Her toplumun kendi yapısını ortaya koyan genetik şifreleri olduğu gerçeği ile mevzuya girmek istiyorum.

Tabi her şeyden sıyrılarak kendimiz üzerinden değerlendirme yapmak zorunluluğu da ortaya çıkmaktadır.
Çünkü bize uymayan koşulları kendimizde var “mış” gibi yapmaya bayılıyoruz da maalesef onunda içi boş, boş da…Bir de komik bir duruma düşmekten de korkmama gibi cesaret var.
“Kurumsal kimlik”  hep bahsederiz, hatta eğitim programları bile düzenleriz, özel ‘insan kaynakları’ birimleri kurarız da niye?
İşin başında ki kişiler tarafından nafile çabalar…
“Ben” egosu ile davranıp her şeyi bilen fakat haddini bilmeyen yöneticiler, başkanlar, liderlerin olduğu ve genetik şifrelerimizi darmadağın eden bu üstatlar sayesinde; ne kurumsallık, ne de kimlik oluşabilmektedir.
Kendi şartlarının ve kaygılarının etrafında kurdukları oluşumun içi boştur, tek istekleri iktidarlarını kaybetmeyecek kendini koruyacak insan unsurlarını oluşturmaktır.
Bırakın tüm diğer kurumları bir kenara sadece spor kurumlarını incelediğimiz de bile ne kadar vahim durumla karşı karşıya olduğumuz açıkça ortaya çıkmaktadır.
 “Başkan ve adamları”
Evet işin özeti bu…
Şimdi buradan nasıl bir istikrar çıkarıp da başarılı olunacak bilemiyorum.
Ha öyle zaman zaman kazanılan başarılar gelip geçici olduğu gibi, bazen de koşulların değişimi bizim irademiz dışında geliştiği için bize nema olarak dönüyor.
Çünkü istikrarın arkasında kurumsal bir kimlik, insan unsuru, yazılı olmayan kurallar ve etik değerler ile ciddi bir süreç vardır.
İşte Alex Ferguson;
26 yıllık süreç ve başarının iç koşulları…
Sanırım bizde 26 yılda tüm kulüpler de toplam 700-800 teknik adam değişimi gerçekleşmiştir.
Sayısal istikrarın bizde olması ne olduğumuzun da teminatıdır.
20 yıllık Peter Hill-Wood başkanlığında ki Arsenal.
Ve Arsen Wenger.
Ya biz;
Aziz yıldırım, Yıldırım Demirören, Sadri Şener, Ünal Aysal.
Fatih Terim, Aykut Kocaman, Şenol Güneş, Samet Aybaba, Abdullah Avcı.
Herkes kendi payına düşeni alır.
İstikrar budur?..