YSK’nın İstanbul yerel seçimini yenileme kararı, genellikle hukuka uygunluğu, uygunsuzluğu ve yargının iktidara bağımlılığı zemininde tartışılıyor. Evet doğrudur, ama eksiktir. Evet, YSK kararına göre, sandık kurulları kusurlu ve suçluymuş. Bu YSK aynı sandık kurullarının sorumlu olduğu; 16 Nisan 2017 referandumu Cumhurbaşkanlığı seçimleri 12 Eylül 2010 referandumu  16 Nisan 2017 referandumu  24 Haziran seçimlerini iptal etmemiş […]

YSK’nın İstanbul yerel seçimini yenileme kararı, genellikle hukuka uygunluğu, uygunsuzluğu ve yargının iktidara bağımlılığı zemininde tartışılıyor.

Evet doğrudur, ama eksiktir.

Evet, YSK kararına göre, sandık kurulları kusurlu ve suçluymuş. Bu YSK aynı sandık kurullarının sorumlu olduğu;

  • 16 Nisan 2017 referandumu
  • Cumhurbaşkanlığı seçimleri
  • 12 Eylül 2010 referandumu 
  • 16 Nisan 2017 referandumu 
  • 24 Haziran seçimlerini iptal etmemiş ve hukuken yok hükmünde saymamıştır. Bu da doğru.

YSK, tuhaf şekilde, İstanbul Belediye Başkanlığının iptal nedeni “sandık kurullarının oluşum şekli” olarak gerekçelendirmiş ve o kusurlu sandık kurulları sandıklardan seçilerek çıkan;

  • Muhtarları
  • İlçe belediye başkanları
  • İlçe belediye meclis üyelerini “kusursuz” ve “sağlam” bulmuş.

Tuhaf bir şekilde, aynı YSK bu kez aynı zarfa konulan 4 oydan 3 sağlam ve kusursuz çıkardıklarını resmen ve hukuken tanırken; aynı zarfta kullanılmış oylarla seçilmiş ve kazanmış Ekrem İmamoğlu’nu “kusurlu seçim”bulmuş.

Bu durum elbette “tuhaf” değil, hukuka ve demokrasiye rağmen korunmak istenen tek adam rejiminin bekası için alınmıştı.

Çünkü İstanbul, AKP rejimi için olmazsa olmaz bir öneme sahiptir. 

İPTALİN ARKASINDAKİ SİYASAL İSLAMCILIK VE RANT İLİŞKİLERİ

İstanbul’da seçimin yenilenmesinin nedeni hukuksal değil, siyasal islamcılığın varlık nedeni ile alakalıdır.

YSK, sadece hukuksuz bir karar vermemiştir. Verdiği karar ile Türkiye’de siyasal İslamcılığın ekonomik, ideolojik, kurumsal ve rant ilişkileri üzerinden besleyen İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin, AKP ve siyasal İslamcı odaklara teslim edilmesi müdahalesidir.

İBB üzerinden beslenen siyasal İslamcı cemaatlerin, derneklerin, vakıfların, yandaş medyanın ve yandaş iş dünyasının beslenmesinin devam kararıdır. İstanbul’un milyonlarca TL kamu kaynağının yandaşlara aktarılmasına son verme iradesini beyan edenlere göz dağıdır.

YSK, siyasal islamcıların İstanbul merkezli ümmet inşasına kesintisiz devam etmesine destek olmuştur.

Çünkü “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır” sözü boşuna söylenmemiştir.

İstanbul’da ya demokrasi, insan hakları, laiklik, sosyal bir hukuk devletine dayalı cumhuriyet kazanacak ya da  İstanbul’u tek adam rejimine dayalı, siyasal İslamcılığın ve ümmetin birliğinin başkenti ilan etmeyi hedefleyen iktidar bloku kazanacaktır.

Çünkü AKP ve siyasal İslamcılar için İstanbul’un tarihsel bir önemi vardır.

AKP camiasında yükselen “2019’da kaybedersek sadece biz değil ümmet kaybeder” sözü, İstanbul merkezli düşünülmelidir.

Zira, İslamcılık denilince, ağırlıklı olarak akla Mısır, Suudi Arabistan, kısmen Hindistan-Pakistan, devrimden sonra da İran merkezli algılanır olmuştu. AKP ise bu algının, İstanbul merkezli değişmesini istiyor.

Bu nedenle, İslami esaslara dayalı eğitim veren Mısır El Ezher Üniversitesi yerine İstanbul İslam Üniversitesi’nin merkez olmasını istiyorlar.

Cidde merkezli İslam Ekonomik İşbirliği Merkezi’nin İstanbul’a geçmesini istiyorlar.

İslamcılık için, modern İslam devleti ve Başkanlık rejimi modeli Türkiye ve İstanbul olmasını hedefliyorlar.

Türkiye İslam ümmetinin kıblesi, İstanbul ise teolojik, ideolojik ve ekonomik merkezi haline gelmesini istiyorlar.

“Yeni devlet kuruyoruz” dedikleri şey, tam da siyasal İslamcıların tarih tekerrür ettirmek isteyen bu arzusudur. 1870’lerin ve 1908’lerin 1918’de iflas etmiş siyasal İslamcılığın, bugün AKP ile ümmetin birliğini İstanbul merkezli olarak “yeniden” kurma rüyasındalar.

31 Mart seçim sonucu, islamcıların ve rantçıların bu rüyasını bozmuştur. Bozulan rüya şimdi YSK ile tekrar tutulmaya başlama umudunu yeşertmek istiyor.

YA İSLAMCILIK VE RANT YA DA DEMOKRASİ VE LAİKLİK

Siyasal İslamcılar, Osmanlı rejiminin son kalesi Hilafetin kaldırılmasına karşı tek adam rejimini, Medreselerin kapatılıp, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile“eğitim birliği”nin kurumsallaşmasına karşı, eğitimin dinselleştirilmesi ve eğitim kurumlarının medreseleştirilmesi ve nihayetinde İstanbul İslam Üniversitesini kurulması, 1923 rüyasının parçasıdır. 

Yani, İstanbul AKP için “kutsal” bir davanın adıdır. Çünkü 1924’de hilafetin kaldırılışına kadar İslamcı fikriyatının ve hareketlerin merkezi İstanbul’du. Türkiye İslamcılığın merkezî konumunu, 1923’den beri  gizli ve açık ajandasında tutmuştur. Bugün İslamcı bir iktidar üzerinden, 2023 hatırlatma yapmak istiyorlar. İstanbul’suz bir hatırlatma ise mümkün olmayacağını biliyorlar. 

Dolaysıyla İstanbul seçimi, sadece bir İBB Başkanlığı seçimi değil, İstanbul üzerinden Türkiye’nin geleceğinin inşasına dair oylama olacaktır.

Zira Ümmetin dünyasında ukde kalmış “cumhuriyet, laiklik demokrasi ve hukuk rejiminden” öç almakta vardır. Bu nedenle İstanbul Türkiye halklarının ve memleketin geleceği ile ilgili bir seçimdir.

Bu açıdan 23 Haziran, laikliğin, demokrasinin, hukukun, adaletin, insan haklarının ve sosyal devletin ve demokratik bir cumhuriyet hedefinin kazanılması açısından hayati derecede önemlidir.

Dolaysıyla tüm toplumsal kesimlerin kenetlenerek, yek vücud olmak tarihi bir zorunluluk ve sorumluluk üstlenme zamanıdır. 

Unutulmamalı ki, İstanbul, islamcılığın ve ümmetin rejimi ile değil,laik, sosyal, adaletli, barışçıl, çoğulcu, katılımıcı, hukuka ve insan hakları ve onuruna dayalı demokratik bir cumhuriyeti savunanlarla “her şey çok daha güzel olacaktır.” 

İstanbul’da 16 milyon 31 Mart’ta kazanmıştı. Hazmedemediler. 23 Haziran’da yine kazanacağız.  İstanbul için, hak için, adalet için, hukuk için, halkla, umutla, akılla, vicdanla hep birlikte, gelin canlar iri, diri, bir olarak sandığa gidelim. Bahar’ı kazandık, Yaz’ı da kazancağız.