İstanbul saldırısı kurbanlarına borcumuz

VIJAY PRASHAD / @vijayprashad

Atatürk Havalimanı’nda, silahlar ve bombalarla hayatları paramparça olanlar, sıradan insanlardı. Böyle bir şiddeti hiçbir şey meşrulaştıramaz. Bu tür saldırıların ardından, gelen ölüm listeleri, uç uca eklense gezegeni dolaşır. Ölenlerin biyografileri Facebook’umuzda ve gazete sayfalarında nöbet tutuyor şimdi. Daha önce hiç karşılaşmadığımız insanları tanıyor, yitip giden hayatlarına anlam yüklemeye çalışıyoruz. Oysa bunların hiçbiri, ailelerinin yaşadığı felaket karşısında yeterli değil.

Devletler bayraklarını yarıya indiriyor ve eğer ölenler buna değerse sosyal medya profilleri de bu bayraklarla süsleniyor. Milliyetçilik bu tür trajedilerin üzerindeki en kötü perde. Güç elitlerinin dümenlerini döndürmek için bütün numaralar bu güne kadar masaya getirildi. 11 Eylül sonrası, Irak’taki savaş, bu türden bir hainliğe çok iyi bir örnek. AKP hükümetinin ise ne yapacağını göreceğiz. Şimdiden, bir demokrasi şampiyonu olmadığını gayet iyi bildiğimiz Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, saldırının “terörizme karşı birleşik mücadelede dönüm noktası olacağını” söyledi. Bu güne kadar çok dönüm noktası yaşandı ancak hiç biri ne terörizme ne de terörizmin köklerine zarar veremedi.

Teröristlerin bunu neden yaptığı tatsız bir soru. Bu tür tartışmalar saldırıyı meşrulaştırma girişimi olarak görülebilir. Fakat saldırıyı kimin ve neden yaptığını sormazsak, belirsizliğin zehirli atmosferine doğru kayarız. Terörizm korku yaratma amacı taşır. Korku saldırının rastlantısallığından ve daha sonra devletin vereceği karşılığa dair çığırtkanlıktan gelir.

Komşularla sorunlar

Ortada net olan bir şey yok. Başbakan Binali Yıldırım işaretlerin IŞİD’i gösterdiğini söyledi. Ayrıca, "Ülkemizin bölücü terörle amansız bir mücadele verdiği ve komşularımızla normalleşme sürecinin başladığı bir anda, böylesine alçakça bir terör olayının gerçekleştirilmesi manidardır” dedi.

Bu tür saldırıların ardından parmaklar genelde IŞİD’İ işaret ediyor. Fakat Yıldırım’ın başka iddiaları da var. Oysa ne Kürtler’le çatışmanın ne de İsrail’le ve Rusya’yla anlaşmanın bu olayla ilgili olduğunu teyit etmek mümkün. Ama gerçek olan şey, bu saldırıların sebepsiz olmadığı. İlk soru, bu saldırıyı kimin yaptığı. IŞİD Türkiye’deki saldırıları üstlenmek konusunda gönülsüz davransa da tahminlerin işaret ettiği yer orası. Türkiye’den bir arkadaşın dediği gibi, “IŞİD Türk misafirperverliğini suistimal etmek istemiyor.”

Saldırı, Hicri takvime göre, Ebu Bekir el Bağdadi’nin hilafet ilanının ikinci yıl dönümüne denk geliyor. Bu saldırının bununla bir ilgisi var mı? Ya da Yıldırım’ın iddiaları doğru mu? Bunların her biri söylentiden ibaret, her biri bir sonrakini doğuruyor, ışığı azaltıp ısıyı yükseltiyorlar. Hatta biri saldırganlar adına konuşunca bile hiçbir şey netleşmiyor. Bu tür olaylar üzerindeki gizemin kalkmaması, devletlerin bu düşmanların nasıl üretildiğini açıklamak konusunda gönülsüz davranmasıyla da ilgili. İstanbul saldırısı kurbanlarına borcumuz bu saldırının neden yapıldığını sormak.

Türkiye bir çalkantı yaşıyor. Suriye macerası Erdoğan ve onun hükümetine doğru geri tepti. Beşar Esad hükümetinin düşeceğine dair beklentilerin yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Erdoğan bu güne kadar Şam’da kendine dost bir hükümet olmasını bekledi, Müslüman Kardeşler’in yönettiği bir hükümet. Fakat bu olası değil. AKP’nin Suriye’deki vekilleri İran ve Rusya’nın desteklediği Esad rejimi tarafından ezildi. Sınırdaki Türkmen grupların pozisyonları zayıfladı, Türkiye geçen Kasım’da yakın müttefiki Sultan Abdülhamit Tugayları’nı hedef alan Rus jetini bu nedenle düşürdü. Erdoğan’ın geçen hafta Rusya’dan özür dilemesi ise Ankara’nın zayıflığının göstergesiydi. Erdoğan’ın Kürtler’e, muhalefete ve gazetecilere olan sert tavrı AKP’nin kendi yarattığı “demokratik İslamcı” imajını da Batı’nın gözünde zedeledi. AKP’nin Kürtler’e karşı saldırıları elbette IŞİD’in işine yarayan hamleler. Bu durum bölge üzerinde planları olan Batılılar için en büyük çelişkilerden biri. Bu fiyaskodan çıkış, gün geçtikçe zorlaşıyor. Ankara ve Kürtler arasında masaya oturma hazırlığı da görünmüyor. Erdoğan, Sri Lanka’nın eski lideri Mahinda Rajapaksa gibi, kesin bir zafere ulaşabileceğini düşünüyor. Bu en az Erdoğan’ın en başında Esad’a karşı olmasını sağlayan bakış açısı kadar hayal ürünü.

Türk halkı saldırganları hızla yakalamaya çalışan güvenlik güçleriyle gurur duyabilir. Basına yansıyan videoda, tehlikeli saldırganları kovalarken görülüyorlar.

“Yaşamak şakaya gelmez” demiş büyük şair Nazım Hikmet, “büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.

Çeviri: Ömür Şahin Keyif