İstanbul için gereksiz ve bir felaket projesi: Kanal İstanbul

İBRAHİM DOĞAN / İnşaat Mühendisi
ibrahimdogan57@hotmail.com

Kanal İstanbul projesi ile ilgili Çevresel Etki Değerlendirme süreci başladı ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Başvuru Dosyası halkın görüşüne açıldı. Söz konusu projeye ilişkin, halkı proje hakkında bilgilendirmek, görüş ve önerilerini almak amacıyla ÇED Yönetmeliğinin 9. maddesi gereğince 27/03/2018 tarihinde Halkın Katılım Toplantısı düzenlenecek.

Başlangıçta söylemekte yarar var; İstanbul için gereksiz ve bir felaket projesidir. Bu çılgın proje durdurulmalıdır!

Herhangi bir sebep ve açıdan (boğaz geçişi, deniz trafiği geçişi, vs.) ihtiyaç söz konusu değildir. İstanbul kentinin ihtiyacını karşılayan bilimsel ve katılımcı çalışmalarla hazırlanan Çevre düzeni (1/100.000 ölçekli) planı siyası iktidar tarafından sadece yeni rant alanları yaratmak uğruna, yol açacağı yıkıcı sonuçlar düşünülmeden, adeta “benden sonra tufan” mantığı ile tadil edilerek böylesi gereksiz ve kentin yaşam alanlarını, doğasını tahrip eden sözüm ona projeler türetildi. Bu kentin Anayasası olarak kabul edilen Çevre düzeni planı ile şehircilik ilkeleri ve imar mevzuatına aykırı olarak oynandı ve değiştirildi. Sorulması gereken soru; bu tür projeler neden yapılır? Bunu anlamak için siyasi iktidarın genel politikalarına bakmak lazım.

Buradaki temel hedef inşaat sektörünü büyütmek. Bunun için de en cazip olan şehir İstanbul. Dolayısı ile rantın en yüksek olduğu kent yine İstanbul. Kentsel dönüşüm projesinin de temel hedefi inşaat sektörünü büyütmek ve bu yolla ekonomiyi ayakta tutmak.

İnşaatı büyütme uğruna...

Kanal İstanbul projesi marifeti ile hem bizzat kanal inşaatının kendisi, hem de bu nedenle oluşacak yeni cazibe merkezlerinde inşaat sektörüne alan açılmak istenmektedir. Burada rahatlıkla görüleceği gibi doğal çevrenin, tarım alanlarının, ormanların, su havzalarının korunması; İstanbul’da yaşayan yurttaşların sağlıklı bir çevrede yaşaması gibi konular bu projede kesinlikle dikkate alınmadığı gibi, bu konuda herhangi bir kaygıları da yoktur. Bu bakış açısı bir müteahhit bakış açısıdır. Bu mantıkla siyasi iktidar, “Kanal İstanbul” projesinin neticesinde doğal çevrenin, yaşam alanlarının ve su havzalarının yok olmasını aklına bile getirmemektedir. Dolayısı ile yurttaşların genel çıkarları ve ihtiyaçları doğrultusunda hareket etmesi gereken merkezi ve yerel yönetimler tam tersine yurttaşların doğal çevrede sağlıklı yaşama haklarını hiçe sayarak inşaat sektörünü şişirme uğruna kanserli bir büyümeyi pompalayacak projeleri hayata geçirmeye çalışmaktadır.

Kanal İstanbul’un bazı olumsuz sonuçları şöyle sıralanabilir:

1- Kanal İstanbul bu projelerden bir tanesi ve İstanbul için yıkıcı sonuçları olacak en büyük projedir. Bu proje ve bağlı olarak çevresinde oluşacak yapılaşmalar bittiğinde İstanbul bitmiş, yaşanamaz bir kent olacak; temiz hava, su altyapı trafik açısından çözülemez sorunlarla başbaşa kalacaktır.

2- Oluşacak sorunlar sadece İstanbul’la sınırlı kalmayacak, “Kanal İstanbul özellikle Marmara Denizi’ni ve bölgeyi etkisi altına alacak olumsuz etkiler yapacağı bilim insanları tarafından belirtilmektedir. Öncelikle 45 km. uzunluğunda ve ortalama 150 m. genişliğinde çok verimli tarım ve orman alanı ortadan kaldırılmış olacaktır. Aynı zamanda İstanbul yarımadası Trakya’dan ayrılacağı için yeni bağlantı köprülerine ihtiyaç duyulacak, yanısıra yaban hayvanlarının geçiş güzergahları da kesilmiş olacaktır.

3- Kanal inşaatı ile birlikte devasa hafriyat oluşacak, bunların döküleceği alanlar olmadığı için Karadeniz ve Marmara denizlerinde bu hafriyatla oluşturulması planlanan yapay adalar özellikle deniz canlılarının yaşam alanları açısından sorunlar oluşturacaktır.

4- Kanal dolayısıyla Karadeniz’den Marmara’ya oluşacak tek yanlı akıntı dolayısıyla Marmara Denizi aşırı kirlenecek; bu durum Marmara’daki canlı yaşamını tehlikeye attığı gibi balıkçılığı ve bu işle geçinen insanları da zor duruma sokacaktır. Tabii Marmara denizinden avlanan balık ve deniz ürünlerini tüketen insanlarımızın da sağlığı özellikle ağır metaller yüzünden tehlikeye girecektir.

5- Kanal aynı zamanda iklim değişikliklerine de yol açacak, yok edilen arazi ile birlikte oradaki yaban hayatı da yok edilmiş olacaktır.

Sözünü ettiğimiz bütün bu olumsuz sonuçlara daha birçoklarını eklemek mümkündür, ayrıca proje uygulanırsa öngöremeyeceğimiz başka olumsuz sonuçları da olacaktır. Bu proje için harcanması gereken para ile Anadolu’da kaç tane cazibe merkezi yaratılabileceği, kaç milyon yurttaşımızın kendi yaşadıkları kent ve köylerinde istihdam edileceği çok dikkate değerdir.

“Kanal İstanbul” projesi anlattığımız bu olumsuzluklara ilaveten ve aslında bunlara engel olmak üzere Anayasa’da yer alan “Doğal çevreyi ve tabiat varlıklarını koruma yasasına” da aykırıdır. Hukuken uygulanamaz. Uygulanırsa çok ağır kent suçu işlenmiş olur.

İktidara “dur” demeye gerek var

Sonuç olarak bu iktidar yaşam alanları ve doğal çevreyi yok etmek pahasına yürüttüğü projeler ve uygulamalarla sadece müteahhitlerin çıkarlarının temsilcisi değil, ekonomiye bakışındaki ufku da müteahhit bakış açısıyla sınırlıdır. Hem kentsel dönüşüm proje ve uygulamaları hem de İstanbul Kanal projesi bu bakış açısının kanıtı ve sonucudur.

Dolayısıyla, toplumsal muhalefetin halkın genel çıkarlarını, sağlıklı bir doğada insanca yaşama hakkını temsil edecek bir gücü ve örgütlülüğü oluşturma sorumluluğu vardır. İnşaat sektörünü şişirme uğruna, özellikle İstanbul’un ve genelde büyük kentlerin kanserli büyümesinin şehvetine kapılmış iktidara “dur” demeye gerek vardır. Bunu diyecekler öncelikle bu kentlerde yaşayan yurttaşlardır. Bu konuya duyarlı çevreler halkın kendi yaşam alanlarına, doğasına, suyuna, havasına sahip çıkacak şekilde örgütlenmesi görev ve sorumluluğu ile karşı karşıyadır.