Sizi bilmem ama ben daha önce çerçevelenip tablolaşarak televizyon ekranlarında arzı endam eden bir “mazbata” görmedim… Altı üstü, seçimle gelinen bazı görevlerde göreve başlamayı kayıt altına almak amacını taşıyan bir tutanak bu!… Bu kez öyle bir keramet kazandı ki, önce Adliyeyi, sonra Saraçhane’yi dolduran kalabalıklar gibi ekranları başında bekleyenler de sevgilisine kavuşmuş gibi oldular mazbatayı […]

Sizi bilmem ama ben daha önce çerçevelenip tablolaşarak televizyon ekranlarında arzı endam eden bir “mazbata” görmedim…

Altı üstü, seçimle gelinen bazı görevlerde göreve başlamayı kayıt altına almak amacını taşıyan bir tutanak bu!… Bu kez öyle bir keramet kazandı ki, önce Adliyeyi, sonra Saraçhane’yi dolduran kalabalıklar gibi ekranları başında bekleyenler de sevgilisine kavuşmuş gibi oldular mazbatayı görünce…

17 gündür bekliyorlardı; 17 gündür sokaklarda, statlarda “mazbatayı ver” diye bağırıyorlardı… Arkası gelmeyen itirazlar, sayıla sayıla bitirilemeyen sandıklar, çuvalların üstünde nöbetlerle dolu 17 gün…

Belki garip bulacaksınız ama bence böylesi çok iyi oldu!…

Neden derseniz, demokrasinin en basit fakat vazgeçilmezi olan sandıklar açılıp sonuç ortaya çıktıktan hemen sonra bu hak teslim edilseydi, yalnızca, demokrasilerde olağan bir el değişimini yaşıyor olacaktık.

Onlar abuk itirazlarla sonucu yokuşa sürdükçe İstanbul seçimleri olağanüstülük kazandı ve yalnız siyasal partiler değil sokaktaki vatandaş için de anlamı büyük oldu.

Kısacası, 25 yıldan sonra İstanbul büyükşehir belediye başkanlığını CHP’nin kazanması önemliydi ama, İstanbul seçimini adeta bir “fetih” haline getirenler kendileri oldular!…

Seçim sonuçlarına itirazın yasal bir hak olduğunu iddia edip CHP’ye “mazbata fetişizmi” gibi suçlamalarda bulunmaları da onları kurtaramadı. Yaptıkları itirazlar aslında seçimlerde muhalefetle değil kendileriyle ilgili soru işareti yaratırken, defalarca yapılan sayımlar da sonucu değiştirmedi.

Ve hala, İstanbul “AKP’nin kalesi”, bu seçimler kalenin elden gidişi olacak ki, bu kez olağanüstü itiraz yoluna başvurmaktalar.

İstanbul seçiminin yenilenmesini istiyorlar; bavul dolusu dosyalar da bunun için… AKP Genel Başkan Yardımcısı’nın bu nedenle düzenlediği basın toplantısında “organize usulsüz ve kanunsuz işler yapıldı” iddiasıyla ilgili söyledikleri ise başka bir garabet!… Seçmen listeleri, sandık kurullarının oluşumuyla ilgili kuşkuları dile getirirken, bu konularda muhalefetin değil kendilerinin belirleyici durumda olduğunu da, YSK’nin bu konularla ilgili daha önce verdiği kararları da unutmaktalar.

Onlar unutmakta ama sokaktaki vatandaş bile bu vesile ile seçimlerle ilgili hukuk kurallarını öğrendiğinden, işe yaramıyor.

Abukluklar bunun da ötesinde… Bir yandan bunların CHP tarafından kurgulandığı iddiasında olmadıklarını söylenirken, öte yandan “yapılanların sırf Ekrem İmamoğlu’na yarasın” diye yapıldığı iddia edilmekte. Anlaşılan, her işimize karışan “dış güçler” yine devreye girmiş olmalı!…

“Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şey oldu” ya da “her ileri sürdüğümüz doğru olmayabilir . YSK incelesin diyoruz” gibi ifadelere baktığımızda ise, buradan ancak Nasrettin Hoca fıkrası çıkarılabilir diye düşünüyoruz!…

Ne yazık ki, aynı toplantıda Genel Başkan Yardımcısının “KHK ile kamu hizmetinden atılanlar bence oy da kullanamamalı. Bunun illa mahkeme kararıyla alınması gerekmiyor.” gibi ifadeleri var ki, fıkranın şenliğini değil kabusun karanlığını hatırlatıyor bize.

KHK nedeniyle mağdur olan binlerce insanı anımsayıp bunu düzeltmek için bir şey yapacaklarına, bu ülke vatandaşının seçme hakkının elinden alınmasını “uygun” görmekte kendileri!…

Bu garabet koşullarında Ekrem İmamaoğlu’nu “fetih” kazanmış bir kahraman, mazbatayı da “şehrin anahtarı” yerine koymayalım da ne yapalım!… Kendileri istediler!

Bir de İmamoğlu bu şehrin gerekten “şehremini” olmayı başarır, hem İstanbul’a sahip çıkar ve korur, hem İstanbulluların güveni ve sevgisini kazanmayı başarırsa, var ya, işte o zaman bu seçim gerçek bir “fetih” haline gelir.

Biz de, İstanbul aşkı ne demekmiş, gönül nasıl fethedilir, bir şehre nasıl sahip çıkılırmış, görür, anlarız… Bunu anladıktan sonra da zaten İstanbul yalancı aşklara yüz vermez!…