“Karısı ve çocuklarının yaşadığı İtalya’ya geri dönmek istiyordu. Ama o çetin bir yolculuktan sonra ancak İstanbul’a varabilmişti. Şimdiki planı Ankara’ya gitmekti. Giriş vizesi almayı umarak Ankara’daki İtalyan Büyükelçiliği’ne başvuracaktı”

İstanbul’da ya da Kopenhag’da yasadışı olmak
Fotoğraf: DepoPhotos

Niels Hav*

Onunla İstanbul’da bir caminin önünde sigara içerken tanıştım. Müminlerin akın akın ibadete gittikleri bir sırada. Benden para istemeye gelmişti, ama çok kibar ve saygılı davranışla. Tunusluydu, yasadışı olarak çalışıyordu. İtalya’da yasadışı yaşamış, daha sonra bir baskında yakalanmış ve sınırdışı edilmiş, Tunus’a geri gönderilmişti.


Şimdi karısı ve çocuklarının yaşadığı İtalya’ya geri dönmek istiyordu. Ama o çetin bir yolculuktan sonra ancak İstanbul’a varabilmişti. Şimdiki planı Ankara’ya gitmekti. Giriş vizesi almayı umarak Ankara’daki İtalyan Büyükelçiliği’ne başvuracaktı.

Biraz ileri geri konuştuk. Yorgundu, iliklerine kadar. Her zaman küçük bir umuda inatla sarılıyordu, çünkü başka bir alternatif yoktu. Diğer olanaklar da olanaksızdı. Ümit etmek dışında başka bir çıkış yoktu. Onun için başka bir seçenek yoktu. Ya bir umuda sarılacaktı ya da pes edecekti. Karısını ve çocuklarını bir daha asla göremeyeceğini kabul etmiyordu. Bir zamanlar karısı ve çocukları olduğunu nasıl unutabilirdi. Kurallar, onları bir daha görmesine izin vermiyordu.

Pes etmeye henüz hazır değildi. Ama o akşam diz çöküşün eşiğindeydi, zaten tüm planı tamamen umutsuzdu. Diyelim ki ona yardım ettim. Diyelim ki benim pasaportumu ve Kopenhag uçak biletimi ona verdim. Diyelim ki uçağa binmeyi başardı. Diyelim ki Kopenhag’da pasaport kontrolünden geçti.
Şimdi Kopenhag’da dolaşıyor ve tren bileti için para dileniyor olacaktı. Çöplerden şişe toplayarak, milleti kandırarak ve aç karına dolaşarak para kazanmaya çalışacaktı. Ta ki İtalya’ya gidebilecek yeterli parası olana kadar.

Diyelim ki İstanbul’da birkaç gün daha kaldım. Danimarka Konsolosluğu’na gidip acil bir pasaport ve yeni bir uçak bileti aldım. Ya da diyelim ki ben İstanbul’da kaldım, bir daha Danimarka’ya geri dönmedim.

Düşünün ki şimdi ben o Tunuslu oldum. Ankara’ya giriş vizesine başvurmak için giden benim. İstanbul’da şimdi bir caminin önünde duranın ben olduğumu ve para dilendiğimi düşünün. Bunu hayal edebiliyorsunuz, değil mi?

Niels Hav -
Görev
Gece vakti çılgın teorilerle dolmuş bir beyinle
uyanmak olağanüstü bir şey değil,
birçok insan bir canavarla yüzleşiyor. Kimi acıya katlanmak
için ilaç almak zorunda,
bir zarardan kurtulmak ya da depresyondan çıkmak için.
Onlar insan yiyen devle birlikte
yalnız ve terk edilmiş hissediyor.
Şeytan kükreyen bir aslan gibi yürüyor.

Diğerleri bunu piyasada perakende olan esrarla
yapıyor: tütün, kahve, alkol, yemek ya da
çile partilerinde. Kimisi işinde kaybolmayı başarıyor,
veya başka müthiş bir ihtirasta.
Evsiz ruhlarımıza bedenimizi terk ettiğimiz gün
birer demirmaş olarak hizmet etmeleri umuduyla
küçük imparatorluklar kurup
sonsuzluğa adım atıyoruz.

Herkes arkada izini bırakmak istiyor – bir teşekkür olarak
yani dünyaya adım atmamıza, onun güzelliğiyle eğlenmemize
izin verildi diye; normal derecede bir bedende normal
bir adresle sevmeye ve nefret etmeye izin verildi diye.

Görevimiz ortak tecrübelerimizi deşifre etmek;
bizi kuşatan dehşeti ve sefaleti, elbiselerimize
sarılmak ve kendi vücutlarımıza sızmak.
Neler olduğunu fark etmek ve mümkünse
şeyleri olduğu gibi söylemek.
Niels Hav

Danimarkalı Ozan Niels Hav, BirGün İçin yazdı.
Çeviren Hüseyin Duygu
.

***

Niels Hav kimdir?

Niels Hav, 1949 yılında Danimarka’nın Jutland yarımadasında doğdu. Piyano sanatçısı Bijorkoe ile evli olup Kopenhag’da yaşıyor ve geçimini yazarlıkla sürdürüyor. Kitapları çeşitli dillere çevrildi. Türkçedeki tek kitabı Kopenhag Kadınları, Yasakmeyve Yayınları’ndan çıkmıştı. Türkiye’de birçok ozanla dostluk ilişkisi olan Hav, Uluslararası İstanbul Şiir Festivali kapsamında ülkemize de gelmişti. Şiir ve öyküleriyle Danimarka’nın en önemli edebiyatçılarından biri olarak tanınıyor. Başta Danimarka Sanat Konseyi Şiir Ödülü olmak üzere birçok ödüle değer görülmüştür. Yazıları ve şiirleri genellikle Hüseyin Duygu tarafından Türkçeye çevriliyor. Ataol Behramoğlu’na göre N. Hav,”Zekâsıyla, inceliği ve ironisiyle kişisel özgürlüğü ve toplumsal vicdanıyla gözünün değdiği her şeyden bir şiir kokusu alarak, bir şiir teması duyumsar. Sadece o temayı değil, onun da ötesinde, ondaki yaşamsıllığı, canlı dokuyu da şiire dönüştürmeyi başarır.”