Bizim görevimiz efendimizi ikna etmek değil, ona itaat etmektir. Bu sebeple seni uzun zaman izledik

İşte benim stilim (2)

ATEŞ İLYAS BAŞSOY / atesilyasbassoy@gmail.com

“Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem (Öteki kadın bağırıyor: “Allaaaah”), henüz peygamberlik müjdesi almamış yirmi beş yaşlarında yakışıklı bir delikanlıyken, kendisinden on beş yaş büyük, biraz çirkin ancak Mekke’nin en zengin insanlarından biri olan Hatice bint Hüveylid anamızın önce işine, sonra kalbine girmişti.

Hazreti Muhammed Efendimiz Hazretleri (Allaaaaah) kırk dokuz yaşına kadar başka kadına el sürmeden Hatice Anamız’la evli kaldı. Daha sonra Hazreti Hatice ahirete irtihal eylediğinde de ev işlerine yardımcı olması için yine kendinden yaşça büyük ihtiyar bir dul olan Sevda Anamız’la nikah kıymıştır.

Ancak bu esnada Hazreti Peygamber Efendimiz hicretini tamamlamış, Medine’ye göçmüş, kafir Mekkelilerin kervanlarına el koyma suretiyle hatrı sayılır bir güç edinmiş, Mekke’de çektiği zulümlerden kurtulup Medine’nin rahat ortamına kavuşunca elli üç yaşından itibaren çok eşli bir hayata girmesi Allah tarafından kendisine inayet ve teveccüh edilmiştir, Hasbiyallahu lâ ilâhe illâ Hû, aleyhi tevekkeltu ve Huve rabbül arşıl azîm. (Allaaaaahhhh)

Bu dönemdeki ilk eşi, peygamberimiz gibi bir tüccar olan ve peygamberimizin çok eski dostu Hazreti Ebubekir Efendimizin pek genç kızı Ayşe Anamız’dır. Bunun ardından bir savaşta ganimet olarak ele geçirilen yine taptaze bir Yahudi kızı olan Cüverriye Anamız, erken yaşta yollandığı muharebelerde can veren Hazreti Peygamberimizin çok sevgili evlatlığı Zeyd’in güzel eşi: Hazreti Peygamber’i en ufak bir sitemle dahi üzmemiş, onu hep rahatlatmış Zeynep Anamız gibi çok sayıda eşlerinin ve tam sayıları bilinmemekle birlikte sahih kaynaklarda yirmiye yakın oldukları söylenen cariyelerinin hizmetiyle ahir ömrünün en kudretli son on yılını geçirmiştir. (Alllaaaaaaah)”

Masada tam karşımda oturan kadın tam bu noktada kafasını önündeki notlardan kaldırdı ve bana baktı. Gözlerini üzerime dikince ne yapacağımı şaşırdım. Bu arada “Allaaah” diye bağıran öteki kadından zaten sinirlerim bozuldu, beni bir gülme aldı. Kıkır kıkır gülmeye başladım. İki kadın birbirlerine dünyanın en tuhaf durumuyla karşılaşmış gibi dehşetle baktılar. Sımsıkı başörtülerinden fırlayan kalın camlı gözlükleri buğulanmış gibi geldi. Ben bunun üzerine daha da fazla güldüm.

Kendine göre bir hayatı olan serbest bir kızım ama tesettüre de karşı değilim. Mesela o eski bakanla buluşmaya gittiğimde bana tesettürle gelmem ve kocaman güneş gözlükleriyle yüzümü de gizlemem söylenmişti. Adam da haklı, bir sürü it kopuk gazetecisi, karanlık gücü, aklımın ermediği çeşit çeşit belaları var bu insanların. En yakın dostları bile düşmanları olabiliyor. Büyük stres altındalar ve eve gidince de onları dırdırla boğan karıları bekliyor. Ne yapsın bu adamlar? Para var, huzur yok. Sadece siyasetçi, vali filan değil, iş dünyası da öyle. Bir seferinde ünlü bir inşaat firmasının oğlu ile takılmıştım. Bana her buluşmaya tesettürlü gelmemi söylüyordu. Çünkü her yerde kamera varmış, ihalelerde bunların hepsi kravatlarına, saatlerine, hatta bazen saçlarının aralarına kameralar takar öyle girerlermiş. Herkes herkesin açığını arıyormuş ve herkesin kasasında karşı taraf için beklettikleri kayıtlar varmış. Ay inşallah benim bir kaydım yoktur, teyzemin yüzüne bakamam, ex’im de Allah yarattı demez, eski futbolcu mahveder valla... Ama zaten karanlık olduğu için, kim tanıyacak beni?

Bu nedenle helikoptere binerken de evde duran tesettür giysilerini giymem söylendiğinde hiç itiraz etmedim. Hatta benim için de rahatlık. Şimdi pilotu var, yardımcısı var felan. Haklı insanlar. Helikoptere bindiğimde kulağıma ses yalıtımlı kulaklıklardan taktılar. (Keşke limitsiz kartımla bunu da alsaydım, neyse dönüşte alırım) Kulaklıktan pilot çok kibar bir sesle “Hanımefendi altmış dakika uçacağız, cep telefonunuzu bluetooth’la sisteme linkleyip kullanabilirsiniz” dedi. Telefonum sabahtan beri kayıp, bu da ayrı dert tabi. Resmen çölde susuz kalmış gibiyim telefon olmadığı için. Yatağın başına koyduğuma eminim, sabah alarm çalmadığı için çekime de geç kaldım. Tuhaflıklar üst üste geliyor.

Sonra dalmışım, bir binanın çatısına indik. Beni bir odaya aldılar ve bu iki frijit kadınla başbaşa bıraktılar. Kadın konuşmaya devam etti:

“Taa o zamanlarda bile, Resullallah Efendimizin öz amcası Ebu Leheb denilen zındık ve onun cadaloz karısı gibi cahiller çıkıp, peygamberimizin genç kızlarla ilişkiler yaşamasına, haşa sümme haşa, “Parayı bulunca azdı” gibi ahlaksız, rezil, iğrenç ifadelerle küfürler etmişlerdir. Bu sapık zihinliler her dönem olmuş, hepsi de cezalarını bulmuşlardır… Bunlar devlet yükünün ağırlığını bilmeyen hainlerdir. Elleri kırılsın. (Amiiiiiin)

Sevgili kızım, çok değerli efendimiz de seni televizyondan görmüş ve sana aşık olmuş. Ne mutlu sana. Bu durumu valide hanım anamıza açtığında, her zaman olduğu gibi tevekkülle karşılandı. Biz normalde kendi içimizde, kendi çevremizden genç kızlarımıza teşbihi ile birlikte bir nevi eshab-ı kiram mükafatını dağıtırken, senin gibi dışarıdan ve yaşam tarzı farklı bir kadının seçilmesini yukarıda Allah var (Allllaaaah) çok riskli bulduk. Ha bu geçmişte de oldu ama pek sorun yaşamamıştık, inşallah bizi utandırmazsın.

Bizim görevimiz efendimizi ikna etmek değil, ona itaat etmektir. Bu sebeple seni uzun zaman izledik. Bu haremi bir okul, bizi de öğretmenlerin olarak düşün. Sen de itaat edersen önün açılır. Çok kutsal bir vazifen var: Kendini dünya dertlerine adamış, milyonlarca yetimin umudu olmuş, komplolarla sıkışmış bu mübarek insanı rahatlatman, ona bir nefes huzur sunman gerek”

“Peki nerede bu…” dedim, sonraki sözcük ağzımdan çıkıverdi “… efendimiz?”

Hep “Allah” diye bağıran kadın ilk kez konuştu: “Üst katta odasında seni bekliyor”

Kapı açıldı ve efendimizin karısı içeri girdi. Onu hemen tanıdım tabi. Ben şok, ben manşet.

(devam edecek)

İşte benim stilim-1