İstanbul için kritik bir figür olan Topbaş istifa etti ama zihniyeti hâlâ hem şehirde hem de ülkede iktidarda. 13 yıl aralıksız İstanbul’u yöneten AKP’li Topbaş, geriye betonlaştırılmış, ruhsuz bir kent bıraktı

İstanbul seni unutur mu ‘Kadir Abi’!

Uğur Şahin ugursahin@birgun.net

AKP’li Kadir Topbaş’ın, 2004’ten bu yana aralıksız sürdürdüğü İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanlığı’ndan “mağdur edebiyatı”na sarılarak istifa etmesinin yankıları sürüyor. 13 yıllık başkanlık süresince Topbaş’ı istifaya götüren sürecin, -şimdilik- beş imar dosyasıyla sınırlı olduğunu biliyoruz. Topbaş, 1994’ten itibaren sağ partilerin hüküm sürdüğü İstanbul’da, şehri yaşanmaz kılan önemli aktörlerden biriydi. Zira Topbaş, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İBB Başkanlığı yaptığı 1994 senesi ile 1998 senesi arasında Erdoğan’ın danışmanıydı, 1999’da Beyoğlu Belediye Başkanı, 28 Mart 2004’te ise İstanbul Büyükşehir Başkanı olacaktı. Ve bu tarihten itibaren, kadim şehri yaşanmaz kılan her türlü talan ve ekokırım projelerini hayata geçirecek, kente karşı işlenebilecek her türlü suçu işleyecekti. Ancak İstanbul’un çehresini değiştiren ve kentin hafıza mekanlarının yok edilerek mega çöplüğe dönmesinin tek sorumlusu AKP’li Topbaş değil. Bunların nedeninin AKP’nin neoliberal politikaları olduğunu söylemek gerekiyor. Topbaş’ın ardından başkan koltuğuna oturan Sivas Katliamı sanıkları avukatlarından Mevlüt Uysal’ın betona çevirdiği Bahçeşehir’i ve yurttaşların tepkisine rağmen sattığı Bahçeşehir Göleti’ni hatırlayınca, İstanbul’daki AKP tehlikesinin devam ettiğini eklemek gerekiyor.

13 yıla birçok kent suçu sığdırdı
AKP nasıl Türkiye’yi yönetemez hale geldiyse, Topbaş döneminde de İstanbul yönetilemez duruma gelmişti. Topbaş döneminin genel özelliklerinden belki de en öne çıkanı “tepeden inmeci” yaklaşımdı. “Ben yaptım oldu” anlayışı, keyfiliği getirdiği gibi, kamusal müdahalelere de ket vuruyordu. Bu dönemde kentsel dönüşüm projeleri kapalı kapılar arkasında, AKP’ye yakın inşaat şirketlerine ihale edildi. İnşaat önceliğine teslim edilen şehirde, imar kuralları yok sayıldı, güç sahipleri kayırıldı, yoksul yurttaşlar dışlandı. Tarlabaşı örneği, bunun kanıtıdır. Yine bu dönemde eşsiz kültürel miras eserleri, kötü restorasyon çalışmalarına kurban edildi. ‘Kadir Abi’, İstanbul’a talipken verdiği “şeffaf, katılımcı ve demokratik yönetim anlayışı”na dair sözlerine hiçbir zaman uymadı. İstanbul, bu dönemde betonlaştırıldığı gibi aynı zamanda da ruhsuzlaştırıldı. Yönetimde, milyonlarca yurttaşın yaşamını kolaylaştırmak değil, ranttan daha fazla nemalanmak amaçlandı. Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin, “En büyük hırsızlıklar, kötülükler, belalar imardan geliyor” sözlerini İBB’nin 43 proje, 68 şirket ve 15 kamu kurumu paydaşı olduğunu ekleyerek düşününce, ortaya “büyük resim” çıkıyor.
istanbul-seni-unutur-mu-kadir-abi-359048-1.
Topbaş; Kuzey Ormanları’nda havalimanı yapmak için başlatılan ağaç kıyımından kaçan yaban domuzlarının Boğaz’ı geçmeye çalışmasından da, artan inşaatların yarattığı titretişimden rahatsız olup kendilerine yeni yuva arayan kirpilerden de sorumlu. İstiklal Caddesi’nin yeni halinden de İstanbul’a bin 75 adet 47 metre veya daha uzun’ bina yapılmasından da sorumlu. Topbaş’ın işlediği kent suçlarını hatırlayalım:

493 toplanma alanından elde 77 tane kaldı!
Topbaş döneminde yeşil alanlar ve deprem toplanma alanları rant nedeniyle imara açıldı. 17 Ağustos 1999’da on binlerce kişinin yaşamını yitirdiği Gölcük depreminin ardından ‘Afet Acil Eylem Planı’ çerçevesinden belirlenen toplanma alanlarının tamamına yakını peşkeş çekildi. 493’ten 77’ye düşen alanların birçoğuna AVM’ler ve gökdelenler inşa edildi.

İstanbul’un ciğerleri yok edildi
İstanbul’da çeşitli projeler gerekçe gösterilerek milyonlarca ağaç yok edildi. Bu kıyımdan en fazla Kuzey Ormanları etkilendi. Tüm itirazlara rağmen, 3. Köprü’nün inşası için İstanbul’un doğasına, su kaynaklarına ve yaban hayatına geri dönüşü zor zararlar verildi. Kuzey Ormanları’ndaki talan, köprüyle sınırlı değildi. Bir ÇED’i bile olmayan Kuzey Marmara Otoyolu için yüzbinlerce ağaç kesildi. Bağlantı yollarıyla kentin kuzeyi yapılaşmaya açıldı. 2018’in şubat ayında açılacağı ifade edilen 3’üncü Havalimanı için ise ‘doğa katliamı’na devam ediliyor. Projesi için üç devlet bankasının dört yılı ana para ödemesiz, toplam 16 yıl vadeli olmak üzere 3 milyar avro kredi açtığı proje, Dünyanın en önemli kuş yollarından birinin ortasına yapılıyor ve bu milyonlarca kuşun ölmesi anlamına geliyor. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, bir soru önergesine verdiği yanıtta, üçüncü havalimanı için 2 milyon 330 bin 12 ağacın kesileceğini açıklamıştı.

Dolgu alanlarının büyüklüğü Heybeliada’yı geçti
İstanbul’daki dolgu alanlarının büyüklüğü yüz ölçümü 2 bin 34 kilometrekare olan Heybeliada’yı geçti. Boğaz’a yapılan kazıklı dolgularla da kıyılardaki beton yollar genişletiyor. Topbaş döneminde İstanbul Boğazı’na 7 proje yapıldı ve Boğaz’da 266 bin 100 metrekarelik dolgu alan oluştu. Örneğin Yenikapı sahilinde yaklaşık 90 futbol sahasına tekabül eden 546 dönümlük alana yapılan dolgu çalışmalarına 2013 yılında başlandı. Dolgu, Tarihi Yarımada’nın siluetini ve ekosistemini bozdu. Yaklaşık 40 milyon dolara mal olan dolgu alanını AKP miting için kullanıyor. AKP’li İBB’nin çılgın projelerinin biri de Maltepe Sahili’nin doldurulması oldu. Dolguyla birlikte sahile büyük zararlar verildi, ortaya devasa rant alanları çıktı. Yine kamu yararının olmadığı, hukuka ve imara aykırı olan Kabataş’taki Beton Martı Projesi’nin inşasına devam ediyor. Topbaş, bu projeyi ‘ustalık eseri’ olarak tanımlıyordu. Ancak proje, doğa ve insan için bir yıkım anlamına geldiği gibi, tarihi dokuya da zarar veriyor: İBB ile Üsküdar Belediyesi tarafından yapılan Üsküdar Meydan Projesi kapsamında, denizi doldurmak için bölgede kazık çakma işlemi gerçekleştirildi. Kazıklar nedeniyle, Mimar Sinan tarafından inşa edilen 500 yıllık Şemsipaşa Camii (Kuşkonmaz Camii) duvarlarında çatlaklar oluştu.

Galataport’ta bir tarih yıkılıyor
İstanbul’un tarihi dokusunu rant uğruna talan edecek projelerin başında gelen ”Galataport” olarak bilinen Salıpazarı Kruvaziyer Limanı Projesi’nin inşaatı devam ediyor. Proje, Topbaş’ın, 2004 yerel seçimleriyle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmasının ardından gündeme getirilmişti. Proje kapsamında tescilli tarihi Karaköy Yolcu Salonu ile Paket Postanesi binaları yıkıldı.

Boynuzlu Haliç Metro Köprüsü silueti bozdu
İstanbul’u UNESCO Miras Listesi’nden çıkarılma tehlikesine sokan Haliç Metro Köprüsü, Süleymaniye Camii başta olmak üzere Tarihi Yarımada’nın siluetini bozdu. Topbaş’ın tasarladığının söylendiği Haliç Metro Köprüsü’nün mimarı ise Beton Martı’nın da mimarı olan Hakan Kıran’dı. Köprü, Metro köprüsü, çevresindeki tarihi yapılara da zarar verdiği gibi, İBB’nin “Ben yaptım, oldu” anlayışını bariz bir şekilde gözler önüne serdi.

SİT alanına TV kulesi
Üsküdar’daki doğal SİT alanı Küçükçamlıca Korusu’na televizyon kulesi yapımına Topbaş döneminde başlandı. Bittiğinde 369 metre yüksekliğe sahip olacak kulenin yılsonuna kadar bitirilmesi planlanırken, kule İstanbul’un ve Boğazın siluetine büyük zarar veriyor. Mimarlar Odası’nın tüm uyarı ve itirazlarına karşı inşa edilen kule, kentin tarihi dokusuna hançer niteliği taşıyor.

Betonlaştırılan İstiklal

istanbul-seni-unutur-mu-kadir-abi-359049-1.

İstanbul’un “kültürel merkezi” olan Beyoğlu’nun İstiklal Caddesi, AKP ile birlikte şantiyeye döndü. Tarihi binaların rant için yıkıldığı cadde, betonlaştırılmış durumda. Topbaş’ın İBB’sinin caddenin tarihi dokusuna ilk müdahalesi 2005 yılında ağaçların sökülmesi ile oldu. Bu zamandan bugüne caddenin ve Beyoğlu’nun çehresi değiştirildi.

Meydanlar tahrip edildi
İstanbul’un meydanları, yine Kadir Topbaş döneminde tahrip edildi. Örneğin Topbaş başkanlığındaki İBB, Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi’ni 2011 yılında onayladı. Proje yargı kararlarına rağmen devam etti, Taksim’in günümüzdeki hali ise ortada.

Betondan şehir
İstanbul’da kişi başına düşen kent içi yeşil alan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na göre 7.57, İBB’ye göreyse 8.41 metrekare. Rant projeleri nedeniyle İstanbul’daki en küçük yeşil alana dahi betonlaştırılıyor. Şehrin birçok noktasında bir biri ardına gökdelenler yükseliyor.

Topbaş’ın İmar ve Bayındırlık Komisyonu’na yaklaşık 20 bine yakın dosya havale ettiğini düşününce, azalan yeşil alanlardaki sorumluluğu da açığa çıkmış oluyor. Plansız, programsız kent politikaları şehri betonlaştırdığı gibi, bilimsellikten de uzaklaştırdı. En ufak yağışta sellerin yaşanmasının nedeni de budur.

Gezi’deki o söz…
Topbaş, 13 yıla birçok skandal da sığdırdı. Örneğin damadı Ömer Faruk Kavurmacı’nın Bakırköy’deki Koru Florya konut projesinden aynı gün içinde beş daire birden aldı. Projeye İBB çeşitli ayrıcalıklar tanımıştı. Topbaş döneminde gerici cemaatler ile vakıflara parsel parsel araziler peşkeş çekildi. Topbaş İBB’si, 17-25 Aralık öncesinde Gülen Cemaati’ne, istifa etmeden önce ise Ensar Vakfı ile TÜRGEV’e çalışıyordu. Öyle ki; Avcılar’da 2 bin 700 metrekarelik ve Büyükçekmece’de ise 500 metrekarelik iki binayı, kaçak yurtlarda çocukların cinsel istismarına sebep olan Ensar Vakfı’na bedelsiz verdi. 12 milyon lira yıllık kira maliyeti ise emlak vergileri ile İstanbul’da yaşayan yurttaşlardan sağlanıyor. Ve İSPARK… 2005 yılında Topbaş döneminde kurulan İSPARK, İstanbul genelindeki acil ulaşım yollarının yüzde 12’sini işgal etti. İBB iştiraki İSPARK’ta “otopark ücreti ödeyen yurttaşlara verilen fişlerin silinmesiyle” milyonlarca liralık vurgun yapıldığını belirlemişti.

Topbaş ileride işlediği bu kent suçlarından yargılanacak mı, bilinmez. Ancak şimdilik Gezi Direnişi’nde parka asılan pankartlardan birinde yazan sözle yazıyı bitirelim: “Siz yokken burada olan ağaçlar, siz giderken de burada selam duracaklar.”
Şimdi o ağaçlar selam duruyor.