İlk cemre havaya düşeli beş gün oldu. İki gün sonra suya düşecek. Arapça kökenli “cemre” sözcüğü “kor ateş” anlamına gelmekte. Bir anlamda kor düşmekte, havaya, suya, toprağa.  Gelen bahardır artık; çiçeklerin açtığı, kuşların cıvıldadığı o ılık mevsim. Ayaklarımızın yerden kesildiği, başımızın dumanlandığı, gitmek istediğimiz mevsim.

Bugünlerde, korkudan AK’ı  b.kuna karışan ve kendini savunma yasaları çıkarma telaşındaki faşist diktatör ve avanesi gitti gidiyor konumunda..

Lakin biz ne yapacağız?  “ Gelen gideni aratır”  derler. Oturup bekleyecek miyiz? Yoksa alıp bahar başımızı motorları maviliklere mi süreceğiz?

Bugünlerde herkes gitmek istiyor.

Küçük bir sahil kasabasına,

Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara…

Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.

Yani her şeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.

Böyle gidiyoruz işte.

Bir yanımız “kalk gidelim”,

öbür yanımız “otur” diyor.

“Otur” diyen kazanıyor.

O yan kalabalık zira…

İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,

Güvende olma duygusu…

En kötüsü alışkanlık.

Alışkanlığın verdiği rahatlık,

Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.

Kalıyoruz…

Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.

Bütçe, zaman, keyif… Denk olsa.

Gün içinde mesela… Küçücük gitmeler yapabilsek.

Ne mümkün.

Sabah 9, akşam 18

Sonra başka mecburiyetler

Sıkışıp kaldık.

Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli

Bu kadar ağır olmamalı.

Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.

Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.

Ne saçma…

Bahar mıdır bizi bu hale getiren? Galiba.

Ben her bahar âşık olmam ama

Her bahar gitmek isterim.

Gittiğim olmadı hiç,

Ama olsun… İstemek de güzel.

Böyle yazmış Can (Yücel) Baba.. Hadi!.. Bahar başımızı alıp gidemesek de isteyelim!

İstemek başarmanın yarısıdır.