Ülkemizde okuma kültürünü geliştirmek adına atılan aydınlanmacı hamleler her gün yeni darbeler alıyor.

Yıl boyunca, edebiyatçıların ifade özgürlüğünü yaralayan, dünya genelinde okurlarının takdirini kazanmış kitapları karalayan birey ve organizasyonlar ile karşılaştık. Övgüye değer bulunmuş eserleri hayalini kurdukları toplum dizaynı adına sakıncalı ilan etmekten çekinmeyenler pedagoji ve psikoloji bilimini de oyun hamuru gibi şekilden şekle sokuyor ve amaçları uğruna birer ikna aracı olarak kullanıyorlar. Çocuk dostu kitap safsatalarıyla edebiyat gibi özel ve derinliği olan bir sanatı faydasız kategorilere ayırıyorlar.

Ülkemizde şiddet olayları artarken, sansürcü zihniyet gün geçtikçe palazlanırken, geçmişleri yazıya, edebiyata, edebiyat okurluğuna dayanmayan insanların oturdukları koltuklarda çocuklar için kitap listeleri hazırlamalarını anlamakta zorlanıyorum. Bir okur olarak endişeliyim. Dayanışmayı ihmal eden, itiraz ya da takdir noktasında tutarlı olamayan, sanat ile sermaye terazisini karıştıran sektör bileşenlerine ayrıca kırgınım. Zaman tümden dayanışma zamanıyken, yayıncı, yazar, çizer, okur birbirine güvenebilmeli, birbirlerini ideolojilerden bağımsız sanat ve düşünce etiğiyle sorgulayıp eleştirebilmeli diye düşünüyorum. Sanatı ileri taşımak, yeni ifade biçimlerine, özgün kalemlere yer açmakla mümkünken ülkemizdeki atmosferin bunun zıttı bir yönde olduğunu söyleyebilirim.

Çıtır çıtır felsefe serisini sakıncalı ilan eden, bir çocuk masalında domuzcukla karşılaşınca irkilen, doğanın mucizelerinden biri olan gökkuşağını resimli çocuk kitaplarında sansürleyen, konulara tarafsız bir felsefe ile değil de mevzuat ve biat kültürünün dalkavukluğuyla bakanlar yeni nesle büyük zararlar veriyorlar.

Çocuk edebiyatı kişisel bir ihtiras alanı olmamalıdır. Kurgu ya da kurgu dışı çalışmalarda asıl niyet, sanata katkı, esere ilham olan temaya katkı, o güne kadar geliştirilmiş perspektiflere katkı değil midir? Çocuğun parıldamaya hazır zihnine, sözcük dağarcığına umutlu dokunuşlarda bulunurken farklılaşmak, yaratıcı olmak, nüktedan olmak, şaşırtıcı olmak ve tabi eğlenceli olmak yazarın ve yayın emekçilerinin kafa yorması gereken noktalardır. Kötülük rasyonelleştirilmediği sürece her duygu ve durum edebiyatın konusudur ve konusu kalmalıdır. Sosyal medya refleksleriyle şişirilip abartılmış konu ve olaylar bumerang misali dönüp dolaşır kitleleri övündükleri ve özgürleştiklerini düşündükleri yerden vurur. Okuma eğilimimizi ve tercihlerimizi belirlerken önce kendimize güvenip evrensel bir bakış geliştirmek beraberinde de bu alandaki tecrübesinin gerçekliğine, kılavuzluğunun içtenliğine güvendiğimiz kişi ve kurumların vizyonuna dikkat kesilmek isabetli olacaktır.

Bugün iki kitaptan bahsedeceğim. İnsanın ihtiras potansiyeline birbirinden farklı kurgularla yaklaşan bu kitapların ilki eğlenceli, resimli bir çocuk kitabı, diğeri çok akıllıca kaleme alınmış yaratıcı bir çocuk romanı. İki kitapta da uzay temasının yer alması bu yazı özelinde tamamen tesadüf oldu. Gerçi insan ihtirasının boyutlarını düşününce yazarların uzayın sonsuzluğundan kopup gelen hikâyeler yaratmış olmalarını anlamlı buldum.

Korsanlar animasyon filminin karakter tasarımlarıyla tanınan Jonny Duddle’ın küçükken planlar yaparken onu muhallebi ile besleyen annesine ithaf ettiği UZAYIN KRALI adlı kitabı hayal dünyası geniş, oyun kuran, kurduğu oyunun kurallarını tutkuyla belirleyen ve bu süreci tüm ruhuyla yaşayan miniklerin seveceği bir hikâye.

UZAYIN KRALI Yazan ve Resimleyen: Jonny Duddle Çeviren: Turgay Bayındır Editör: Burcu Ünsal Redhouse KidzUZAYIN KRALI Yazan ve Resimleyen: Jonny Duddle Çeviren: Turgay Bayındır Editör: Burcu Ünsal Redhouse Kidz

İhtirasın sınırları bir çocuk kitabında ne şekilde işlenir biraz da bu sorunun cevabına örnek teşkil etmekte. Bütün evrenin hâkimi olmayı planlayan Rex ile tanışıyoruz hikâyede. İlk sayfada masum ve kararlı bir dil ile Prenses Kuki’ye yazılmış mektup ve kırmızı kaplı bir plan defteri ile karşılaşıyoruz. Rex, Möög çiftliğinde yaşayan ve olağan sorumluklarını yerine getirmek zorunda olan bir çocuk. Hikâye uzay boşluğunda, dünya dışında bir gezegende resimlenmiş. Bir gün Minik Galaksi okulunda, öğretmen Bayan Beyin çocuklara büyüyünce ne olacaksınız diye soruyor. Birbirinden ilginç varlıklar okurları kıkırdatacak cevaplar veriyorlar. Rex için cevap net. Cevabına sınıf arkadaşlarının verdiği tepki küçük çocuğun ihtirasını daha da arttırıyor. Öğretmenin verdiği faydalı robot tasarlama ödevi çocuğun planını hayat geçirmesi için ona fırsat sunuyor. Birbirinden eğlenceli zihni sinir projelerinin ortaya konduğu sunumda Rex’in hazırladığı robot öğretmeni etkileyebilecek mi? Rex’in ailesini okula çağıran öğretmenin şikayetçi olduğu şey ne? Uzayın kralı olmaktan daha önemli bir şey olmadığını düşünen çocuğa hedefine ulaşma konusunda Blip adlı arkadaşı yardımcı olacak fakat Blip’in Rex’ten almak istediği önemli bir söz var!!! Hakimiyet duygusu, dilediği gibi yaşama isteği, teknoloji ve tasarımın hizmet etiği, geçici sözler ve saklanan gerçekler bir çocuğun galaksilere açtığı savaşta okurları çok yönlü düşündürüyor. Bir benlik savaşı belki bu. İyi yönetildiğinde zafer seyrinin değiştiği, tutkunun kavrayışa dönüştüğü bir hikâye. Rex’in taç giyme töreni, galaksi ittifakına karşı tavrı, ailesinin onun giriştiği savaş konusundaki dalgınlığı okuma zevkini canlı tutuyor. Mööglerin halatlarını çekmek için dışarı çıkan çocuğu bekleyen büyük direniş, içten dışa doğru açılacak biçimde tasarlanan katlamalı sayfalar ile heyecanı yukarı taşıyor. Bir duygunun içinde olmak ile izleyicisi olmak arasındaki farkın da hikâyesi. Bir çocuk tüm evrenin adını öğrenmesini mi, öğrendiklerinin evreni kaplayacak güçte olmasını mı ister? Hikâyenin sonunda Rex hınzır bir ifadeyle uykuya dalarken ebeveyn ilgisinin dönüştürücü gücü usulca beliriyor. Kitabın son görseli bir çocuk kitabının en önemli unsurlarını; aykırılığı, esprili dili, iyiliği, umudu yansıtıyor. Uzayın en uzak noktasına gidebilmek gerçekten de bir resimli kitap ile mümkün olabiliyor.

Çizim: Jonny DuddleÇizim: Jonny Duddle

TÜYLÜ BİR UZAY MACERASI, Sabri Safiye’nin ilk çocuk romanı. Beklenmedik çarşambadan, muhteşem salıya uzanan bir haftalık fantastik bir macera. Dört arkadaşın okul servisi diye bindikleri minibüsün bir uzay aracı olduğunu anlamalarıyla hikâye başlıyor. Olay örgüsünde dayanışma, cesaret, akıl yürütme, hayvan hakları, ihtiras ve istek kavramının bıçak sırtı etkileri karşımıza çıkıyor. Uzay aracının kaptanı olan Felis’i arayan Al, Go, Rit adlı varlıklarla tanışıyorlar. Varlıklar, analiz, raporlama, görev dağılımı gibi proseslere değinerek kendilerini tanıtırken Ma adındaki bir başka varlıktan haberdar oluyoruz. Çocukların Jelibüs adını verdikleri aracın şoförü Einstein!? Peki ama bu nasıl mümkün olabilir? “Coşku zekâdan, hayal gücü bilgiden önemlidir” sözü, şaşkınlıklarını gidermede, Al, Go ve Rit’in söylediklerini anlamada çocuklara kolaylık sağlıyor. Ma’nın maceradaki yeri ve varlıkların dünyada bulunma sebebi tam olarak nedir? Gelişen olaylar okurları bir plazanın katlarına, ilaç ve kozmetik şirketinin ürpertici laboratuvarına, hastane odasında yatan CEO’nun başucuna, yaşlı holding patronunun teknesine ve motosikletli gizemli genç bir kadının evine taşıyor.

TÜYLÜ BİR UZAYLI MACERASI Yazan: Sabri Safiye Resimleyen: Başak Taşkıran Editör: Müren Beykan, Günışığı KitaplığıTÜYLÜ BİR UZAYLI MACERASI Yazan: Sabri Safiye Resimleyen: Başak Taşkıran Editör: Müren Beykan, Günışığı Kitaplığı

Yapay zekâ, işletim sistemleri, robotlar, enerji biçimleri, yasadışı deneyler, sahip olduğumuz teknoloji ve bildiğimiz evrenin sınırları üzerine zihin açan bir kurgu. Hikâyede Marie Curie ile karşılaşacak, Ramses’in güçlü hislerine tanık olacaksınız. Uzaylıların, fizikçilerin teorilerinden bambaşka bir yerde bulabildiği enerji biçiminin hangisi olduğunu öğrenecek, bir bakterinin ortaya koyduğu varoluş isteğini bir kum tanesininkiyle karşılaştıracaksınız. Çocuklar Ma ve Felis’in izini bulabilecekler mi? Hikâyedeki gerçek uzaylı kim? Bilme ve başarma isteği en çok kimlerde bulunur? “Bazı sırlar saklanabilir yeri geldiğinde açıklanır!” ve “İstek yoğunluğu gün gelir çıldırtır.” Dünyada geçen bu uzay macerasında yazar, enerji muhafızlığını ‘ölümcül istek’ ile ‘hayat veren isteği’ birbirinden ayırt edebilmek isteyen okurlarına devrediyor. “Ses izi parmak izi gibidir” diyen yaşam algoritması bir kedi gibi miyavlıyor.

Yazımı güzel bir haberle noktalamak istiyorum. Michal Snunit’in çok sevilen ve bir süredir baskısı bulunmayan Gönül Kuşu adlı yaşsız ve zamansız kitabı Fatih Erdoğan çevirisi ve yine Mavibulut etiketiyle dördüncü baskısını yaptı. İçimizde yaşayan ve kutucuklardan oluşan gönül kuşlarımızın kanat sesleri iyice yükseldi. Hep öfke, kaygı, telaş kutuları mı olacak açılmaya hazır olan? “Hangi anahtarı çevirip hangi kutuyu açacağımıza karar vermek” gün geçtikçe zorlaşırken anlayış ve dayanışma kutularının nereye kaybolduğunu bilen var mı ya da onları ihtirasla arayan?

istek-ihtiras-ve-cirpinan-gonul-kuslari-1061758-1.