L. DOĞAN TILIÇ dogantilic@birgun.net

Türkiye artık yoğun bir şekilde yerel seçimlerin konuşulduğu bir döneme girdi. Seçime girecek herkesin kampanyasını başlatması gereken günlerdeyiz.
AKP’nin ve Saray hükümetinin henüz tam gaz seçim kampanyası başlatmamasının nedeni büyük ölçüde ekonominin elini ayağını bağlıyor olması. Yine de, diğer partilerden daha sıkı bir hazırlık içinde oldukları söylenebilir.

Bundan ötesi için ekonomi ellerini ayaklarını bağlıyor. Bağlıyor, çünkü binanın her an hepimizin üzerine büyük bir gümbürtüyle çökmesinin ne kadar yakın bir olasılık olduğunu en iyi onlar biliyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, ekonominin dümenine geçtikten sonra, iki kez çok önemli şeyler söyleyeceği konusunda heyecan yaratarak kameraların karşısına geçti. Her iki toplantıda da söyledikleri içinden not edecek önemli bir şey göremedim ben.

Hadi bunu benim ekonomi cehaletime verelim, ama acaba dün söylediğini bugün unutacak yaşta olmayan bakanın kendisi kendi söylediklerini ne kadar ciddiye alıyor, ağzından çıkanlara ne kadar inanıyor olabilir?

Perşembe günü, “Orta Vadeli” demekten vazgeçip “Yeni Ekonomik Program” adını verdiği programı açıklar ve yıl sonu enflasyonunun 20.8 olacağını söylerken, tam 48 gün önce bir canlı yayında, üstelik de “net söylüyorum” diye üstüne basa basa “Enflasyonda 2019’da tek haneyi göreceğiz, net söylüyorum. Hatta yıl sonu itibariyle düşüş trendi göreceğiz çünkü somut adımlar atmaya başladık” dediğini unutmuş olamaz!

48 günde kendini yalanlayan birine vatandaşın inanacağını da bekliyor olamaz!

Nitekim o, “denge, disiplin, değişim” diye yeni ekonomik programın üç temelini açıklarken, memleketin en köklü şirketleri konkordato ilan ediyor, memleketin milyonlarca işsizinden biri Şanlıurfa’da “işsizim, açım” diyerek kendini yakıyordu.
Yerel seçimlere işte bu koşullarda gidiyoruz!

O nedenle, iktidar bloku, AKP-MHP açık ve gizli kapılar ardında ittifak konuşuyorlar.
Hele Bahçeli pek açık konuşuyor. Peşin peşin İstanbul’da aday göstermeyeceklerini açıkladı. Aday çıkarsalar kaç oy alacaklarının geçmişten belli olduğunu belirtip; “Kazanamayacağımız yerde bir aday çıkartıp ‘Bizim de adayımız var’ demenin bir manası var mı?” dedi. Ankara ve İzmir’de büyükşehir belediyelerine aday gösterip göstermemeyi de “incelediklerini” söyledi.

“Türkiye’yi düşünerek gerçekçi siyaset yapmaya çalışıyoruz” diyen Bahçeli ne kadar Türkiye’yi düşünüyor bilemeyeceğim ama kendisi açısından o kadar hedefe kilitlenmiş ve o kadar gerçekçi ki! O gerçekçilikle, doğu ve güneydoğudaki 30 ilde HDP-CHP eklemlenmiş olarak seçime girer de PKK yanlısı adaylar gösterirler diye, demokratik siyaset açısından ayıplı bir şeyi, “aşiret iradesini alarak seçime girmeyi” öneriyor.

Hal böyleyken, CHP hala bir ittifak kompleksi içinde. Kiminle birlikte olursak kim ne der kaygısıyla kıvranıyor. “Biz tabanda mutabakata inanırız. Hiç kimseyle herhangi bir görüşme içinde değiliz. Biz dümdüz yolumuzda ilerleyeceğiz,” diyor. Bu yaklaşım şimdiye kadar yürünen yoldan pek bir şey öğrenilmediğinin resmi.

Tabanda CHP’ye inancın epey sarsıldığı bir zamanda, iradi girişimlerden kaçınıp, tabanda mutabakata inanmanın ne kadar gerçekçi olduğunu umarım bir yeni acı deneyimle görmezler!

İttifaktan korkanlar kendi renklerinden, kimliklerinden emin olamayanlar, girilen işbirliği ve ilişkilerin o rengi ve kimliği soluklaştıracağından endişe eden özgüveni zayıf siyasi öznelerdir. Aynı nedenle atacakları adıma tabanlarını ikna edebileceklerine de güvenemezler… Oysa AKP, memleketin en muhafazakar/milliyetçi tabanını Öcalan’la konuşmaya da, Öcalan’ı idama da ikna etmeyi beceriyordu!

Adına ister ittifak deyin ister demeyin, başta İstanbul olmak üzere işbirlikleri yaparak, sol ve demokrat bir kimliğe yakışır ön seçimlerle ortak adaylar belirleyerek AKP’den alınacak yerler var.

Cesaretle bunu yaptığınızda “işte kazanacağımız belediyeler” diye öne çıkmanız işten bile değildir. Aksi halde, memleket iktidarın elinde iflasın eşiğine gelmişken, AKP-MHP ittifakına nereleri kaybedeceğinizi hesaplar durursunuz.