O üç saati nasıl geçirdim, hayal gibi geliyor. Tanesi iki bin Euro olan çantaların bütün renklerinden aldım, yüz bin dolarlık küpe ve kolye aldım ve bunları bakkaldan gazoz alır gibi aldım, kart yine de bitmedi

İşte benim stilim

Ateş İlyas Başsoy atesilyasbassoy@gmail.com

Şu son sekiz saatte yaşadıklarımı yazsam roman olur. Ay çok heyecanlıydı ve hâlâ ellerim titriyor.

Program çekiminden çıktım, öğle yemeği için bir şeyler atıştırdım. Sonra yemekte yakışıklı ve çok efendi görünümlü bir adam yanıma oturdu ve bir tür halkla ilişkiler şirketinde çalıştığını, ofisinin çok yakında olduğunu ve yemek üstüne bir kahve içersek memnuniyet duyacağını söyledi. Masasında güzel ve kültürlü görünen iki kadın daha vardı. Benim de işim gücüm yok, kabul ettim.
Ofisi dışarıdan pek dikkat çekmiyordu ama içine baya bir para gömmüşler gibi geldi. Duvarda altın işlemeli Osmanlı tuğraları filan var, bunlar eğer sahte değilse çok pahalı şeyler oluyor, bizim kanalın CEO’sunun odasında da görmüştüm, o söylemişti.
Adam meğer beni tanıyormuş. Annemin babamın küçük yaşta trafik kazasında öldüğünü, beni teyzemin büyüttüğünü, bitirdiğim okulları, tv programında hiç söylemediğim bazı şeyleri (teyzemin beni okutmak için yıllarca temizlikçiliğe gittiğini) her şeyi biliyor. Ben biraz ürperdim tabi ama adam korkulacak bir şey olmadığını, bunun mesleğinin bir parçası olduğunu söyledi.
Ben çocukken Matrix diye bir film vardı. Adam galiba biraz o filme özeniyordu, oradaki ajanlar gibi konuşuyordu. Ve zaten öyle bir teklif yaptı ki, adamın Matrix hayranı olduğuna şüphem kalmadı.
“Arkada geldiğin kapı var.” dedi. “Kapı açık. O yöne bir bak istersen.”
Saf saf kapıya baktım. Oda o kadar büyüktü ki, kapıya en az yirmi metre vardı. Kapının dışında ofisteki ekip görünüyordu. Adam koltuğuna yaslandı ve ağır ağır devam etti:
“Sana üç seçenek sunacağım. Birinci seçenek hemen şimdi kalkıp o kapıdan çıkmak. Bir daha seni ne arayacağım, ne soracağım. Beraber bir kahve içmiş olduk hepsi bu. İkinci ve üçüncü seçeneklere gelince...” Çekmecesinden metal bir kredi kartı ve bir anahtar çıkardı. “Bu anahtar şehrin en güzel AVM’sinin üstünde satış değeri bir milyon lira olan bir residence’ın anahtarı. Kabul edersen, tapulu olarak senin olacak. Bu gördüğün kredi kartı da çok az insanda bulunan limitsiz kartlardan. Kendine bir iki araba al, evin eşyalarını seç.”
Adam masaya eğildi ve fısıldar gibi konuştu: “Bu anahtarı ve kredi kartını aldıktan sonra bir kişiyle birlikte olmanı isteyeceğim. İşte senden istediğim sadece bu. Biriyle bir kez birlikte olman.... Anahtar ve kart senin olacak. Bu kadar basit... Ama... Ama bu işte gizlilik çok önemli. O kadar önemli ki, eğer bu iş bittikten sonra çeneni tutamazsan, yaşayacağın üçüncü seçenek de bunlar”
Çekmeceden bir dosya çıkardı. Bazı gazete haberleri vardı. “Ünlü manken evinde ölü bulundu”, “Güzel şarkıcının kötü sonu”... Bazılarını tanıdığım, son on yıl içinde ölmüş mankenler ve şarkıcılar. Anlamsız gözlerle bakmış olmalıyım. Adam yine koltuğu yaslandı ve şunu dedi:
“Şimdi karar ver. Arkanı dönüp çıkabilirsin veya anahtarı ve kartı alabilirsin. Eğer çeneni kapalı tutarsan bir ömür bol para içinde yaşarsın, kimse senin kılına zarar veremez. Ama dışarıda birine, o çok yakın olduğun iki kız arkadaşına veya teyzene veya şu saçma dizide oynayan eski sevgiline bir tek söz, bir tek ima sızdırırsan gazetede böyle bir haber olursun. Cenazene de on kişi gelir. Ne diyorsun?”
Ne diyebilirim ki? Kalktım ve kapıya yöneldim. Topuklarımı vura vura yürümeye başladım. Ama bu kısacık yolda kafam bulandı, sanki cigara içmişim gibi zaman yavaşladı. Ev değil de, o metal kredi kartı aklımı kurcalamaya başladı. Kendimi bir an o kartla en pahalı alışveriş merkezlerine gidip yüzlerce çanta, ayakkabı alırken düşündüm. Bu his ayıptır söylemesi kasıklarıma doğru bir çarpıntı yaptı. Böyle pis bir stilim var benim, bir anda kibarlıktan azgınlığa geçiş yapabiliyorum. Bir yandan da bu kadar zengin ve bu kadar tedbirli bir insan kim olabilir sorusu aklıma takıldı. Bir sürü seçenek düşündüm.
Bu arada yaşıma bakıp beni küçümsemeyin. Nihayet show business’ın bir parçasıyım. Bu noktaya gelene kadar birçok erkekle birlikte oldum elbette ve içlerinde çok ünlü insanlar da oldu. Mesela eski bir valinin oğluyla yattım, mesela yine eski bir bakan vardı elektrik işi mi ne yapıyormuş, sonra çok zengin bir adam var, kel kafalı, onunla erkek kız birlikte olduk, eski sevgilimle. Sevgilim o sayede bir dizide oynamaya başladı. Yani garip şeylere alışığım ama bu kadar garibini görmemiştim.
İşte tüm bunları düşünürken bir baktım kapının önüne gelmişim. Durdum. Elimi kapıya koydum ve biraz bekledim. Sonra kafamı arkaya döndürüp gülümseyerek adama baktım. O da bana gülümsedi.
Geri döndüm ve kartın nasıl limitsiz olabileceğini ve evin nerede olduğunu filan sordum. Adam tüm sorularıma makul yanıtlar verdi. Sonra adamla el sıkıştık. Telefon etmek için yandaki bir küçük odaya geçti. Göz ucuyla baktım, içeride serilmiş bir seccade vardı. Bu da tuhaf gelmedi, neticede bizim kanalın üst yönetimi de hep böyle.
Adam bana anahtarı ve kartı verdi. Daire zaten en süper markaların olduğu AVM’nin üstünde. “Hem daireni görür, hem de alışveriş yaparsın” dedi. Şoförü Dursun bana eşlik edermiş. “Üç saat sonra orta kulenin çatısında ol, seni helikopterle alacağız. Dursun seni yönlendirir” diye de ekledi. Beni heyecan bastı.
O üç saati nasıl geçirdim, hayal gibi geliyor. Tanesi iki bin Euro olan çantaların bütün renklerinden aldım, yüz bin dolarlık küpe ve kolye aldım ve bunları bakkaldan gazoz alır gibi aldım, kart yine de bitmedi. Sonra daireye çıktım, biraz küçük ama manzara eşsiz. Güzelce yıkandım, bakımımı yaptım. Ve bana söylenen anda helikopter kulesine çıktım. Tüm bunlar dört saat önceydi.

(devam edecek)