istanbul-hatirasi-67917-1.Oktay Akbal’ın anısına saygıyla…

Şair, sen hangi günlerin
tahsilini yaptın
gençliğinden damıtırken
masmavi teninden denizin.
Şimdinin ve geleceğinin
hiç mi ödemedin gurbetini?

Rüzgârını hasretin?
Düşünüyor şimdi şair gül kurusunda akşamın
hangisi sahte, hangisi gerçek yaşadığının?

Agop Arad Tarabya’dan inerdi
Oktay Akbal Fatih’ten
Fener’de bir yazlık sinemada
buluşurdu düşleri

Önce briket duvarları yıkıldı
sonra sandalyeleri çürüdü
kışın yağmurundan
yazın tozundan
ve uzun bir süre çocuklara
bir anıt heybetiyle perdeleri
yazı tahtası oldu
şimdiyse betebe suratlı
apartmanlar yükselmekte
vaktin aşındırdığı bedenlerinden

Beyoğlu sinemaları durup dursun
zamanın aralığında
ama kim hatırlar şimdi
Şehzadebaşı konaklarını
32 kısım tekmili birden
Randolp Scott, Ufaklık, John Wayne
bir de Alemdar vardı
nice günler geçtim de önünden
sanki bilirmişim gibi
sonradan garaj olacağını

Bir film bile seyredemedim
Şimdiyse hangi sinemanın
aralasam kapısını
yüzü benim yüzüm
yaşı benim yaşımda
çocuklar görüyorum
perdede Agop Arad’ın
bir deniz kıyısında
resmettiği ihtiyarlar
ve Oktay Akbal’ın sûreti
karanlığın aynasında

Kimden sorulur İstanbul’da yaşı baharın
hangisi sahte, hangisi gerçek aşkların?

Peki, Ali Özgentürk’ün “At” filmini
İstanbul’un neresine koymalı?

Bu yüzden “At” filmini
bir de şiirlerini İlhami Bekir’in
İstanbul’un kalbine koymalı...

Şair, unutma bu yüzden beni
ziyarette bulun arada...

Vakt erişti, kokusu kalmadı baharların
hangisi sahte, hangisi gerçek anıların?

Şimdi, adını unutsan da şair
hâlâ yüreğini kavurmada
o sevginin ve sevgilinin özlemi

Şair, hangi limanda demirleyecek gençliğin?
Birbiri ardına ekleyip gündüz ile geceleri
hangisi sahte, hangisi gerçek gençliğin?