Dramalı Hasancık’ta geçen “Mezar taşlarını Hasan koyun mu sandın?” dizesi boşuna mı söylenmiştir? Köroğlu’nun başına musallat olduğu “Bolu Beyi” en nihayetinde “mülki amir” değil midir?

İsyan ve İtaat-V: Çifte ahlak, çifte hukuk, çifte otorite
Fotoğraf: Ali Özçelik arşivi

Mehmet Berk Yaltırık

“Haksızlıklara karşı mücadele ediyor” düşüncesi var bir yanda, bir yanda da merkezi otorite var, onun getirdiği “isyan” tanımlaması var. Nitekim Atçalı Kel Memed Efe’nin hareketi, daha doğrusu isyanı tarihte “Aydın İhtilali”1 adıyla anılmaktadır. Bu noktada değer yargıları birkaç cümle önce belirttiğim gibi birbirine karışıyor; hatta belgeleri ve araştırmacıları “devlete karşı bir asi gibi algılamak”la itham eden bir görüş sözkonusu oluyor. Bu “düalite”nin sebebi ne?


Bir-iki yıl öncesine kadar dizisinden mülhem sosyal medyada esen “Escobar” kasırgası hatırlanacaktır. Yaşı yetip de marifetlerini haber kanallarından takip edenler için hayli ilginçti. Ben bile yaşım dolayısıyla öldürülmesinden bir sene sonra “efsane takip” tadında haberlerde senelerce kaçışının ve bir operasyonla öldürülüşünün yeniden sunuluşunu izlemişimdir. Seneler sonra bir kurgunun etkisiyle sempati beslendiğine, romantize ve idealize edildiğine de tanıklık ettim ki çoğu zaman: “Dizideki acaba kurgu bir karakter mi? Escobar’ın yaptıklarını biliyorlar mıdır?” sorusunu sormuştum kendime. Hayli ilginç bir deneyimdi. Hemen akabinde kendi kendime: “Gençliğimde yolumu kesen şakinin, yaşlılığımda yakılan türküsüne denk gelmişim gibi sanki. Türküdeki kim, seneler evvel yolumu kesen kim?” diye sormuştum. O günlerde bir dönemin kanlı vakalarını yaşayıp da sonradan işittiği türküde, söylencede seneler önce kanlı canlı gördüğü “şakiye”, “kaçağa” denk gelen bir kimsenin şaşkınlığını düşündürmüştü bu vakıa bana.
Şaşkınlığım çabucak geçti çünkü biliyorum ki kurgu gerçeğe oranla daha tatlı geliyor. Kemal Tahir’in eşkıyalık motifini ve mitosunu ters yüz ettiği Rahmet Yolları Kesti romanından ilhamla, 2013’te “Osmanlı Tavşanı Arabayla Avlar” adlı bir öykü kaleme almıştım. Bir türkü üzerinden bu şaşkınlığı dizi kasırgasından epey önce işlemiştim. O hikâyenin başkahramanı Çalık Musa gibi, günümüz insanı da “gündüz külahlı gece silahlı” kimselerin “adli” bir boyutu olduğunu, yeri geldiğinde “kıyıcı” olduklarını veya olmak zorunda kaldıklarını unutuveriyor. Sokakta karşılaşılsa, taşıdığı güçten, bir anlamda “örfi-yerel otorite” olmasından rahatsızlık duyulacak, çekinilecek, şikayet edilecek bir tip, ekranda –kurgunun da tesiriyle- bambaşka bir mahiyete bürünüyor. Hayranlıkla karşılanıyor, hatta izleyici kendisiyle özdeşleştiriyor. Yukarıda bahsettiğim “düalite”yle birlikte düşünürsek bunun nedeni salt kurgu değil, aynı zamanda bu mefhumun “toplumsal bir karşılığının da olması” ile ilgili.

Köroğlu –kâh ilk Celalilerden olanı2, kâh halk kültüründeki motif3 olanı-, Çakırcalı Mehmet Efe, Dramalı Hasancık (belgelerdeki ismi budur) gibi isimler halk nezdinde hâlâ “yaşayan efsaneler”dir. Batı örneğindeki Robin Hood anılır anılmaz akıllara düşerler. Bununla birlikte Robin Hood’un Sherwood Ormanı’nın kuytularında gizlenip yol kestiği, Çakırcalı’nın kendisini ele verenlere yahut intikam almak istediklerine kıyıcı misilleme eylemlerine giriştiği4 söylenildiğinde şaşırılır. Dramalı Hasancık’ın türküsünde geçen “Mezar taşlarını Hasan koyun mu sandın?” dizesi boşuna mı söylenmiştir? Köroğlu’nun başına musallat olduğu “Bolu Beyi” en nihayetinde “mülki amir” değil midir? Çakırcalı’yla ilgili en önemli kaynaklardan biri, –onu çocukluğunda da görmüş olan- öğretmen Halil Dural’dır, onun dönem tanıklarından aktardıklarıyla kaleme aldığı notlar, Ege’de Eşkıyalar başlıklı araştırmasıyla tanıdığımız Sabri Yetkin’in gayretiyle Bize Derler Çakırca adıyla kitaplaştırılmıştır. Burada Dural, yöre insanının zeybeklerden, efelerden bahsederken “bıçağının hakkıyla kazanan kimse” tabirinin kullandığından bahseder.5 Göz ardı edilen husus budur. Türkülerin hikâyelerini anlatırken “zaptiye baskınları”, “kolluk güçleriyle müsademe” bahisleri geçtiği anda modern dönem algıları sıkça devreye giriyor, “kurt gibi kovalana kovalana kıyıcı olmuş adam” tasavvuru es geçiliyor, idrak edilemiyor.

Bu yazıyı okurken dahi “maffios” (mafya) tabirini zikretmem şaşırtıcı gelmiş olabilir. Bunun sebebi kavramların kulaktan dolma bir şekilde tek bir veçheden algılanması. “Mafya” denilince akla ya organize suç örgütü mensubu yahut beli silahlı herhangi biri geliyor. Türkiye’de Mafia’laşmanın Kökenleri (E Yayınları) adı altındaki 6 ciltlik çalışmasında Murat Çulcu, “mafya”nın kaba tabirle “yerel-örfi güç” anlamına geldiğini açıklamaktadır.6 Yani konak ve toprak sahibi, nüfuzlu biri de “maffios”tur, mahallesinin asayişini sağlamak üzere “durumdan vazife çıkaran kimse” de “maffios”tur. Hatta Çulcu, köşe yazıları ve röportajlarının derlenmesinden oluşturulan Mafia Üzerine Notlar adlı çalışmasında, belli okullardan mezun olmuş kimselerden oluşan ilkel dayanışma gruplaşmalarını dahi “demokratik rejim içinde mafios örgütlenme kokan bir çeşit ‘cosa nostralar’ olarak” tanımlar.7

1M. Çağatay Uluçay, Atçalı Kel Mehmed, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2013, s.14.
2Akdağ, a.g.e., s. 249, 278-281.
3Olgay Söyler, “Türk Destan Geleneği ve Anlatmalarında Köroğlu”, Atlas Tarih, Sayı 59, Ağustos 2019, s. 40-47.
4Detaylar için bkz. Sabri Yetkin, Ege’de Eşkıyalar, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1997.; Ercan Uyanık, “Çakırcalı Mehmet Efe Kronolojisi”, Ege Defterleri, Sayı 4, Kış 2004, s. 3-43.; Şule Sevinç Kişi, “Ege’nin Namlı Eşkıyası Çakırcalı Mehmet Efe”, İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı 6, 2017, s. 77-122.; Cihan Özgün, Gizem Tunç, Yasin Özdemir, “Bir Çatışmanın Denklemi: Çakırcalı Mehmet Efe’nin Başarısında Yatak ve Pusu Faktörü”, Tarih ve Günce, Sayı 8, Kış 2021, s. 57-84.
5Dural, a.g.e. (Sunuş, Sabri Yetkin), s. XV.
6Murat Çulcu, Her Sakaldan Bir Kıl-Türkiye’de Mafia’laşmanın Kökenleri-I, E Yayınları, İstanbul 2006, s. 29, 35, 38.
7Murat Çulcu, Mafia Üzerine Notlar, Kastaş Yayınları, İstanbul 1998, s. 25-74.