İsimleri yan yana yazılınca dahi big bang hissi yaratabilecek oyuncular, filmin okuma provasındaymış gibi performans sergiledi. Bu sadece yönetmenin hatası, senaryonun karışıklığı ve diyalogların katılığı ile açıklanamaz

İstanbul Kırmızısı: Görüntü var ses yok

Halbuki her şey bir umutla başlamıştı. Biz Ferzan Özpetek’i seviyorduk, o İstanbul’umuzu. Biz ona hayrandık, o İstanbul’a. Ama gel gör ki bütün umutlar suya düştü ve yönetmen İstanbul Kırmızısı filmi ile en sevdiğimiz filmleri arasında büyük bir uçurum açtı. Yönetmenin gizemli hikâyesine Türkiye politik panoramasını katması ve Türkiye’nin toplumsal çeşitliliğini aynı kadrajlara sığdırmaya çalışması, filmi hem içerik hem yapısal olarak dengesizleştirmiş. Yönetmenin samimi bir iyi niyetle İstanbul’un da bir Avrupa şehri olduğunu göstermek istemesi de bu dengesizliği iyice körüklemiş. Ancak bu yazımda her zaman yaptığım gibi filmi yönetmenlik, senaryo, yapım ve içerik açısından eleştirmeyeceğim. Çünkü daha öncelikli bir sorunumuz var; oyunculuklar.

Karakter karakterini anlamıyorsa

Yerli filmlerde hep yönetmene, senaryoya yükleniyoruz, nedense oyuncularla ilgili ciddi eleştiriler yapmıyoruz ve karakterleri bu kadar kötü canlandırmalarının sebeplerini pek sorgulamıyoruz. Evet, tamam film yönetmenindir, oyuncudan en iyi performansı almak da onun başlıca görevi. Peki bu kalıplaşmış ilk akla gelen cevap dışında başka bir açıklamamız yok mu? İstanbul Kırmızısı filmi ile ilgili yazılan hemen her eleştiride filmdeki oyunculukların yapay ve başarısız olduğu söyleniyor. Bunun sebebi, İtalyan oyuncularla çalışmaya alışmış yönetmenin Türk karakterleri İtalyan hayal etmesinin getirdiği olumsuz sonuçlara bağlanarak geçiştirilemez. Çünkü durum böyle bile olsa, iyi bir oyuncu bunun da üstesinden gelebilirdi. Veya senaryonun karışıklığından dolayı karakterlerin kim oldukları, ne düşündükleri ve hissettikleri de anlaşılamıyor olabilir. Peki oyuncu canlandıracağı karakterin çıkarımlarını senaryodan tam anlamıyorsa veya bu ona başka bir şekilde tam anlatılamıyorsa, oyuncunun görevi onu anlayana kadar yönetmenle çalışmak değil midir?

Ünlü olmak yetmez

Televizyon dizisi fanlarının laf söyletmediği Tuba Büyüküstün başta olmak üzere ünlülerden oluşturulan oyuncu kadrosu bir kez daha gösteriyor ki başarılı bir sinema oyunculuğu için çok ünlü, çok güzel ve çok havalı olmak yetmiyor. Dilbilgisinden hallice bir ünlüler uyumu, fen derslerinden hallice karakterler arasında kimya uyumu gerekiyor. İsimleri yan yana yazılınca dahi big bang hissi yaratabilecek oyuncular, filmin okuma provasındaymış gibi performans sergilediler. Bu sadece yönetmenin hatası, senaryonun karışıklığı ve diyalogların katılığı ile açıklanamaz. Oyuncu o diyalogları söylerken kulağı tırmalanmıyorsa ve oyuncu partneri ile bir problem olduğunu hissedip bu olumsuzluğu gidermeye çalışmıyorsa, bu yönetmenden önce oyuncunun hatasıdır. Peki, Zerrin Tekindor nasıl bu hataya düşmedi, diye sorarım o zaman. Filmde toplam iki dakika gözükerek filmin en duygu yüklü, seyirciye en gerçek gelen anını nasıl başarıyla canlandırdı? Ve ne yaptı da karşısındaki partnerinin (Halit Ergenç) filmdeki en iyi performansını vermesine vesile oldu? Şöyle oldu; oyuncu zekâsını kullanarak ve karakter derinliğindeki boşlukları doldurarak kendini karakterine adadı. Bu da kanıtlıyor ki iyi bir performans sergilemek için bir oyuncunun kendini karaktere adamış olması gerekiyor.

Ticari isim filmden götürdü

Filmin dört başrolünden diğerlerine göre daha başarılı olanı Halit Ergenç idi. Oyuncu, dizi film kamera oyunculuğu pasını bazı anlarda üzerinden atmayı başardı. Filmin en ilginç karakterini oynayan, hepimizin çok sevdiği Nejat İşler’in hikâyeye gizem ve soru işaretleri katmak için var olan karakteri kesinlikle çok daha iyi olabilirdi. Katmanlı ve derin olması gereken bu karakter için çok yüzeysel klişelere sığınılmış. Mehmet Günsur ise ne yaptı, neden oradaydı, o kaos neydi hiç anlamadım. Tuba Büyüküstün filme ticari olarak çok şey katmış olabilir ama oyunculuk adına filmden çok şey götürdü. Kendisi güzel ama başarılı bir oyuncu değil. PR ve fanlarının koruması altında favori dizilerde başrol oynamaya devam etmeli sadece. Hem başrol oyuncusu hem de yapımcısı olduğu Dar Elbise filmini izledikten sonra kendisinden umudumu kesmiştim. Vizyona sokulmadan fanlarından kaçırılan bu filmcik, milli değerlerimiz diye çılgına dönen kitle tarafından izlenseydi neler olurdu bilemiyorum. PR gazeteciliğini bırakarak oyuncularımıza tarafsızca bakmamızın, onları eleştirmemizin, sadece hak edeni övmemizin zamanı geldi geçiyor. İyi performanslarla dolu iyi filmlerin artacağı sinema umuduyla...