Jak İhmalyan, İstanbul’da doğmuş Ermeni bir ressam ve komünist. Sürgünlerle, cezaevleriyle devam eden hayatı İstanbul’dan Beyrut’a, oradan Varşova’ya, Çin’e ve en son Moskova’ya kadar uzandı. Türkiye Komünist Partisi (TKP) ile başladığı politik hayatını gittiği her yerde sürdürdü. Çizdiği resimlerde Anadolu insanı önemli bir yer tutarken, renkler hiçbir zaman parlak olmadı. Bu belki de Anadolu insanının […]

İstanbullu Ermeni komünist bir ressamın sürgün yolculuğu

Jak İhmalyan, İstanbul’da doğmuş Ermeni bir ressam ve komünist. Sürgünlerle, cezaevleriyle devam eden hayatı İstanbul’dan Beyrut’a, oradan Varşova’ya, Çin’e ve en son Moskova’ya kadar uzandı. Türkiye Komünist Partisi (TKP) ile başladığı politik hayatını gittiği her yerde sürdürdü.

Çizdiği resimlerde Anadolu insanı önemli bir yer tutarken, renkler hiçbir zaman parlak olmadı. Bu belki de Anadolu insanının refahıyla da alakalıydı. 1912 doğumlu olan İhmalyan, resmin ciddi bir şey olduğunu ilk kez Abidin Dino’dan öğrendi. 1942’de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde Resim Bölümü Bedri Rahmi atölyesinde okudu. Akademi’de birinci sınıfı sınavla atladı. 1944 te İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi diploma kursu öğrencisiyken tutuklandı. Bu ilk tutuklanışı idi (Reşat Fuat ve arkadaşları davasıydı). İkinci tutuklanışı ise 1946’daydı (Bu olay Dr. Şefik Hüsnü’nün Emekçi Partisi davası olarak biliniyor). Tutukluluğu yaklaşık üç yıl sürdü. 1948’de, tutukluluğu sona erdiğinde, resim yapı, şiir yazdı. Çocuk magazin dergisi «Bartez» de resim yaptı (“Bahçe” anlamına gelen Ermenice bir çocuk dergisi) ve Ermenice “Nor Or”da (Yeni Gün) çalıştı. 1949’da pasaport almadan Suriye yoluyla Beyrut’a gidip yerleşti. İstanbul’dan tanıdığı Mari Abacigil ile evlendi. Oğlu doğdu. Lübnan’da yedi yıl kadar kaldı. Orada bazı okullarda resim öğretmenliği yaptı. 1956’da Polonya’ya geçerek Varşova Radyo Komitesinde sonra çizgi filmler stüdyosunda çalıştı. Afişler yaptı. Nâzım Hikmet’in “Güneşi içenlerin Türküsü” adlı yapıtının Leh dilindeki çevirisini resimledi. Nazım Hikmet’in yakın dostlarından oldu. 1 Nisan 1978’de Moskova’da ölen İhmalyan, Erivan’da yakıldı.

Bugünlerde ise Nâzım Hikmet Kültür Sanat Vakfı (NHKSV) tarafından Jak İhmalyan’ın resimleri İstanbul’da sergileniyor. “Hoş Geldin Kardeşim” isimli sergi 15 Mayıs’ta Şişli Belediyesi Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde açtı. Metin Deniz’in yerleştirmesini yaptığı, üç kata yayılan ve 70’in üzerinde resimden oluşan serginin açılışını sanatçının Moskova’da yaşayan oğlu Vache İhmalyan, vakıf yönetim kurulu üyesi Hülya Arslan ve Şişli Belediye Başkan Yardımcısı Halil Özer yaptı.

Ressamın Moskova’da yaşayan oğlu Vache İhmalyan ile sergi açılışı öncesinde bir araya geldik.

Beyrut’ta doğan, sonra Varşova’ya taşınan Vache, 8 yaşından beri Moskova’da yaşıyor. Kendini artık Rus saydığını belirterek, iyi derecede Türkçe de konuşuyor. Kendisinin babası gibi resimle ilgilenmediğini söyleyen Vache, “Babamın resimleriyle uğraşıyorum. Sergilerini gösteriyorum dünyada” diyor.

NAZIM İLE BABAM KADER ORTAĞIYDI

Babasının Nazım Hikmet’le olan tanışıklıklarını soruyorum Vache Bey’e. “Her ikisi de aynı kaderi paylaştılar. İlk olarak Polonya’da tanıştılar. Ortaklıkları sanat ve komünistlik oldu. Aziz Nesin’in bir kitabı vardır, “Birlikte Yaşadıklarım Birlikte Öldüklerim”. Orada da yazar ki, ‘Polis Jak’a iki kere kızardı. Birincisi komünist diye, ikincisi Ermeni diye.’ Beyrut’ta evlenirler annemle. Sonra Varşova’ya giderler. Nazım Hikmet’le tanışmaları da oraya denk düşer. Moskova’da da devam eder. Moskova’da babam Sovyet Ressamlar Birliği üyesi iken Nazım da Yazarlar Birliği üyesi. Hayatları aşağı yukarı aynı. Her ikisi de Moskova’ya yerleşip erken yaşta gurbette hayatlarını kaybediyor.”

Jak İhmalyan’ın resimlerindeki Anadolu çizgisi ilk görüşte dikkat çekiyor. Yoksul kadınlar ve adamlar, tarla, geleneksel kıyafetler… Moskova’da çizdiği dönemde de dahi bu çizgi ve renk sürüyor. Bu tespitimi şöyle anlatıyor Vache Bey: “Doğru söylüyorsunuz. Ben de getirdiğim resimleri öyle seçtim ki, hepsinde Türkiye havası olsun. O kadar memleket hasreti vardı ki babamın, tüm resimlerinin yüzde 90’ı Türkiye ile ilgili. Ailemde benden gayri buralı. Babamın babası Konyalı, annesi Kayserili. Bir tek ben Beyrut’ta doğdum.”

Nazım Hikmet’in Moskova’da sık sık evlerine geldiğini söyleyen Vache Bey, “Moskova’da yaşarken sık sık bize gelir giderlerdi. Bir gün de beni almışlardı yanlarına. 8 yaşındaydım ve Türkçe bilmezdim. Evde Ermenice konuşurduk. Nazım’a dair hatırladığım şey, kedileri çok severdi. Koltukta oturup kedilerle oynardı. Ailecek Nazım’ın evine giderdik” diyerek Nazım’la olan anılarını anlatıyor.

Elinde Nazım ve babasına ait olan bazı belgeler ve yazışmalarının olduğunu söyleyen Vache Bey, bu belgelerin hepsini Türkiye’de bırakacağını söylüyor. Annesinin bu belgelerin çok kıymetli şeyler olduğunu söylediğini hatırlatıyor. Hatta o belgelerden birisi ne mi dersiniz? Vache Bey şöyle anlatıyor: “Nazım’ın Polonya’da çıkan bir kitabı için sayfalardaki çizimleri babam yapmıştı. Nazım da sayfada babama teşekkür eder ve der ki: “Günün birinde bu resimlere layık şiir yazmaya çalışacağım.” Başka fotoğraflar falan da var tabii.”

Gurbette yaşayan bir anne babanın oğlu olmak zordur. Hele ki sürgünse daha da zordur. Vache Bey de bunu yaşıyor. Ama dolaştığı her yere uyum sağladığını aktarıyor. Şöyle diyor: “Nereye gittiysem dili öğrenebiliyordum. Polonya’da Lehçe, Çin’de Çince konuşurduk ama aile biraz bunu zorlaştırırdı. Evde Ermenice konuşmamızı söylerlerdi. Kendimi göçmen hissetmezdim ben. Moskova’da babam çok fazla politikayla ilgilenmedi. Annem, Türkiye’yi terk ettileri için biraz pişmandı. Ama babam çok şikayet etmezdi.”

YOKSULLAR İÇİN KOMÜNİST OLDU

Jak İhmalyan’ın resimlerini en iyi Türklerin anladığını söyleyen Vache Bey, Fikret Mualla’nın Fransa döneminde yaptığı resimler ile babasının Moskova döneminde yaptığı resimleri mukayese ediyor. Ona göre babası her daim buralı oldu. Hatta annesinin daha büyük pişmanlıkları bile vardı anayurdundan uzak olduğu için. Babasının bu tutumunun politik kimliğinden ayrı değerlendirilemeyecek olduğunu belirterek, “Onun resimleri Türkiye ile ilgili. Babamın resminde Türkiye’nin yoksul yüzü vardır. Zaten onun için de komünist oldu. Yoksullara yardım edebilmek için TKP’ye girdi. Filantrop bir havası vardı babamın” diyor.

Böylesine bir portreyi Jak İhmalyan’ın oğlundan dinlediğim için kendimi şanslı hissediyorum. Daha büyük şansım ise Türkiye’de yaşayan Ermeni bir komünistin sanatının satır aralarına bakabilmek oldu. Siz de bu resimleri görmek isterseniz sergi 15 Haziran’a dek Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde açık olacak.