Çalışma yaşamında uluslararası alt sınırlar oluşturmak amacıyla kurulan Uluslararası Çalışma Örgütü, ILO’nun yıllık konferansı İsviçre’nin Cenevre kentinde devam ediyor. Her yıl haziran ayında üç hafta süreyle toplanan konferansın en önemli gündem maddelerinden birini üye ülkelerin ILO sözleşmelerine uyumunun denetlenmesi oluşturuyor. Ancak bu yıl yapılan 101. Konferansta işveren tarafının sabotajı nedeniyle denetim yapılamıyor.

1919’da kurulan ve üç taraflı (işçi, işveren ve hükümet) bir yapı olan ILO’da denetim birkaç değişik yolla yapılıyor. Bunlardan biri de konferans sırasında yapılan düzenli denetimdir. Bu denetim iki aşamadan oluşuyor: Uzmanlar Komitesi ve Aplikasyon Komitesi (Sözleşme ve Tavsiyelerin Uygulanması Konferans Komitesi) aşamaları. 1926 yılında kurulan ve bağımsız uzmanlardan oluşan Uzmanlar Komitesi üçlü bir yapı olan ILO Yönetim Kurulu tarafından atanıyor. Uzmanlar Komitesi tarafından hazırlanan rapor üye ülkelere gönderiliyor ve Konferans sırasında Uygulama (Aplikasyon) Komitesinde ele alınıyor.

Üç taraflı bir denetim organı olan Aplikasyon Komitesi, Uzmanlar Komitesi raporunda yer alan en ağır ihlallerin ve aykırılıkların yaşandığı bir grup ülkeyi (25 ülke) saptayıp ayrıntılı olarak tartışıyor. Aplikasyon Komitesinin gündemine girmek bir ülkede ağır ihlaller yaşandığı anlamına geliyor. Komite tartışmalardan sonra bu liste içinden bazı ülkeleri “özel paragrafa” (kamuoyunda “kara liste” olarak bilinir) alabiliyor. Bu ILO’nun en ağır yaptırımı anlamına geliyor.

Bu uygulama 1926 yılından bu yana devam ediyor. Ancak 2012 ILO Konferansı’nda Aplikasyon Komitesi toplantıları Uluslararası İşveren Örgütü’nün (IOE) engellemesi ve sabotajı sonucunda kilitlendi. Tarafların uzlaşmasına dayalı bir yapı olan ILO’da işverenlerin takındığı bu engelleme tutumu, sermayenin sendikal haklar konusunda pervasızlaşmasının yeni bir örneğini oluşturuyor.

Her yıl olduğu gibi dünya genelinde sendikal hak ihlallerini değerlendiren, işçi, işveren ve hükümet gruplarından oluşan “Uluslararası Standartların Uygulanması Komitesi” toplantıları bu yıl işverenlerin uzlaşmaz tavrı ve ILO’nun birikimlerini hiçe sayan tutumu nedeniyle devam edemez hale geldi.

Neredeyse 60 yıla yakın bir süredir ILO’nun tüm denetim organları tarafından temel bir hak olarak kabul edilen grev hakkı bu yıl işveren grubunun ağır saldırısına uğradı. BM Sözleşmeleri, Avrupa Sosyal Şartı, AB Temel Haklar Şartı ve AİHM kararlarında temel bir insan hakkı olarak yer alan grev hakkı bu yıl işveren tarafınca görmezden gelinmek istendi.

ILO işveren grubu şimdiye kadar görülmedik bir biçimde “grev hakkı” ile ilgili ihlallerin ve bu konuyla ilgili ülke dosyalarının gündeme alınmamasını talep etti. Bu talebin kabul görmemesi üzerine işveren grubu Aplikasyon Komitesi toplantılarını boykot etti. Böylece Türkiye’nin de aralarında olduğu 25 ülke (ağır ihlaller listesi) Konferans’ta gündeme alınamadı. İşverenler 1926 yılından beri devam eden bir uygulamayı sabote etmiş oldu.

Zaten denetim mekanizması uzun ve yaptırımları sınırlı olan ILO’nun bu işlevinin de işverenlerce engellenmek istenmesi emekçilerin kazanımlarına ciddi bir saldırı anlamına geliyor. ILO normları tüm dünyada işçi haklarının alt sınırı olarak kabul ediliyor. Şimdi işverenler bu alt sınırı da ortadan kaldırmak istiyor.

ILO’nun birikimlerini hiçe sayan işveren grubunun bu sabotajı nedeniyle bu yıl Aplikasyon Komitesi toplantılarında hiçbir ülke dosyası gündeme alınamayacak. Dolayısıyla Türkiye sendikal haklar konusunda en kötü 25 ülke arasına girmesine rağmen Konferans’ta görüşülemeyecek. İşverenlerin bu tutumu bu yıl AKP’nin anti-sendikal uygulamalarının ele alınmasını da engellemiş oldu.

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) “işveren grubunun bu yaklaşımı nedeniyle baskıcı rejimlerdeki sendikal hak ihlalleri ele alınamayacak. İşveren örgütleri bu tutumlarıyla açıkça baskı rejimlerinin yanında yer alıyor. ILO İşveren grubu en önemli insan haklarından birini bloke ediyor. Bu durum sorumsuz davranan şirketlerin avantajlarını artıracak ve bazı hükümetlerin işçi hakları ihlallerini yoğunlaştırmalarına yol açacaktır” değerlendirmesini yaptı.

İnsan düşünmeden edemiyor: ILO işveren grubu, tüm kamu calışanlarına grev yasağı getiren 2010 anayasa referandumu ile birkaç gün önce havacılıkta grev yasağı getirilen Türkiye’den mi feyz alıyor?

Küresel sermaye sosyal haklar konusunda her zamankinden daha fütursuz. Ülkemizde piyasanın hizmetkârı olduğunu her fırsatta kanıtlayan yeni rejim de bunun bir parçası, meselenin özeti bu.