İstanbul seyreltilmeli
Depremin etkileri sürerken gözler İstanbul’a çevrildi. Ekonominin kalbi olan kent 2030’a kadar 16 milyon eşiğinde planlanıyor ancak mevcut nüfus 21 milyona dayandı. Uzmanlar, deprem tehlikesi ile başa çıkabilmek için orta ve uzun vadeli olarak depremin etkileyeceği bölgelerin acil kurtarma ve yeniden yapılanma planı hazırlanmalı diyor.
Havva GÜMÜŞKAYA
10 ili etkileyen Maraş depremlerinin tablosu giderek ağırlaşıyor. Ülkeyi yasa boğan depremin etkileri devam ederken Büyük İstanbul Depremi’ne yönelik endişeler de artıyor. Uzmanlar tarafından gerçekleşme olasılığının yüzde 80’e ulaştığı belirtiliyor ve İstanbul depreminde oluşabilecek hasarın Maraş depremlerinin yarattığından çok daha büyük olacağı tahmin ediliyor.
Beklenen İstanbul depreminden İstanbul’un yanı sıra Bursa, Kocaeli, Balıkesir, Tekirdağ, Sakarya ve Yalova’nın da etkileneceği tahmin ediliyor. Buna göre deprem, İstanbul ve komşu illerde toplamda 24,9 milyon insanı doğrudan tehdit ediyor.
Depremin ülke ekonomisine etkisi de göz önüne alındığında İstanbul Depremi daha da korkutucu bir hal alıyor. Çünkü Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşunun 244’ü İstanbul ve çevre illerde bulunuyor. 2022 yılında 254,2 milyar dolar olan toplam ihracatın yüzde 49’luk bölümünü tek başına İstanbul gerçekleştirdi. Türkiye’nin ihracatının yüzde 63’ü ise bu bölgedeki iller tarafından gerçekleştirildi.
2019 yılında İBB ile Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü yürütücülüğünde tamamlanan ‘Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi İşi’ kapsamında üretilmiş hasar öngörülerine göre İstanbul’daki 1 milyon 166 binanın büyük bir kısmının deprem riski yüksek. 7.5 büyüklüğündeki olası bir deprem senaryosuna göre 194 bin bina orta ve üstü hasar, 48 bin bina ağır ve çok ağır hasar alabilir, binlerce can kaybı yaşanabilir. 463 hasarlı içme suyu noktası, 1045 hasarlı atık su noktası ve 355 hasarlı doğalgaz noktası zarar görebilir.
Uzmanlar, İstanbul'u tehdit eden potansiyel deprem tehlikesi ile başa çıkabilmek için, orta ve uzun vadeli uygulamalar göz önüne alınarak depremin etkileyeceği bölgelerin acil kurtarma planı ve yeniden yapılanma planı hazırlanması noktasında uyarılarda bulunuyor.
2030’A KADAR 16 MİLYONLUK PLANLAMA
Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Doç. Dr. Pelin Giritlioğlu da öncelikle bir plandan söz edilmesi gerektiğini belirtiyor. İl Çevre Planı’nı işaret eden Giritlioğlu, “Bu plan göre İstanbul’un nüfus eşiği 2030’a kadar 16 milyon olarak belirlenmiş. Bu demek oluyor ki 2030 yılına kadar bu kent 16 milyon olarak planlanıyor. Ancak nüfus daha şimdiden 21 milyona dayanmış durumda. Bu plana göre yapılan mekânsal kararlar zaten şu anki nüfus açısından yeterli değil. Kaynak paylaşımının sorunlu olduğunu söylememiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.
CANLI FAY HATTINA 2 MİLYON NÜFUS
Planın da olduğu gibi kalmadığına, ‘mega’ projelerle defalarca delindiğine vurgu yapan Giritlioğlu, “Üçüncü köprü, üçüncü havalimanı, Kuzey Marmara Otoyolu, Avrasya Tüneli en son olarak da Kanal İstanbul Projesi… Üç tane canlı fay hattının üzerine 2 milyon nüfusu yığacak olan bir projeden bahsediyoruz. Bir yandan depremle mücadele edelim diyoruz, diğer yandan da deprem ve başka afet risklerini artıracak kararları hayata geçiriyoruz. Planı planla delmek yoluyla riskleri artıyoruz” şeklinde konuştu.
KENT AFETLERE DİRENÇSİZ HALE GETİRİLDİ
Kamusal alanların dönüştürülmesiyle kentin giderek afetlere karşı dirençsizleştirildiğini belirten Giritlioğlu, acil toplanma alanlarının dönüştürülmesi ile ilgili şunları söyledi:
“AVM’lere ve rezidanslara tahsis ediyoruz. Yeşil alan bırakmıyoruz, onun yerine millet bahçesi diye bir şey uyduruyoruz. İçi yapılaşmış bir alan olarak bunu koyuyoruz. Rant siyaseti bütün kenti şekillendiriyor. Plan dediğimiz şey de bunun gölgesinde kalıyor ne yazık ki… Kenti de daha fazla dirençsiz hale getiriyoruz.”
DENGELİ NÜFUS POLİTİKASI GEREKLİ
Maraş depreminin ardından iç göç başlaması da İstanbul’un nüfus yoğunluğunu artırdı. Dengeli nüfus dağılımı açısından bir politikanın uygulanması gerektiğini söyleyen Giritlioğlu, “Türkiye’de bir tek erken Cumhuriyet döneminde nüfusun dengeli dağılımı açısından bir politika geliştirilmişti. Devlet eliyle küçük ve orta büyüklüklerdeki kentlere fabrikalar açılmıştı. O dönemin Nazilli ve Ereğli gibi küçük kentler dönemin en hızlı büyüyen kentleri oldu. Böylece küçük kentlerdekiler büyük kentlere göç etmeden kendi yaşam alanlarının yakınlarında iş buldular. Bu nüfusu ülke içinde dengeleyen bir politikaydı. Bu politika 1945’lerden sonra terk edildi. İstanbul’da sanayileşme ile kontrolsüz bir göç başladı ve yönetilemedi. Sonuçta da devlet piyasadan tamamen çekildi. Piyasayı ise gecekondu mafyalarına, müteahhitlere ve arazi spekülatörlerine bıraktı” dedi.
"Bölgesel gayri safi hasılanın en yüksek olduğu yerler ülkenin batısında bulunuyor. Uzmanlar, bölgesel planlama ile yatırımın olmadığı bölgelere yatırımların kaydırılmasıyla İstanbul'un yükünün azaltılması gerektiğini vurguluyor."
SANAYİNİN SEYRELTİLMESİ GEREKİYOR
Bölgesel bir planlama yapılması gerektiğini belirten Giritlioğlu, sanayinin seyreltilmesi gerektiğini ifade ederek şunları söyledi: “Acilen İstanbul’dan yükü almamız gerekiyor. Ne kadar fazla yükle sırtında yürürse o kadar zarar görecek anlamına geliyor. Bir de ekonomi çökerse ülkede başımıza gelecekleri düşünün! Dolayısıyla bölgesel planlama anlayışı içerisinde yatırımın olmadığı bölgelere yatırımların kaydırılması gerekiyor. Böylece tersine bir göç de başlayabilir. Orada yaşayacak sanayi işçilerinin yaşam alanlarını da düzenleyecek planlara ve tedbirlere ihtiyaç olduğunu da hatırlatmak isterim. Büyük bir yeniden yapılanma atağına ihtiyacımız var. Bunu ülke çapında düşünerek yeniden planlamamız gerekiyor. Kaynaklarımızı yeniden paylaşmalıyız.”
AFET TAHLİYE YOLLARI YOK
Üretimin merkezinde bir felaketin olması insani yardımların ulaştırılmasına yönelik de riskler barındırıyor. Hatay Havalimanı’nın hasar almasını örnek gösteren Giritlioğlu, üçüncü havaalanının riskli bir alan olduğunu hatırlattı. Kentin erişilebilirliğe hazır olmadığını söyleyen Giritlioğlu, “Afet tahliye yolları yok. Bizim kentlerimizde yüksek nitelikli güvenlikli afet tahliye yollarının mutlaka düşünülmesi lazım. İstanbul’un ara sokaklarını düşünün, daracık yollar normal zamanda araçlar geçmekte zorlanıyor. Bir deprem anında o yolların tamamı kapanacak. O yolların kapanması depremde zarar görenlere daha zor erişilmesi belki hiç erişilememesi demek oluyor. Dolayısıyla geniş alternatif yollara ihtiyacımız var. İlk depremde yarılacak yollardan bahsetmiyorum. Kamusal alanlar çok önemli. Kamusal alanları dönüştürdük. İstanbul’da deprem toplanma alanları kalmadı. Bu alanların yeniden kente iade edilmesi gerekiyor. Yasal olarak toplanma alanları olarak ilan edilen yerlerin kente İstanbul halkına iadesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
İNSANLAR SEÇENEKSİZ BIRAKILDI
Kamu hastanelerinin de önemine de değinen Giritlioğlu, şehir hastanesi modeliyle kent içi hastanelerin kapatıldığını vurguladı. Şişli Etfal örneğini veren Giritlioğlu, “O bölgede o kapasitede tek bir hastane yok. Bir deprem olduğunda o bölgede yaralanan insanları yetiştireceğimiz bir tane hastane yok” ifadelerini kullandı. “Mantık ne, şehir içindeki hastaneleri kapatalım bir tane büyük hastane yapalım şehir dışında. O da çöktüğünde ne yapacaksınız?” diyen Giritlioğlu, insanların seçeneksiz bırakıldığını belirtti.
***
ENKAZI KALDIRACAK İŞ MAKİNESİ YOK
İstanbul için bir diğer önemli konu ise depremin ardından enkaz yönetiminin nasıl olacağı. Olası deprem senaryosuna göre yapısal hasar kaynaklı 25 milyon ton enkaz oluşacağı tahmin ediliyor. Devasa boyutlara ulaşan bu enkazın kentsel alanın dışına çıkarılarak uzaklaştırılması da büyük bir önem arz ediyor. Avrupa Yakası’nda 4 adet, Anadolu Yakası’nda 3 adet olmak üzere toplamda 7 adet döküm sahası bulunuyor ve oluşan enkazın buralara taşınmasına yönelik senaryolar hazırlanıyor.
İBB’nin Enkaz Yönetim Planı’nda mevcut araçlarla enkazın yaklaşık 3 yıl sürede kaldırılabileceği ve yeterli miktarda kırıcı/yükleyici iş makinesi olmadığı tespiti yer alıyor. Öte yandan enkaz yönetimi için Fatih, Bahçelievler, Bağcılar, Küçükçekmece ve Adalar İlçelerinde yol kapanma ihtimallerinin göz önüne alınması gerektiği vurgulanıyor. Bütünleşik afet yönetiminin bir parçası olan ‘Enkaz Yönetimi Eylem Planı’ uzmanların katkılarıyla ivedi olarak oluşturulması gerektiğine dikkat çekiliyor.