Ortada tuhaf bir durum var. Bir yandan AKP ve MHP ittifakının oylarının hızla düştüğünü gösteren anketler kamuoyuna umut pompalıyor, diğer yandan siyasi iktidar seçim kültüründen hızla uzaklaşıyor. Hayal ve gerçek arasında, istila, ülkenin en kılcal damarlarına kadar yayılıyor.

SEÇİLMİŞLER DÖNEMİ BİTTİ, TOPLUMSAL İRADE KAYYUM OLDU

Türkiye, seçilmişlerin değil atanmışların geçerli olduğu, toplumsal irade yerine kayyumların esas alındığı bir ülkeye dönüştü. İslami faşist blokun dayatması ile parsel parsel bölünüp ele geçiriliyor. Barolar gibi kurumların içi boşaltılmaya çalışılırken, -derneklerde olduğu gibi- bazı yapılar ise tamamen ortadan kaldırılmak isteniyor.

GÖSTERE GÖSTERE ÜLKEYİ DÖNÜŞTÜRÜYORLAR

Saray rejimi, kadrolaşmaya, yeni bir toplum ve ülke yaratma girişimine hız kesmeden devam ediyor. Demokrasi, özgürlükler, laik Cumhuriyet adım adım, göstere göstere yok ediliyor. Son örnek Boğaziçi Üniversitesi oldu. ‘Seçilmiş rektör’ dönemi bitti, ‘iki dudak arası rejiminin’ atanmış rektör dönemi başladı.

40 YIL SONRA

Daha önce 7’si eski milletvekili AKP’ye yakın 12 isim, Ankara, Ege, 9 Eylül gibi üniversitelere rektör olarak atanmıştı. 12 Eylül Darbesi’nden bu yana ise Boğaziçi Üniversitesi’ne ilk kez dışarıdan bir rektör atandı. Boğaziçi, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın rektör ataması gerçekleştirdiği 5 üniversite arasında yer aldı.

AKP’de birçok görevler üstlenen, son olarak İstanbul’dan AKP milletvekili aday adayı olan Melih Bulu’nun, Boğaziçi’ne rektör olarak atanması, hem üniversitenin öğretim üyeleri ve öğrencilerinin, hem akademik çevrenin, hem de kamuoyunun tepkisini çekti. Bulu, bu tepkiler karşısında Twitter’dan bir açıklama yaptı.

YAZMAYI BİLMEYEN REKTÖR

Yazım yanlışları ile dolu açıklamada, Erdoğan’a teşekkür etti, “İnsanlara dokunmayı seven mizacım var” dedi ve aynı gemideyiz ifadelerini kullandı: “…Boğaziçi’nin taraf olmadığı problemlere, malzeme yapılması, en çok Boğaziçi’ne zarar verir. Unutmayalım ki hepimiz aynı gemideyiz.”

‘İnsanlara dokunmayı seven mizacı’, takiyecilikten, benzer tarzda, ‘yumuşak başlıyız’ imajı çizen eğitim ve sağlık bakanının uygulamalarından; ‘aynı gemideyiz’ edebiyatını ise başı sıkışan AKP’linin yeni bir rota yaratarak yol alma isteğinden biliyoruz. Gazeteci Metin Cihan’ın Bulu, ile ilgili ‘bulguları’, bu sözleri boşa çıkarıyor.

YENİ BİR ‘YELİZ’ VAKASI

Bulu, Haliç Üniversitesi rektörüyken, kendisini eleştiren öğrencilerine sahte isim ile açtığı hesap ile tepki göstermiş! Gerçek hesabından ise öğrencileri kopyacılıkla suçladığı sahte hesabını beğenmiş. Anlayacağınız yeni bir ‘Yeliz’ vakası ile karşı karşıyayız.

‘SİYASET BİZİM İŞİMİZ!’

Bulu, “Boğaziçi, taraf olmadığı problemlere malzeme olmasın” diyor. Meali şu: “Partililer her kurumu istila edebilir. Kilit yerlere atanmalarına da, hak etmedikleri payeler almalarına da karşı çıkamazsınız.” Hayatın her alanını siyasileştiren, siyaseti bir sopa olarak kullananların, en trajikomik paradoksu, “Her işe siyaseti karıştırmayın” argümanı.

Bulu ve Boğaziçi çelişkisi, Türkiye’nin sadece bugününe değil, geleceğine de ilişkin fikir veren önemli örneklerden oldu. Ülkenin her alanında 20 yıllık AKP yıkımı var. Adalet, siyaset, ekonomi ve bürokrasinin bazı çarkları tamamen kırılmış, bazıları ise tersine dönmeye başlamış durumda.

EĞİTİMDEKİ ÇÖLLEŞMENİN DÜZELMESİ DAHA ZOR

“Türkiye gibi ülkeler bir günde değişir” iddiası kimi alanlarda geçerli olabilir. Şüphesiz yargı, bürokrasi ekonominin gelişimi için kısa zamanda yeni rotalar belirlenebilir. Peşkeş çekilen toplumsal kaynaklar kamulaştırılır, çevre felaketlerinin önüne geçilir. Sağlık sektörü revize edilir.

Ancak eğitim böyle değildir. İçi boşaltılan, üstü çizilen, bilimden uzaklaştırılan eğitim kurumlarının maliyeti 3 kuşağın birden kaybedilmesine neden olur. Eğitim alanındaki bu bilinçli çölleştirme operasyonu çağdaş dünyadan 200 yıl daha geriye sürüklenmiş bir ülke bırakacaktır. Abartılı geldiyse AKP ile geçen son 20 yıla bakın!