2908 sayılı dernekler kanununa göre kurulan ve dernek statüsünde faaliyetlerini sürdürür futbol kulüplerimiz… Can alıcı nokta burada başlamaktadır. Çünkü dernek statüsünde yapısal kurumlardaki yönetim mekanizmaları seçimde çoğunluğu yakalama stratejisi üzerine kurulu bir yol izler. Bu yolun temel dayanağı lobi faaliyeti yürütmektir.

Yani bir iş insanının kulübün hisse senetlerinin çoğunluğuna sahip olarak veya şirket olan bir kulübü satın alarak yönetilen bir şirket yapısında değildir kulüplerimiz.

Şirket derneğin kendisine aittir. Şimdi lobi faaliyetine dönersek;

Kulüpler içinde oluşmuş belirli grupların desteğini almak için önlerine birtakım öneriler koymak gerekir. Ama maalesef bu öneriler hiçbir zaman kulübün geleceği ile ilgi projeler olmamaktadır. Beklentiler karşılıklı menfaatler üzerine kurulur, çünkü verilecek oy var ve bunun bir bedeli olacak şekilde anlaşmalar yapılır. Bu süreci sağlayacak başkan profilinin nasıl olması gerektiğine ve yönetimin kimlerden oluşacağına bakmakta yarar var. Yönetici profillerine baktığımızda;

1. Müteahitler, inşaat yüklenicileri
2. Komisyoncular
3. Arabulucular
4. Pazarlamacılar
5. Tüccarlar
6. Tekstilciler

Bu profillerin tamamını ortaya çıkaran gerçek, dernek statüsündeki kulüplerin varlığıdır. Çünkü sürecin tamamı; yani seçimden yönetme mekanizmasına kadar olanın tamamı “rant” üzerine yapılanmadan başka bir şey değildir. En önemli unsur ise kulüp başkanı veya yönetici olanların kendi sermaye yapılarını yönetmeyip dernek olan kulüplerin paralarını yönetmeleridir. Yani kâr-zarar paritesi kişiyi bağlamamakta, kulübün kendisini bağlamaktadır.
Beşiktaş bu kurguyu iliklerine kadar hissetmektedir.
Beşiktaş’ın son üç başkanı ile başlayan deformasyon süreci artık kulübün bu yükü kaldıramayacağı bir noktaya gelmiştir.

Beşiktaş’ta derin bir ‘rant’ statükosunu kontrol eden mekanizma hiçbir şekilde yönetimi kaybetmek istemeyerek başkanlığı adeta devir teslim kuralı haline getirmişlerdir.
Serdar Bilgili, Yıldırım Demirören, Fikret Orman, İsmail Ünal, Ahmet Nur Çebi, Levent Çifter, Umut Günay… ve birtakım derneklerin ortay koydukları mücadelenin içeriği Beşiktaş Spor Kulübünün geleceği ile ilgisi olmayan, kişisel veya bir gurubun beklentileri üzerinden Beşiktaş Spor Kulübünü kullanmak üzere örgütlenmeye giden kişi ve guruplardır.

Bu yapının nasıl çalıştığı ve bunun sonuçları herkes tarafından aleni olarak bilinmektedir. Bunun sorumluluğu artık Genel Kurul üyelerinindir. Bir de tüm bu olumsuzluklara rağmen, tüm kaygısı sadece Beşiktaş Spor Kulübünün geleceği olup tüm enerjisini buna harcayan ve tarihsel misyona önem veren bir güruh var. Tabii burada güruh demek doğru olmaz bir çünkü tek bir oluşum var bu kaygıyı taşıyan. Hürser Tekinoktay ve onun ile beraber hareket eden arkadaşları.
Hiçbir pazarlık yapmadan ve ilk defa Beşiktaş’ın geleceği ile ilgili proje ile seçime giren Tekinoktay ve arkadaşları 1617 oy alarak aslında Genel Kurul içindeki kaygıların karşılığını bulmuşlardır.

Beşiktaş’ın geldiği nokta artık dönüşü olmayan yerdir. Şu istifa komedisinin sağladığı kısa süre içinde bile, kişisel kaygıların nasıl Beşiktaş’ı sömürdüğünü görmek ibret edici olmak ile beraber üzücü bir durumdur.

Bu derin rant kurgusunu, hesap sorarak iktidardan indirmeden ve dışardaki bazı gurupların bu rant kurgusu içine girmek için verdikleri mücadelenin engellemeden, Beşiktaş için gelecek ile ilgili konuşmanın hiçbir manası yoktur.

Fikret Orman’ın istifa edip etmemesinin hiçbir önemi yoktur. Realitenin ne olduğunu doğru tespit edip sürece öyle değerlendirmek lazım.
Son üç başkan ile başlayan deformasyonun en kolay işleyen tarafı; kulübe çok büyük zarar veren bu kişilerin hesap vermeden çok kolay istifa etmelidir. Camialara bu yakışmıyor. Bir parmak ile çekip gitmenin karşılığı kulübü yıkmak olursa kulüp zaten tüm değerlerini kaybetmiştir.

En üzücü yanı kulüp içindeki kulübü korumak üzere yasal dayanak kazanmış tüm kurulların bu işlevlerini kaybetmesidir. Bu derin yapıya teslim olmuşlardır.

Beşiktaş bunların hiçbirini hak etmiyor.