Danıştay 10. Dairesi, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptali için açılan davaları esastan görmeye devam etti. Savunmaların ardından mütalaasını veren Danıştay Savcısı Nazlı Yanıkdemir, "İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı iptal edilmelidir" dedi. Dairenin, 23 Haziran'da yapacağı son duruşmanın ardından İstanbul Sözleşmesi ile ilgili kararını açıklaması bekleniyor.

İstanbul Sözleşmesi için kadınlar 3. kez Danıştay’da
Fotoğraf: Nisa Küçük / BirGün

Nisa KÜÇÜK

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir gecede aldığı İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına karşı kadınlar sözleşmeden vazgeçmiyor. Danıştay 10. Dairesi, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptali için açılan davaları esastan görmeye devam etti.

Danıştay 10’uncu Daire Başkanlığı’nda bugün görülecek duruşmadaki başvurucular şöyle: Türkiye İşçi Partisi, İzmir Barosu, Trabzon Barosu, Mersin Barosu, Giresun Barosu, Eskişehir Barosu, Burdur Barosu, Adana Barosu, Manisa Barosu, Tarım Orkam Sen/KESK, Uşak Barosu, Bolu Barosu, Hatay Barosu, Meral Akşener, İlerici Kadınlar Derneği.

"KARARDA KAMU YARARI YOK"

Davacılar arasında yer alan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener duruşmaya katılmadı. Duruşmada ilk savunmayı Akşener adına İYİ Parti Kadın Politikaları Başkanı Ünzile Yüksel yaptı. Sözleşmeden çekilme kararının yetkide ve usulde paralellik ilkesine uymadığını dile getiren Yüksel, şunları ifade etti:

“Bu karar Anayasa’mıza uygun mudur? Kesinlikle hayır. Kanunla gelen kanunla gider. Evet, Cumhurbaşkanı yürütme yetkisine ilişkin konularda kararname çıkarabilir. Ancak kanunla düzenlenmesi gereken konularda Cumhurbaşkanı kararname çıkaramaz. Bu, TBMM’nin yetkisindedir. İnsan hak ve hürriyetine ilişkin kararların Meclis tarafından alınması gerektiğini biliyoruz. İdari işlemde kamu kararı aranır. Bu kararda kamu yararı yok. Geçen yıl Mayıs ayında 17 kadın öldürüldü. Bu verileri öldürülen kadınların listesi olarak değil de Türk kadınının başarı listesi olarak vermek isterdim. Sözleşmeden çıkılma kararı şiddet faillerine cesaret vermiştir. Bu cesareti kırmak sayın heyetin elindedir. Heyete güveniyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olduğuna inancımız vardır.”

BANU TUNA: SÖZLEŞME YAŞAM HAKKIMIZIN GÜVENCESİDİR

Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Başkanı ve LGBTİ Komisyonu'ndan Banu Tuna, İstanbul Sözleşmesi’ni savunduklarını söyleyerek şunları kaydetti:

“Bir kişinin kararıyla sözleşmeden çıktığımız günden bugüne 500 kadın öldürüldü. 500 sayısı çok kolay söyleniyor ama burada 500 kadın daha olabilirdi. Bu, bir cins kırımdır. 'İstanbul Sözleşmesi'ne gerek yok. Kadınları koruyan başka kanunlar var' deniyor. İstanbul Sözleşmesi bin akittir. İstanbul Sözleşmesi, yaşam hakkımızın güvencesidir. Biz hem kadınız hem gazeteciyiz. Ülkede hem kadınlık hem de gazetecilik tehdit altında. Her gün tecavüze uğrayan, şiddet gören hemcinslerimizin haberini yapmak istemiyoruz. Bir gün sıranın bize gelmesinden korkuyoruz. Genç meslektaşlarımıza kadına yönelik şiddet haberi nasıl yazılır öğretmek istemiyoruz. Öldürülen kadınların haberini yapmak istemediğimiz için İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz.”

HÜLYA GÜLBAHAR: ANAYASA'NIN 90. MADDESİ ÇOK AÇIK

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) adına savunma yapan Avukat Hülya Gülbahar ise, "Kadına karşı şiddetin sistemsel, politik ve hukuksal olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Cumhurbaşkanı’nın savunmanı sürekli olarak ‘fesih’ kelimesinden bahsediyor. Savunman sürekli İngilizce ve Fransızca kelimelerle yabancı dil kültürünün iyi olduğunu göstermeye çalışıyor. Kendisini ayıplıyorum. Çünkü biz de o kadar İngilizce biliyoruz. Neden kavram kargaşası yaratılıyor, uzatılıyor? Anayasa’nın 90. Maddesi çok açık. Çok taraflı sözleşmelerde fesih olamaz. Savunman sürekli Venedik Komisyonu'nun raporundan bahsediyor. Rapordan belli kısımlar alınarak yanıltıcı ifadeler üretiyorlar. Biz raporu okuduk. Biz özet çıkarttık, heyete sunacağız. Venedik Komisyonu’nun hazırladığı raporda Türkiye’nin çekilme kararıyla ilgili ‘Örneği görülmemiş çıkış’ ifadesi kullanılmış. Rapor bazı konularda yetersiz olsa da bizim bütün argümanlarımızı destekliyor" ifadelerini kullandı.

Gülbahar’ın konuşması sürerken Heyet Başkanı uyarı yaptı. Heyet Başkanı, “Sataşma niteliğinde olan ifadeler kullanıyorsunuz. Üzülüyorum" dedi.

YELDA KOÇAK: KADINLARIN YAŞAM HAKKI İHLAL EDİLİYOR

Türkiye İşçi Partisi (TİP) adına savunma yapan Avukat Yelda Koçak, savcının partinin ehliyeti olmadı görüşüne ilişkin konuştu. TİP’in tüzüğüne atıf yapan Koçak, şunları aktardı: “Parti sermaye düzenine hayır diyen gençlerin, kadıların partisidir. Tüzüğümüz yine görev veriyor partimize. TİP, işçilerin, kadınların ve tüm ezilenlerin mücadelesini kendi mücadelesi olarak görür. Bu sebeple sözleşmeden çekilme kararının iptaline ilişkin dava açma ehliyeti vardır. Sözleşmeden çekilme kararı, kadınların yaşam hakkı ihlal etmektedir.”

Avukat Zeynep Tepegöz de TİP adına savunma yaptı. İstanbul Sözleşesi’nin kadınların yaşam hakkını savunduğunu ifade eden Tepegöz, şunları belirtti: “Kaç kadın camdan atılarak öldürüldü? Kaç çocuk babasının tecavüzünden dolayı hamile kaldı? Kaç göçmen çocuk kayıp? Kaç çocuk tarikat yurtlarında tacize uğradı? Bilmiyoruz. Net bir sayının olmaması bunların yaşanmadığı anlama gelmiyor. Sayın heyetin vicdana uygun bir karar vereceğini biliyoruz.”

SERA KADIGİL: BU KARARDAN OLSA OLSA ERDOĞAN'IN YARARI OLABİLİR

TİP Sözcüsü Sera Kadıgil de söz aldı. Kadıgil, savunmasında şunlara yer verdi: “Sayın heyet, size usulde paralellik ilkesini anlatmayacağım. Çünkü bu ilkeyi sizin kararlarınızdan öğrendim. Benim yaşım kadar kıdeminiz var. Sözleşmeden çekilme kararının hukuka aykırı olduğunu biliyoruz. Bunu buradaki mübaşir arkadaşım da alt kattaki kantinci abla da biliyor. Bunu hukuk fakültesinde okuyan birinci sınıf öğrencileri de biliyor. Biz bu dava sonunda Danıştay’da hakim var mı göreceğiz. Sözleşmeden çekilme kararında kamu yararı yok. Bu karardan olsa olsa Tayyip Erdoğan’ın yararı olabilir.”

Heyet Başkanı söze girerek, “Lütfen Sayın Cumhurbaşkanı adına ifadeler kullanmayın” dedi. Heyet Başkanı'nın uyarısından sonra Kadıgil, “O bize sürtük diyebiliyor” dedi. Kadıgil’in cevabı salonda alkışlarla desteklendi.

UMUT KURUÇ: ZEMİNİMİZ HUKUKTUR

İlerici Kadınlar Derneği Genel Başkanı Umut Kuruç, derneğin 1975 yılında kurulduğunu söyledi. Laiklik hakkında konuşmasına başlayan Kuruç, şunları ifade etti:

"Cumhuriyet'in temel taşlarından biri laikliktir. Laiklik yurttaşlıktır. Yurttaş da haklarıyla vardır. Laikliğin tasfiye edildiği ortamda tarikatlar artar. Laikliğin tasfiyesi beraberinde çözülmeyi getirir. Laikliğin olmadığı bir toplumda eşitlikten bahsedemeyiz. Zeminimiz hukuktur. Yargıtay, Danıştay, Anayasa mahkemesi bağımsızdır. İdari kararla bu bağımsızlık ihlal edilmiştir. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararını iptal etmemek diğer uluslararası sözleşmelerden çıkışa da kapı açar. Kararınız, SEDAV'dan çekilme kararının önünü de açar. Kararınız, çocuklarımızın her gün tarikat yurtlarında tacize-tecavüze maruz bırakılmasına da karar verecektir. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararına kimler sevinmiştir? Google'dan araştırınca bu kişilerin Cumhuriyet karşıtı kişiler olduğunu görüyoruz. Örneğin 12 yaşındaki bir kız çocuğunu taciz eden Uşaki tarikatı Fatih Nurullah bu sözleşmeye karşı. Bizim milli değerlerimiz şeriat mı? Heyetiniz buna da karar verecek. Tarafsız olması gereken adliyelerde kuran kursu açmak doğru değildir."

BERİL ARAS: İNSAN ONURUNA YAKIŞIR ŞEKİLDE YAŞAMAK İSTİYORUZ

Manisa Barosu adına konuşan Avukat Beril Aras, şunları ifade etti: “Çekilme kararına destek verenler sözleşmenin aile yapısını bozduğunu iddia ediyor. Hatta sözleşmenin ‘Yatak odasına girme’ anlamına girdiği öne sürülüyor. Sözleşme, ‘İster kamuda, ister özel alanda olsun şiddet önlensin. Kadınların yaşam hakları korunsun’ diyor. Sözleşme ev içi şiddeti de önlemek istiyor. Bir raporda ev içi şiddetin en fazla uygulandığı yerlerin kadınların kendi yaşadığı evler olduğu ortaya çıktı. Dokunulmaz denilen yer kadınların güvende olmadığı yerler. Kadına şiddet vakaları uzaktan gelmiyor. Hatta en yakınlardan geliyor. Bir bütün olarak baktığımızda sözleşmenin aile yapısına karşı olmadığını şiddete karşı olduğunu görüyoruz. İstanbul Sözleşmesi içinde şiddet olan bir ortama aile denmesini kabul etmiyor. Bunu biz de kabul etmiyoruz. Dokunulmaz denen yer aslında cinayet mahalli. Sözleşmenin böyle manüpile edilmesine karışıyız. Diziler ve medya, içkiyi-sigarayı özendirici gördüğü için sansürlediğini biliyoruz. Ancak bir kadının parmağının kırıldığı görüntüler korkusuzca yayınlanabiliyor. Bir ülkede kadının yaşadığı şiddet meşru kabul edilebilir? Öldürülmek, tecavüze uğramak bir kadının kaderi olabilir mi? Öldürülmek değil insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamak istiyoruz.”

KATLEDİLEN KADINLARIN İSMİNİ OKUDU

Manisa Barosu adına savunma yapan Avukat Ebru Kara, 2022 yılının ilk altı ayında öldürülen kadınların ismini okudu. Katledilen kadınların isimleri okunurken salondaki izleyiciler ayağa kalktı.

Resmi verilere yansımayan cinayetlerin de olduğunu dile getiren Kara, şunları kaydetti:

“Bizim ülkemizin LGBTİ+’lar ve kadınlarla derdi nedir? Niye ‘Sevgi kadın ve erkek arasında olacak’ diye sınırlandırıyoruz? Dünyada ve ülkemizde LGBTİ+’ler hep vardı ve hep var olacak. Bu nefret hiç kimseye yaramayacak. Toplumda herkes birbirini sevse ve saygı gösterse şu an bu duruşmada olmazdık. Siz bilir misiniz ıssız bir yerde yürürken erkek gördüğümüzde hızlı hızlı yürümeyi? Siz bilir misiniz taksiye bindiğinizde telefonla konuşuyormuş taklidi yapmayı? Bunların hepsini bir kadın olarak biliyorum ve her gün yaşıyorum.”

Fotoğraf: Nisa Küçük / BirGünFotoğraf: Nisa Küçük / BirGün

SİBEL SUİÇMEZ: BİZ DEVLET KORUMADIĞI İÇİN ÖLDÜRÜLENLERİZ

Trabzon Barosu adına konuşan Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Avukat Sibel Suiçmez, şunları belirtti: “Nemrut’a ‘Nasıl bu kadar zalim oldun?’ diye sormuşlar. ‘Kimsenin sesi çıkmadı o yüzden’ demiş. Bizim sesimiz çıkıyor sayın heyet. Biz fırsat eşitsizliği yüzünden okuyamayan küçük yaşta evlendirilenleriz. Biz fiziki ve psikolojik şiddet görenleriz. Eşit olmak istediğimizde dövülenleriz. Biz devlet korumadağı için öldürülenleriz. Siz sesi çıkanların yanında olacak mısınız?”

ÖZKAN YÜCEL: YARGIÇLAR SİZ HİÇ UTANDINIZ MI?

İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel ise, "Sayın Yargıçlar, bu dosyayı 28 Nisan'da bitirebilirdiniz. Sizin bu nezaketli suskunluğunuz bana sahnelenmiş bir oyun gibi geliyor. 32 yıldır avukatlık yapıyorum. Bu tavrı çok gördüm" dedi..

"Sayın Yargıçlar, her kadın öldüğünde utanıyorum. Her şiddette utanıyorum" diyen Yücel, şöyle devam etti: "Biz bu salonda, bir kuyuya taş çıkaran 40 akıllı gibiyiz. Ben bu ülkede her kadın cinayeti işlendiğinde utanıyorum. Erkek olmaktan utanıyorum. Sayın yargıçlar siz hiç utandınız mı? İnsan olmaktan utandınız mı? Ben utanıyorum. Şimdi söz sırası sizde. Vereceğiniz kararla bu ülkenin özgür, eşit yaşam isteyen insanlarını kurtaracaksınız ya da devam eden karanlıktan siz sorumlu olacaksınız. Biliyorum işiniz zor. Hakimlerin olmadıkları yerlere sürülmesi, saray baskısı. Ama diğer yandan da vicdan, adalet."

CUMHURBAŞKANLIĞI AVUKATINDAN İLGİNÇ SAVUNMA

Dava açan kurumların ardından Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü Milletlerarası Anlaşmalar Daire Başkanı Emre Topal, Cumhurbaşkanlığı kararını savundu. Sözleşmede çekilme kararıyla şiddetle mücadelenin aksatılmadığını savunan Topal, şunları söyledi:

“Diğer duruşmalarda da belirttiğim gibi sözleşmeden çıkmak kadına yönelik şiddete karşı yürütülen mücadelede bir sorun oluşturmuyor. Kadına yönelik şiddetle mücadele durmaksızın sürmektedir. Dava dilekçelerine baktığımızda bir uluslararası sözleşmeden Cumhurbaşkanı Kararnamesi’yle çıkılamayacağı söyleniyor. Kararın usul ve esas ilkesine uymadığı da iddia ediliyor. Bu iddiaların ikisinin de yersiz olduğunu savunuyoruz. Karanın hukuka uygun olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca kararın kamu yararı bakımından iptali istenmiştir. Kamu yararı ya da başka gerekçelerle anlaşmaların onaylanması ya da yürürlükten çıkması kararı uluslararası ilişkilere göre ve Cumhurbaşkanı’nın yetkisi olan kararnamelerle verilir. Karşı tarafın savunmalarında ‘İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması diğer uluslararası sözleşmelerden çıkışın da önünü açılacak’ deniliyor. Bu düşünce gerçeği yansıtmıyor. Daha önce de belirttiğimiz gibi böyle bir gündem yok. Bu iddiayı söyleyenler kendi itibarını zedeler bu cümleler başka da anlam ifade etmez. Konuyu iç hukuk bakımından ele alırsak Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin en önemli yetkisi Cumhurbaşkanı’na ilk elden düzenleme yetkisi verilmiştir. Sistem, Cumhurbaşkanı’na kararnameyle meclis onayı olmadan düzenle yapma hakkı vermiştir.”

SAVCI: İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NDEN ÇEKİLME KARARI İPTAL EDİLMELİ

Savunmaların ardından Danıştay Savcısı Nazlı Yanıkdemir, mütalaasını verdi.

Yanıkdemir, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptaline karar verilmesini talep etti. Yanıkdemir, mütalaasında şu ifadelere yer verdi:

“Yetkide ve usulde paralellik ilkesi uyarınca sözleşme kanun çıkarılmadan sadece Cumhurbaşkanı Kararnamesiyle feshedilemez. Uygulanacak kural niteliğinde bulunan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde yer verilen sona erdirme ifadesinin Anayasa 6/7 iptali için AYM'ye başvurulması gerektiği düşünülmektedir. Sözleşme Bakanlar Kurulu ile uygulanmış olup 6284 hala yürürlüktedir. Usulde paralellik ilkesince, aynı usulle fesih edilmesi gerekmektedir. Bu itibarla TBMM tarafından yürürlüge giren sözleşme ancak TBMM'nin uygun bulmasıyla alınacak bir Cumhurbaşkanı kararı ile mümkün olabilecektir. Dava konusu sözleşmede 6281 sayılı Kanun ile uygun bulunduğuna göre sadece Cumhurbaşkanı kararı ile fesih edilemez.”

23 HAZİRAN'DA KARAR BEKLENİYOR

Sözleşmeden çekilme kararının iptali talepli açılan 10 davayı birleştirerek 28 Nisan'da duruşma yapan Danıştay 10. Dairesi, aynı konudaki 60'a yakın davayı da 20'şerli gruplar halinde üç ayrı duruşmada ele almayı kararlaştırmıştı.

Dairenin, 23 Haziran'da yapacağı son duruşmanın ardından İstanbul Sözleşmesi ile ilgili kararını açıklaması bekleniyor.

EŞİK'TEN DURUŞMA ÖNCESİ AÇIKLAMA

Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) duruşma öncesi yaptığı basın açıklamasında, "Danıştay’ın bu davada vereceği karar elbette ki cinskırım boyutuna varmış olan kadına karşı şiddetin ve kadın cinayetlerinin önlenmesi için kritik önemde. Aynı zamanda, Türkiye’de kendini üstün görenlerin hukukunun mu, hukukun üstünlüğünün mü hakim olacağına dair de belirleyici olacak" ifadelerini kullandı.

Açıklamada, "Danıştay hakimlerine de üzerlerindeki tarihi sorumluluğu hatırlatıyoruz. Vazgeçmiyoruz çünkü haklıyız. İstanbul Sözleşmesi’nden de, haklarımızdan da, hayatlarımızdan da vazgeçmiyoruz" denildi.

istanbul-sozlesmesi-icin-kadinlar-3-kez-danistay-da-1028279-1.

istanbul-sozlesmesi-icin-kadinlar-3-kez-danistay-da-1028278-1.

NE OLMUŞTU?

Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nden 20 Mart 2021'de Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile çıkıldı.

Sözleşmeden çekilme kararının iptali ve yürütmenin durdurulması yönünde Danıştay'a 200'ü aşkın dava açıldı.

Danıştay 10. Dairesi, 29 Haziran 2021'de yürütmenin durdurulması istemini oy çokluğuyla reddetti, bu karara yapılan itirazın da 18 Kasım 2021'de Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından reddine karar verildi.

Sözleşmeden çekilme kararının iptali için açılan davaların 10'u 28 Nisan'da görüldü. Davaya bini aşkın avukat katıldı. Duruşmada, Danıştay savcısı çekilme kararına ilişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin iptalini istedi. 7 Haziran'da 2'ncisi görülen duruşmada da Danıştay savcısı çekilme kararına ilişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin iptalini istedi.