İsyan ve itaat-I: Eşkıyalık tarihi nasıl okunmalı?

Mehmet Berk Yaltırık

“Locis remotis qui latet, lex est sibi-Kendini ücralara gizleyen kişi, yasasını kendi yaratır!”
Çiğdem Dürüşken (çeviren ve derleyen), Latince Güzel Sözler Antolojisi

“Irak cephesinde idik. Zabitimizi öldürdük. Biz beş altı nefer firar ettik. Bu öyle bir mecburiyet idi ki ah nasıl anlatayım uzun. Hükûmetler birbirine, asker kaçakları biz de bütün insanlara harp ilan ettik. Eşkıyalığa vurduk. Çalarak, öldürerek yaşamaya başladık. Karı demedik, kız demedik; genç demedik, ihtiyar demedik. Köy demedik, kasaba demedik. Kestik vurduk, yaktık yıktık. Kurşuna dizilmek istersen memlekete git, divân-ı harbin huzuruna çık... Ölmedense öldürmesi daha kolay değil mi efendi? Zaten memlekette ne kaldı ki, ne tarla kaldı ne ev, ne ana ne avrat ne evlat. Mademki senin ocağını yıktılar, canını yaktılar, sen de rast geldiğini yakar yıkarsın vesselam. Dünya canavar oldu. Sen kuzu kalırsa ot bulamazsın. ‘Ölür müsün, öldürür müsün?’ diye işte âlemin bu haline derler.”
Hüseyin Rahmi Gürpınar, Eşkıya İninde

“Her vilayette dağı mesken etmiş üç beş haramî müstesna, Anadolu kasaba ve köyleri kısa bir zaman için huzura kavuştu. Küçük şekavet, haramilik vakaları ise Türkiye’de Cumhuriyetin ilanına kadar ahvali tabiyeden sayılacaktı.”
Reşad Ekrem Koçu, Dağ Padişahları

Bu yazının çıkışı, tarih araştırmaları ve yine tarihi romanlarıyla (Bozkırın Savaşçısı ve Bozkırın İsyanı, Karakum Yay.) tanıdığımız Kutlu Altay Kocaova’nın sosyal medyada dile getirdiği bir soru ve o soruyla ilgili yorumlarım oldu. Kocaova, 27 Aralık 2019’da sosyal medya paylaşımıyla şunu soruyordu: “Türk niye sessiz kalıyor? Bu yanıtı, Büyük Oğuz İsyânı’ndan Afşarların isyânı ve Islâhiye Fırkalarına kadar geçen sürede yaşananlarda aramak gerekir. Neden Türk, kendi devletine karşı giriştiği son büyük isyândan sonra ‘Devlet Baba’ figürü yarattı? Neden Türk, ondan sonra isyânını toplu olarak değil, tek tek gösterdi? Efeler, eşkıyâlar, kabadayılar gibi… Bunları anlamak lâzım. Yâni Türk’ün devlet algısı, Türk’ü ezdi…”

“İsyan” ve “itaat” kavramlarının toplumdaki yerini, dönüşümünü ve “devlet baba” algısının nasıl yerleştiğini anlamak için önce “eşkıyalık” mefhumunu irdelemek gerekmektedir. Çünkü yukarıda alıntıladığım paragraftaki sorunun cevabı, toplumun “eşkıya”ya bakış açısında aranmalıdır, yani “merkezi” ve “örfi” otorite arasında kendini nerede konumlandırdığına. Ancak bu pek de kolay bir iş değildir.

Günlük dilde kullanılan “eşkıya” tabirine ve algısına yönelik bir “düalite-çiftelik” söz konusudur. Her ne kadar daha çok “şehir eşkıyalarının” ve bilumum “maganda” taifesinin icraatlarını tanımlamak için kullanılsa ve olumsuz çağrışımlara sahip olsa da, dilden dile dolaşan türküler ve söylencelerden ötürü aynı çağrışım sırasında yerini “olumlu” birtakım kabullere de bırakabilmektedir. Özetle halk nezdinde “eşkıyanın eşkıya olduğu” pek anlaşılmayabilmektedir!

Konuya girmeden önce bazı teknik hususlara değinmeliyim. İlk olarak; eşkıyalık bölgelerine, sosyo-kültürel ve hatta idari yapılarına, dönem-coğrafya koşullarına göre değerlendirilmelidir. Herhangi bir resmi kuvvetin parçasıyken mi yoksa işsiz, güçsüz bir köylü iken mi eşkıyalığa başladığı önemli bir detaydır, bölge ve dönemi bir nebze daha sarih değerlendirebilmemize olana sağlar. Örneğin Celaliler döneminde (1500’ler sonu 1600’ler başı) tımarsız kalan sipahilerin, leventlerin ve suhtelerin (medrese talebeleri) şekaveti1 ile 1800’lerde ve 1900’lerin başındaki Batı Anadolu eşkıyalık geleneğinin efeleri ve zeybeklerinin şakaveti2 kendine hastır. Biri, diğerinin öncülü olsa bile3 nev-i şahsına münhasır olarak değerlendirilmeleri gereklidir. Balkanlar örneğinde hayduklar ilk devirlerde askeri mahiyet taşırken sonradan eşkıyalığa başlamışlar4, ardından folklora ve tarihe mal olmuş bir eşkıya tipine, en son devrimci mahiyeti bulunan çetecilere dönüşmüşlerdir.5 Bu bağlantıyı 1870’lere kadar uzanan süreçte “voyvoda”, “harambaşa” gibi klasik askeri ve eşkıya tabirleriyle anılan isyancılarda, bunların hem belli ordularda milis veya yardımcı kuvvet gibi, özel birlik gibi hareket etmelerinde hem de çetecilik yapmalarında görebiliriz. Bulgar hayduk geleneğinin son temsilcilerinden, İlyo “Dedo” (Dede) Voyvoda’nın (Iliya Marko-Iljo Maleshevski) lakabı da “Son Hayduk”tur.6 Hırvat Andrijica Šimić de ünlü “harambaşaların” son temsilcilerindendir.7 Osmanlı kaynaklarında eşkıya, şaki gibi tabirlerin yanı sıra Celâlî, eşirrâ, harâmi, haramzâde, türedi, haydut (hayduk), uğru8 ve hatta dönemine, coğrafyasına göre dağlı eşkıyası (Rumeli-Balkan), hayduk eşkıyası (Rumeli-Balkan), zeybek eşkıyası (Anadolu) da kullanılmaktadır. Balkan literatüründe de hajduk (hayduk), haidamaka (haydamaka), uskok, izbandut, kleft, kaçak, harambaşa gibi tabirler mevcuttur.

İkinci husus; eşkıyanın yol kesme ve baskınlarla soygunlar yapmaktan9 öte, kaçak hayatı yaşayan, farklı bölgelerde yaşamını sürdürebilen kimseler olmaları ile ilgilidir. Bu nedenle eşkıyaların hayatlarının belli safları yazılı kaynaklardan, bazı safhaları da sözlü kaynaklardan takip edilebileceği gibi karanlıkta kalan noktalar da olabilir. Eşkıyaların belli bir folklorik-kültürel arka plana sahip alt kültür gruplarından biri olması hasebiyle, folklor malzemesini ve sözlü tarihi de tetkike dâhil etmek gerekebilir. Doğrudan kaynak mahiyeti taşımasa da koşulları anlayabilmek için yazarın yaşadığı dönemde gördükleri yahut anlatılanlardan hareketle kaleme aldığı kurgu eserlere de bakmak gerekebilir. Bir eşkıya yaşamının bir bölümünde kanun kaçağıyken sonraki hayatında milis, asker yahut resmi görevli vb. olabilir, dolayısıyla onun hayatının bir kısmını dikkate alıp öteki kısmını görmezden gelmek yerine bütün yaşantısını görmek gerekmektedir. Bunun için de resmi kayıtlar, hatıratlar ile birlikte türküler, ağıtlar, söylenceler de devreye girmelidir. Tek başına folklor malzemesi bir eşkıyayı daha farklı resmedeceğinden yine burada da malzemeleri karşılaştırmak elzemdir. Ayrıca eşkıyayı coğrafi, dönem ve benzer koşulları karşılayan emsalleriyle karşılaştırmak da önemlidir. Örneğin Suraiya Faroqhi, Celali İsyanları ile en yakın benzerliği gördüğü 1911-1949 arasındaki Çin’i karşılaştırması10 dikkat çekici bir örnektir.

1Mustafa Akdağ, “Celali İsyanlarının aşlaması”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt 4, Sayı 1, s. 32.; 1591-1611 arasındakiler için bkz. William J. Grisworld, Anadolu’da Büyük İsyan 1591-1611, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2002.

2Mehmet Başaran, Aysun Sarıbey Haykıran, Ali Özçelik, Atçalı Kel Mehmed Efe-Batı Anadolu’da Eşkıyalık ve Zeybeklik, Kitap Yayınevi, İstanbul 2018, s. 9-11.

3Zeybekliğin ortaya çıkışı ve Celali dönemine dek uzanan öncüleri leventler vs. için bkz. Başaran vd., a.g.e., s. 164-168.

4 Mehmet Karagöz, “17. Asrın Sonunda Filibe ve Çevresinde Eşkıyalık Hareketleri”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 16, Sayı 2, s. 376.

5Biljana Markoviç, “The Popular Image of Hajduks in Serbia”, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Amsterdam Üniversitesi Beşeri Bilimler Enstitüsü, Amsterdam 2014, s. 6-8.; Aleksandar Zlatanov, “Forest and Outlaws in the Bulgarian lands during the XVIII century”, Les forêts européennes. Gestions, exploitations et représentations (XIe - XIXe siècles), Pessac 2018, s. 109-115.

6Detaylı bilgi için bkz. Mersiya Makdermot, Svoboda ili smŭrt: Biografiya na Gotse Delchev, Nauka i izkustvo Yayınevi, Sofya 1978.

7Detaylı bilgi için bkz. Mirko Lesko, Andrijica Šimić-Zadnji Hrvatski Hajduk (Son Hırvat Hayduk), Split 1979.

8 Mücteba İlgürel, “Eşkıya, Osmanlılarda Eşkıyalık Hareketleri”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, Cilt 11, İstanbul 1995, s. 466.

9Ali Bardakoğlu, “Eşkıya”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, Cilt 11, İstanbul 1995, s. 463.

10Suraiya Faroqhi, Devletle Başa Çıkmak: Osmanlı İmparatorluğu’nda Siyasal Çatışmalar ve Suç (1550-1720), Alfa Yayınları, İstanbul 2016, s. 128-137.