İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü SBF Sinema Kulübünün düzenlediği ve Sırrı Süreyya Önder’in hem bir yönetmen

İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü SBF Sinema Kulübünün düzenlediği ve Sırrı Süreyya Önder’in hem bir yönetmen hem de siyasetçi olarak çağrılı olduğu etkinliği yasakladı. Neden o meşhur “Güvenlik gerekçesi”.  Yıldız Üniversitesindeki olaylar  bahanesi. Yani bir yerde mağdur oluyorsunuz, bu mağduriyet diğer yerde de mağdur edilmenizin sebebi oluyor. Diğer yandan  polisin ve güvenliğin dekan ve rektörlüğün önüne durmadan yığıp durduğu “büyük olaylar çıkacağına dair” raporlar. Efendim bu güvenlikçiler ve polisler istihbarat almışlar ki fakültede büyük olaylar çıkacakmış. Bu arkadaşların” kendi istihdamını kendin yarat” yollu ihtiyaç yaratma taktiklerini bir kenara koyalım. Ve de soralım. Koskoca İstanbul Üniversitesi Rektörü’nün bir fakültesinde yapılacak bir etkinliğin güvenliğini sağlayacak gücü yok mudur? Güvenliği tehdit etmekte olanlar kimlerdir? Rektörlük her öğrenci portestosunda kafa kırma işleviyle kullandığı (sonra da kafası kırılanlara bu güvenlikçilerin raporları ile soruşturma açtığı) “güvenlikçileri” bir kez bile öğrencilerin güvenliğini almakta kullanmaz mı? Buna güvenlikçilerin niteliği mi, niceliği mi uygun değildir? Daha açık soralım. Elinizde bu etkinliği koruyacak yeterli “güvenlikçi” mi yok rektör bey? Yoksa bu “güvenlikçiler” bu etkinliği koruyacak özelliklere ne bileyim mesela “tarafsızlığa “mı sahip değiller? Hadi buradan girdik madem nihayate erdirelim. Geçen hafta  güvenlikçilerin korumasında SBF’ye gelen “takım elbiseliler” kimlerdir? Bu “takım elbiseliler” niye güvenlik korumasında bu etkinliğin afişlerini indirmişlerdir? “takım elbiseli” “arkadaşlara” “güvenliği” İÜ Rektörü olarak  siz mi tahsis ettiniz? Yoksa bu tahsisat güvenlikçilerin “doğal politik eğilimleri neticesinde” “kendiliğinden” mi gerçekleşti? Afişleri indirdiklerine göre bu 10-15 “takım elbiseli” arkadaş bu etkinlikten pek hazzetmemişler. Güvenliği tehdit edenler bu “arkadaşlar” mı? Beğenmediğin etkinliğin afişlerin güvenlik korumasında  eşkiya gibi yırt, sonra senin bu tehditlerini köpürte köpürte rapor yazan polis ve güvenlik,  rektörlük ve dekanlığa “büyük olaylar çıkacak” diye, beğenmediğin etkinliği iptal ettirsin. Güzel tezgah.  Öğrencilerinize gösterdiğiniz örnek bu mudur sayınYunus Söylet. SBF öğrencilerine siyaset örneği olarak “tezgahları “mı sunmaktasınız? 10-15 takım elbise giymiş eşkiyaya, hadi size daha kolay gelecek bir tabirle söyleyelim “bir avuç teröriste” teslim olmak mıdır örnek idarecilik?” “ Satırdır sopadır silahdır alın gelin, planlanan etkinlikleri tehdit edin,  biz de taviz verip iptal ederiz”  midir?  Yoksa iki öğrenci grubu arasında vatansever takım elbiselilere daha yakın durduğunuzdan mıdır bu olanlar? Bunun adı ayrımcılık değil midir? Daha da önemlisi bir fakültenin bir kulübünün etkinliği hakkında, bu kadar üniversiteye dair bir şey hakkında karar alıcı mercii polis ve güvenlik şefi midir? Yoksa siz misiniz Sayın Rektör Yunus Söylet.  AKP’nin 3. İktidar döneminde adınızın geçtiği YÖK başkanlığında aynı tezgahlara gelmeyeceğinizi umarım. Sizin oturduğunuz koltukta Sıddık Sami Onar’ın da bir zamanlar oturmuş bulunduğunu hatırlatmayı bir tarihi vazife sayarım.
Diğer yandan “Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde seçim döneminde hiçbir milletvekili adayının öğrencilere hitap etmesine izin vermedik” yollu demokratik tavırlar(!) ve açıklamalar yalan olduğu kadar, başka bir yazının konusu olacak kadar eğlenceli. Mimarlık fakültesinde ,” o T cetveli ile ne yapıyorsun?”  demek kadar abes.
Eğer bütün bunlar olmasaydı birazdan Siyasal Bilgiler Fakültesi Tarık Zafer Tunaya Anfisi’nde Sırrı Süreyya Önder konuşuyor olacaktı. Şüphesiz güzel bir bileşim. Alta kapısının üzerinde “siyasal bilimler” yazan fakülte.  79’da açılıp, 80 darbesi ile kapatılan fakülte. Anfileri Sıddık Sami Onar gibi protestocu öğrencilerini korumak için polis şiddetine maruz kalmış rektörlerin, faşist saldırılarla can vermiş Ümit Yaşar Doğanay gibi hocaların, hepimizin Gogol’ün paltosu misali içinden çıktığımız bir çınarın Tarık Zafer Tunaya’nın adını taşıyan fakülte.(hah! Yazdim şimdi, AKP’nin 3. İleri demokrasi döneminde tek tek adını değiştiriler mi anfilerin?) Seçim kürsülerden birbirlerine çemkirmekten başka, siyaseti içinde yürüyenin mutlaka çamura bulanması gereken kokuşmuş  bir bataklığa çevirmekten başkaca yeteneği olmayanların, takma,  sokma ve çakma siyasilerin karşısında bir yeşil vaha gibi duracaktı o anfi kürsüsünde.  Senelerce canı pahasına karşısında durduklarına “Kaset” ve “püskevit” üzerinden laf etmeyi zul sayarak. Başka bir siyasetin mümkünlüğüne bizi inandırarak. İçinize temiz havanın dola dola yürüdüğünüz ve orada yürüdükçe kafanızın ve gönlünüzün açıldığınızı hissettiğiniz derin bir vadi gibi. Yoksa korkulan “olaylar” değil de bu mudur,  bu sorun çözülene kadar “kürt” kalacak olan bir başka siyasetin mümkün olduğuna bizi inandırabilecek zulüm görmüş bir adam?