Modernleşme sürecinin en önemli boyutlarından biri toplumsal yaşamın, katmanlaşması, çeşitlenmesi ve alanlara ayrılmasıdır. Ortaya çıkan bu çeşitlenme ve işbölümü ve yeni alanların doğuşu rastlantısal değildir. Her bir alan, bilimin ve teknolojinin ürettiği bilginin eşlik ettiği toplumsal mücadelelerden doğar. Bakın yargı alanına; kadıdan yola çıkıp, karmaşık bir hukuk sistemi ve farklı uzmanlık alanlarının çıktığını görürsünüz. Tıp alanına bakın; her şeyden anlayan hekimin yerinde artık sayısını bilmediğimiz alan ve o alanların uzmanı doktorlar var.

Bu alanların her birinde, kendine özgü bir oyun, oyunun oynanışına ilişkin kurallar ve oyuncular var. Örneğin sağlık alanında oynanan oyun, kurumlar ve işleyiş, eğitim alanındakinden çok farklıdır. Üniversite hocası olarak doktorun önüne hasta olarak çıktığında, kim olduğunun bir önemi yoktur; süt dökmüş kedi gibi olur. Aynı şeyi hukuk sisteminin önünde de hissederiz; davanız olduğunda, konuyu ne kadar bildiğinizi düşünürseniz düşünün, bir avukatınızın olmasını gerektirir.

Diğer bir anlatımla, modernleşme sürecinde yaşamımız giderek birbirinden özerkleşme eğiliminde olan alanlara ayrılıyor, sonra o alanların içinden de alt alanlar doğarak, toplumsal alanların çeşitlenmesi sürüyor. Medya alanına bakın; önce yazılı basın vardı. Sonra radyo, televizyon geldi. Yakın dönemde, internet medyasının ortaya çıkışına, son dönemde de sosyal medyanın yükselişine şahit olduk. Genel bir medya alanı varsaysak da, biliyoruz ki bu alanların her biri alt alanlar olarak kendi içinde farklı işleyişlere sahipler.

Modernleşme sürecinin doğrusal olmadığını, zaman zaman karşı çıkışlar ve kesintilere uğradığını biliyoruz. Bilmenin ötesinde, şimdi öyle bir meydan okumayı yoğun biçimde yaşıyoruz da! Erdoğan liderliğinde AKP, siyasal alandan toplumsal yaşamın neredeyse tüm alanlarına yönelik ciddi bir müdahale yapıyor. Bütün bu alanlardaki işleyişlerin, siyasetin işleyişinin belli bir biçimine biat etmesi isteniyor. Geçtiğimiz dönemde, başta eğitim, hukuk, medya, ekonomi olmak üzere birçok alan özerkliğini tümüyle yitirme noktasına geldi.

Son günlerde bu aşınmayı en ciddi yaşan alanlardan biri olan medya alanına yeni bazı “dokunuşların” yapılışına şahit oluyoruz. İnternet medyasının RTÜK kontrolüne geçmesini bir yana bırakırsak, son günlerin en önemli gelişmesi iktidar yanlısı Demirören Grubu’nun Doğan Medya Grubu’nu satın alması oldu.

Buradan nereye gideceğiz. İçinde yaşadığımız toplumlarda tek bir alan ve olandaki hâkim anlayış yaşamın tüm alanlarına nasıl işleyeceğini dikte ettirebilir mi? Böylesi bir modernleşme karşıtlığı 21. yüzyılda başarılı olabilir mi?

Bu soruları yanıtlamak için Demirören Grubu’nun bir başka alandaki macerasına bakmakta yarar var. Hepimizin bildiği gibi, son dönemde her yerde mantar gibi alışveriş merkezleri bitiyor. Toplum alışveriş merkezlerini önemli ölçüde kanıksadı; özellikle büyük alışveriş merkezleri insanların tüketim ve boş zamanlarını harcadıkları ana mekan haline geldi. Bu durumu fırsat bilen Demirören Grubu diğerlerinden farklı olarak İstiklal Caddesi gibi bir yerde, imar düzenlemeleri ve şehircilik ilkelerini hiçe sayarak Demirören İstiklal AVM’yi açtı. Ancak ortaya çıkan durum bekledikleri gibi olmadı! İnsanlar akın akın Demirören AVM’ye gitmiyorlar! İyi de birçok yerde olan AVM niçin İstiklal Caddesi’nde olmadı?

Fransız felsefeci Marc Auge havalimanları, kapalı otoparklar, oto yollar ve AVM’lere “yersiz yerler” (non-places) diyor. Son dönemin bu yükselen mekanları her yerde çeşitliliği, tarihi, farklılıkları öldürerek tek bir aklı empoze eden mekanlar olarak, aslında mekansızlığı ve yersizliği yaratıyor. Bu nedenle birçok yerde işleyen AVM mantığı, İstiklal gibi farklılığın, mekânsal çeşitliliğin, kimliklerin ve tarihselliğin son derece yoğun olduğu bir yerde işlemedi.

Aynı durum medya içinde geçerli değil mi? Çıkarın, BirGün’ü, Cumhuriyet’i, Evrensel’i, biraz da Sözcü’yü, geriye kalan medya manşetleri, spotları, yorumları ve mesajlarıyla AVM tip medya değil mi? Bir başka anlatımla artık karşımızda, medyasız medya var!

Aynı durumu, bir süre sonra şehir hastaneleri devreye girdiğinde sağlık alanında da göreceğiz! Yargı da resim geçtiğimiz günlerde benzer yönde netleşmiş bulunuyor!

O zaman alt alta dizelim;

Yersiz yerler

Medyasız medya

Yargısız yargı

Sağlıksız Sağlık

Sporsuz Spor

Eğitimsiz Eğitim

•••

Diğer bir anlatımla; tek bir aklı, her biri kendi iç mantığına sahip alanlara kayıtsız koşulsuz sokmak isterseniz, bir süre sonra bu alanların her biri Demirören İstiklal Alışveriş Merkezi’ne dönecektir! Mesele, toplum bu gelişmeler karşısında İstiklal Caddesi duyarlılığını gösterecek mi, göstermeyecek mi?