ve savaşa karşı barışı örgütleyeceğiz. Bu vesile ile 1 Eylül Dünya Barış Günü hepimize kutlu olsun."