İSTANBUL’un yeniden seçiminin başkanlık sisteminin birinci yılına denk gelmesine ister takdir-i ilahi deyin, ister tarihin cilvesi… Şu kesin ki; anlamlı bir rastlantı oldu! Nitekim, sonucu değerlendiren liderler, en net de CHP Lideri Kılıçdaroğlu, seçimin başkanlık sistemine dair verdiği mesajın altını çizip, geleceğe dair bir yol haritası gereğine değindiler. AKP Grup Toplantısı’nda İstanbulluların tercihini öpüp başının […]

İSTANBUL’un yeniden seçiminin başkanlık sisteminin birinci yılına denk gelmesine ister takdir-i ilahi deyin, ister tarihin cilvesi… Şu kesin ki; anlamlı bir rastlantı oldu!

Nitekim, sonucu değerlendiren liderler, en net de CHP Lideri Kılıçdaroğlu, seçimin başkanlık sistemine dair verdiği mesajın altını çizip, geleceğe dair bir yol haritası gereğine değindiler.

AKP Grup Toplantısı’nda İstanbulluların tercihini öpüp başının üstüne koyan Erdoğan, sonucu “kendilerini iyi anlatamama”larına bağladıktan sonra, “tarihin en büyük yönetim reformu” dediği ve “ülkemizin genel hatlarıyla uyum sağladığını” iddia ettiği başkanlık sisteminin birinci yılında eksiklik ve aksaklıkların değerlendirilmesi için çalışma başlattıklarını söyledi.

800 bin fark, başkanlık sistemine ve Erdoğan’ın başkanlık ediş biçimine dair AKP’de alttan alta süren tartışmaları iyice su yüzüne çıkaracak. Erdoğan ne tür aksaklıklar saptadıklarını açıkladığında, iktidar içi dinamiklerin sistemde bir tadilata yol açıp açmayacağını da göreceğiz.

Kimi AKP’lilerin “partili cumhurbaşkanı” pratiğinden rahatsız oldukları, bunun partiye zarar verdiğini dillendirdikleri biliniyor.

İstanbul’un seçimi; iktidarın adım adım otoriterleşmesine, hoyratlığına, hak-hukuk-adalet tanımaz haline, debdebe sever müsrifliğine ve bunun başkanlık sisteminde somutlaşmasına karşı farklı zamanlarda farklı biçimlerde ifade edilen ve AKP’nin inatla anlamadığı tepkinin en çarpıcı ifadesi oldu.  

Gezi’de söylenenlerin, 7 Haziran 2015’te sandıktan verilen mesajların, Adalet Yürüyüşü ile anlatılmaya çalışılanların, 31 Mart’ta “kibarca” yapılan uyarıların tam tersini yapmakta ısrarın sonucudur 23 Haziran.

Bütün o tarihi aşamalarda otoriterleşmeye, hukuksuzluğa ve tek adam yönetimine karşı duruşun en önemli özelliği geniş kitlelerin asgari bir demokrasi talebinde buluşup dayanışmaları ve birlikte yürümeleriydi. 23 Haziran’da bu dayanışma da zirve yaptı. 

Şimdi, bu ülkeye, bu ülkenin vatandaşlarına ve demokrasiye karşı bir parça sorumluluk duyan her siyasi öznenin baş sorumluluğu, İstanbul’da tek adam rejimini sarsan sonucu yaratan toplumsal/siyasal birlikteliğin üzerine titremektir.

Kılıçdaroğlu’nun bütün partilere yaptığı çağrı umut verici: “…tek adam rejimini kaldıralım, güçlü bir demokratik sistem kuralım.”

“Winter is coming” repliğiyle AKP’ye “giderayak milletle helalleşmesi”ni tavsiye eden Akşener, başkanlık konusu referanduma sunulduğunda da Hayır demiş; şimdilerde CHP’ye yeni bir “toplumsal sözleşme” öneren Saadet de “başkanlık sisteminin fayda sağlamadığını ve yeni bir referandumla değiştirilmesi gerektiğini” söylemişti.

İstanbul sonucuna katkısı büyük olan HDP; “Türkiye’nin tıkanmış demokrasi yolunu hep beraber açalım … eşit yurttaşlık temelinde (yeni) bir anayasa” yapalım diyor. 

Başkanlık karşıtı sesler AKP’den de yükselecek. Haftalar önce, yakında yeni parti için ortaya çıkması beklenen Babacan’ın; “gelinen noktadan ve tehlikeli gidişten, yetkilerin tek elde toplandığı başkanlık sitemini sorumlu tuttuğunu ve kesinlikle parlamenter demokrasiye dönüşten yana olduğunu” yazmıştım.

İstanbul’un seçimi vatandaşın neyi istemediğini çok net ortaya koydu. Şimdi, bütün siyasal öznelere düşen o sonucu doğuran toplumsal ittifakı titizlikle koruyup geliştirerek, ne istendiğinin altını doldurmak ve birlikte o hedefe yürümektir.