Aykut Kocaman’ın istifa ettiğini duyduğum an ilk düşündüğüm şey “Acaba yönetimle paylaştı mı?” sorusu olmuştu. Çünkü Aziz Yıldırım’ın özellikle iç saha maçlarında sonuç ne olursa olsun soyunma odasına girmeden durması pek vaki değildir. Zaten gelen bilgiler başkanın D.Ç.Karabükspor maçından hemen sonra bazı yöneticileriyle birlikte bu ziyareti yaptığı yönde. İşte bu yüzden Aykut hocanın istifa haberini medyadan önce başkan ve yöneticileriyle konuşmuş olma ihtimali çok yüksek. Basın toplantısı esnasında bir muhabirin “İstifadan yönetimin haberi var mı?” sorusuna net cevap alamayışımızı da buna yorumluyorum. En azından ben öyle düşünüyorum…

İstifa haberinin ardından gelişen olaylar ise bir nevi dejavu niteliğindeydi. Geçmişin günümüze ziyareti gibi…

Bir kişi istifa eder ama kurumu ve iş arkadaşları onu “yapma, etme” diyerek ikna etmeye çalışır. En garibi de bu durum ısrarla Fenerbahçe de ve Aziz Yıldırım’ın etrafında gelişir. Hatırlayacağınız gibi, geçtiğimiz yıllarda da Fenerbahçe’de yaşanan sportif ve idari başarısızlıklar sonrası Aziz Yıldırım da bizzat 2 kez istifa etmişti. Ancak her ikisinde de birkaç günlük “gündem mühendisliği” çalışmasının ardından Aziz başkanı tekrar görevinin başında görmüştük.

İşin komik tarafı Aziz başkan bu durumu sadece kendisi için değil, kendi si için çalışanlara da uygulamaya başladı. Oysa herkes bilir ki; istifa, tek kişilik bir müessesedir. Hele hele kamuoyuna deklare edilmiş bir istifayı geri aldırmaya çalışmak ziyadesiyle küçük düşürücü bir müdahale olur. Ancak Aziz beyin böyle ince düşüncelerinin olmadığını daha önceki bazı örneklerde görmüştük zaten. Alex de Souza ile iplerin koptuğu günlerde onu bizlere “Karşımda bacak bacak üstüne attı” diyerek şikâyet edişini ya da eski tercümanları Samet Güzel’i bir jurnalciymiş edasıyla kameralar karşısında dürte dürte  “Öyle değil mi Samet, söylesene Samet” diyerek yerle yeksan edişini unutmadık hala.

Bunlar işin bir tarafı. Bir de yaratılan “Herkes bizim düşmanımız” duygusu var ki işte asıl tehlikeli olan şey de bu. D.Ç.Karabükspor maçında bir tribünün ısrarla Aykut hocayı istifaya davet etmesi, yine bu hastalıklı duygunun hortlamasına neden oldu. Aziz Yıldırım’ın konuşmalarının arasında sürekli “Bu olaylar 3 Temmuz’un devamıdır” demesi artık klasik bir söyleme dönüştü. Saha içi ya da saha dışı hiçbir başarısızlık eleştirilemez hale geldi. Çünkü kim herhangi bir şeyi kritize etmeye, eleştirmeye ve yahut protesto etmeye kalksa anında hain ilan ediliyor. Böyle bir şey yaparsan ya 3 Temmuz’cusundur ya cemaatçi ya da Galatasaraylı. Çoktan seçmeli bir yaftalama!

Hatırlarsanız Alex de Souza’nın Fenerbahçe’den ayrıldığı günlerde onun da 3 Temmuz’cular ile birlikte çalıştığını. Aziz Yıldırım ve Aykut Kocaman’ın gitmesinden sonra Türkiye’ye geri dönüp Fenerbahçe’de teknik adam olacağını söyleyenler bile olmuştu. Ama bunları söyleyenler nedense kulübün ana sponsorlarından birisinin iktidar ve cemaatlerle olan yakınlığını, bu firmanın veliahdının Fenerbahçe Kulübü’ne başkan olmak istediğini, yönetimde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın oğlunu hatta başbakanın dünürünün oğlunun dahi olduğunu görmezlikten geliyorlar. Bunun adı olsa olsa “algıda seçemeyecilik” olur…

Başa dönecek olursak, şimdi muhtemelen Aykut hoca da istifasını geri çekmek durumunda kalacak. Zira üzerindeki başkan, camia ve oyuncu grubunun baskısına dayanması pek mümkün görünmüyor. Ama göreceksiniz, bunun ne kendisine ne de Fenerbahçe’ye bir faydası olmayacak. Çünkü ok yaydan çıktı bir kere...