Kadınlar ölüyor. Sırf cinsiyetleri ve cinsel eğilimleri nedeniyle insanlar şiddet görüyor. Özgürlükleri sınırlandırılıyor. Hayatları hunharca kendilerini daha güçlü ve üstün görenler tarafından sonlandırılıyor! Ölüyoruz…

Sadece son bir ay içerisinde onlarca kadın, sırf kadın oldukları için en yakınları tarafından, aile bildikleri tarafından, en güvende hissedecekleri ev dedikleri çatılar altında öldürüldüler. Her gün en az bir kadını şiddet nedeniyle kaybediyoruz. Senin kızın, senin yeğenin, senin komşun, senin annen, senin halan teyzen, sen, hepimiz bu şiddetin riski altındayız.

Oysa yaşamak hak, en temel insan hakkı… Hepimizin hakkı, senin, kızının, yeğeninin, komşunun, tüm kadınların, tüm insanların... Ve devlet bu en kıymetli hakkımızı korumakla yükümlü. Temel sorumluluğu bu. Devleti yöneten siyasi anlayışın, Avrupa’ya hoş görünmek istediği için korumaya alacağı ya da Avrupa ile kavga etmeye ve hatta dünyadan kopmaya karar verdiği için korumaktan vazgeçeceği bir şey değil! Devletin en temel sorumluluğu insan haklarını korumak, kadını yaşatmak, tüm insanların özgürlüğünü sağlamak!

Yürürlüğe girişinin 6’ncı yılı olan İstanbul Sözleşmesi de işte bu yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlayacak kuralları ortaya koyan ana çerçeve. Tüm kadınların, tüm insanların şiddetsiz, eşit ve özgür bir düzende yaşaması için pek çok ülkenin ortaklaştığı bir çerçeve.

Bugün iktidarın keyfine göre tartışmaya açılmış olan İstanbul Sözleşmesi’nin temeli açık: Kadına karşı şiddet suçtur. En yaygın insan hakları ihlallerinden birisidir. Kabul edilemez. İstanbul Sözleşmesi şiddeti önleme, mağdurları koruma, suçların kovuşturulması ve suçluların cezalandırılmasına dönük bütüncül ve tamamlayıcı politikalar bütünüdür.

İstanbul Sözleşmesi’nin açık adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”. Adı üzerinde, amacı kadınlara yönelik şiddeti önlemek. Karşı çıkanlar kadınların şiddet görmesini haklı görüyorlar.

Adı üzerinde, amacı insanların en güvende hissetmeleri gereken aile içerisinde, evim dedikleri her yerde şiddetsiz yaşamalarını sağlamak. Karşı çıkanlar aile içinde şiddeti onaylıyor, dört duvar arasına evlere hapsedilmiş şiddeti destekliyor. İstanbul Sözleşmesi her şeyden önce kadınlara şiddeti suç olarak tespit eden ve yasal olarak yaptırım uygulanmasını sağlayan bir çerçeve. Karşı çıkanlar kadına şiddetin suç olmadığını iddia ediyor, kadına şiddetin cezalandırılmamasını istiyorlar.

Sözleşme toplumsal cinsiyet temelli şiddetin düzenin erkek egemen doğasından kaynaklandığı gerçeği üzerine kurulu. Sözleşme sırf kadın oldukları için, sırf cinsiyetleri ve cinsel eğilimleri yüzünden şiddet görenleri korumayı hedefliyor. Karşı çıkanlar ise erkek egemen düzenin devam etmesini istiyorlar. Karşı çıkanlar gücü elinde tutanların kadınları ezmeye devam etmesini tercih ediyorlar. Karşı çıkanlar kadınların giydiklerine, yaşamlarına, hayata karışma tercihlerine müdahale edebilme hakkını kendilerinde görüyorlar.

Sözleşme, erkek egemen düzenin doğurduğu eşitsizliklerin ailede, bireysel ilişkilerde, ev içerisinde eşitsizliklere ve şiddete dönüşmesini engellemenin aracı. Sözleşmenin amacı aile yaşamını ve aile yapısını düzenlemek değil; bilakis evinde kendisini güvende hissetmeyenleri, aile üyeleri, eşleri, yakınları tarafından tehdit edilenleri korumak. Karşı çıkanlar ise herkesin güvende hissettiği aileler değil, erkek egemen düzenin evlerin dört duvarı arasına gizleyebildiği şiddetin yaşandığı ailelerin gelenek olduğunu iddia ediyorlar. Karşı çıkanlar hepimizin en güvende hissetmesi gereken aile kurumunu yıkıyorlar.

İstanbul Sözleşmesi temel insan haklarını insanların hayırseverliğine mahkûm eden değil, devlet politikasının merkezine taşıyan eşitliğin, özgürlüğün ve adaletin güvencesidir. Hak temelli düzenin güvencesidir. İstanbul Sözleşmesi yaşamın ta kendisidir. Haklarından, yaşamından vazgeçmeyecek milyonlarca kadının ortak sesidir.

Bırakın karşı çıkılmasını, tam tersine daha etkin uygulanması, daha da güçlendirilmesi gerekir.