İstanbul Sözleşmesi bizim, vazgeçmiyoruz!

AKP iktidarında 2010 sonrasında kadın haklarına yönelik hedef alma sistematikleşti. 2011’de Kadın Bakanlığı’nın kapatılıp yerine Aile Bakanlığı’nın kurulması, 2012’de yasal kürtaj hakkının neredeyse tamamen kısıtlanmaya çalışılması ve 2016’da yayımlanan Boşanma Komisyonu raporu ile kadın haklarını hedef almanın yol haritası oluşturuldu. Raporda Ceza Kanunu, Medeni Kanun ve 6284 sayılı Kanun’a yapılacak değişikliklerle, çocuk yaşta, zorla ve erken evlendirmelerin yolunu açacak, kadınların nafaka hakkını gasp ederek boşanmalarını engelleyecek, boşanma davalarında arabuluculuğu zorunlu hale getirecek ve koruma kararlarının alınmasını zorlaştıracak öneriler yer alıyordu. Zamanla birtakım kadın ve toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı, şiddeti savunan köktenci grupların, İstanbul Sözleşmesi’ne de karşı çıkmaya başladığını gördük. Bunların en vahimini Temmuz 2020’de, iktidarın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilebileceğini duyurması üzerine yaşadık. Gelişen süreçte kadın ve LGBTİ+ örgütleri, çeşitli siyasetçiler, belediyeler ve özel sektör başta olmak üzere tüm kamuoyundan gelen güçlü tepkiler üzerine iktidarı geri adım atmak zorunda bırakmıştı.
MEŞRU DEĞİL
Ancak, 20 Mart’ta bir gece yarısı, temel insan haklarımızın geriye alınmasına yönelik bir girişime şahit olduk. Adını İstanbul’dan alan, Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu ve bununla her fırsatta övündüğü İstanbul Sözleşmesi’nden tek bir imza ile çekildiğini Resmi Gazete’de gördük. Çok net ifade etmek gerekir ki bu karar hukuksuzdur, Anayasa’ya aykırıdır ve meşru değildir. Bizler, “Bu karar yok hükmündedir” diyoruz çünkü Cumhurbaşkanı kararı bir idari işlemdir. Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile insan hakları, kişi hakları ve özgürlükleri düzenlenemez. İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlüğe koyan ve Meclis’te oybirliği ile kabul edilen 6251 Sayılı Kanun halen yürürlüktedir. Bu nedenle ortada hukuken sonuç doğurmuş bir çekilme yoktur ve İstanbul Sözleşmesi hâlâ yürürlüktedir.
Ancak şunu belirtmek gerekir ki bu karar, tüm hukuk yolları düzgün işletilmiş olsaydı da meşru değildir. İstanbul Sözleşmesi temel bir insan hakları sözleşmesidir ve insan hakları sözleşmelerinden çekilmek demek, insan haklarını güvence altına alma iradesinden çekilmek demektir. İktidar kanadından peş peşe yapılan yerli ve milli bir sözleşme yapılacağı, şiddetin esas kaynağının alkol, bağımlılık vs. olduğu, iç hukukun kadınlara yönelik şiddeti önlemede yeterli olduğu vb. açıklamalar ise şiddetin kaynağının patriarka ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğunu kabul etmeyen, dolayısıyla şiddeti önleme yönünde irade gösteremeyecek bir anlayışla karşı karşıya olduğumuzu ortaya koymaktadır. Sözleşmeden çekilme kararına ilişkin Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada yine ve açıkça LGBTİ+’ların nefret söylemiyle hedef alınmış olması da bunun açık bir göstergesidir.
ACİLEN GERİ DÖNÜN
Kadınların yaşama ve şiddetten uzak bir hayat sürmelerinin güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi, hiçbir surette tek bir makamın ya da organın keyfi kararına bırakılamaz. İstanbul Sözleşmesi kadınlarındır, çocuklarındır, göçmenlerindir, LGBTİ’+larındır, engellilerindir, yaşlılarındır. İstanbul Sözleşmesi bizimdir. Haklarımızdan geriye gidiş sonucunu doğuran hiçbir karar, meşru değildir. Bu kararı kabul etmiyor, bu karardan acilen geri dönülmesini talep ediyoruz.
*Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği üyelerinin yazısı.