“Ahlak düzeni sağlam olmayan ve soyguncularıyla başa çıkamayan bir toplum, ruhunda artakalmış barbarlık duygusunun da baskısıyla soyguncularına karşı hayranlık duyar”

İsyan ve İtaat-VI: Kul bunalınca yahut makbul eşkıya
Fotoğraf: Ali Özçelik Arşivi

Mehmet Berk Yaltırık

Murat Çulcu, “mafya”yı Alman kriminolog ve sosyolog Henner Hess’in Mafia-Merkezi Otorite ve Yerel Karşı Güç (Mafia-Zentrale Herrschaft und lokale Gegenmacht, 1986) adlı çalışmasında dile getirdiği şekliyle “merkezi otoriteye karşı yerel güç odaklarının direnişi” (hukuki ve kriminal anlamda) olarak açıklamaktadır. “Çifte ahlak-çifte hukuk” (merkez ile yerel arasındaki çiftelik-düalite) çerçevesinde, merkezi otoritenin egemenliği altında olmakla birlikte gelenekten gelen örfi-yerel ahlak ve örfi hukukun belirlenmesi ve bu havza içerisinde kabul gören belirli alt kültürler “mafya” tanımı içerisindedir.

“Yerellik” ve “yerlilik” işin içine girince halk nezdinde “namus” etrafında yerel otoritelere ve hatta merkeze karşı “daha da yerel” otoritelerin tesis edilmesi kaçınılmaz oluyor. Bu yüzden filmlerde mafya mensuplarının “onur”, “şeref”, “sadakat” gibi belirli kavramları sahiplenmesi çok da alakasız değil; çünkü o silahın kendisine, topluma dönme ihtimali her zaman var; bu yüzden namus-şeref çerçevesinde belli davranış kodları belirleniyor. Sokaklardaki sahipsiz gençleri bile emri altında silahlı güçlere dönüştürebilmiş Ahiler kendi otoritelerini tesis ediyorlar, kendi yeminleri ve ritüelleri var1; Arnavutluk’un kuzeyinde silahın kültürlerinde önemli bir yere sahip olduğu kabileler “Lek Dukakin Kanunu”na ve “Besa”ya (Söz) riayet ediyorlar2; Sicilya’da mafya kendisini “cosa nostra” (bizim işimiz), bağlı olduğu teamülleri ise “omerta” (suskunluk) ile ifade ediyor3; İstanbul’un kabadayılarının 19’uncu yüzyıldan 20’nci yüzyıla uzanan4, günümüzde de hala bu anlamda dilde yaşayan “racon”5 (usül, yol, zagon, yordam) kavramı var; Batı Anadolu’da bir efenin, zeybeğin tutunabilmesi için belli teamüllere uyması bekleniyor6; ilk teşkilatlandırıldıkları yıllarda (1600’ler sonu 1700’ler başı) hamam külhanlarında grup halinde yaşayan külhanbeyi denilen kimsesiz çocuk ve gençlerin külhana kabul törenleri ve yemin içmeleri var7; yeniçeriler arasında da “ayakdaşlık” bağlamında “ocak”a, “orta”ya kabul edilmelerinden bahsediliyor8; İstanbul’da mahalle tulumbacıları arasında dahi belirli davranış kodları bulunuyor9; hülasa tüm bunların aralarında bir “kardeşliğin” tesis edilmesinin söz konusu olması akla gelen örneklerdendir. “The Godfather”ın “vaftiz babası” olması, Çulcu’nun roman tekniği açısından zayıf olduğunu kendisi belirtse de mafya mantığını başarıyla aktaran Fakılu-Baykuşlar Vadisi10 adlı 1997 tarihli romanında vurgulanan “kirvelik” bağı da bu bağlamda değerlendirilmelidir.

Toplum nezdinde, “daha da yerel otorite” olan “şakilerin” 21’inci yüzyılın modern devlet algısı ve yargısına rağmen “kahraman” motifi taşıma sebebi ise tarihin tozlu sayfalarında gizlidir.

Kemal Tahir’in toplumumuzdaki eşkıyalık motifine öteki taraftan baktığı “Rahmet Yolları Kesti” romanı, Andre Maurois’in İngiltere Tarihi adlı eserinden şu alıntıyla başlar: “Ahlak düzeni sağlam olmayan ve soyguncularıyla başa çıkamayan bir toplum, ruhunda artakalmış barbarlık duygusunun da baskısıyla soyguncularına karşı hayranlık duyar.” Bu tespitin işaret etmediği bir nokta vardır, eşkıyalar her ne kadar zaman zaman toplumu hedef alsa da, bazı toplumlar açısından çaresizlikten bu yola düşmüş talihsizlerdir, hatta çoğu zaman bunun da ötesinde toplumun sığınabileceği kahramanlar, destan şahsiyetleridirler. Eşkıya, kaçak yahut asi, kimi zaman halk nezdinde bir kendini müdafaa mecrasına, “tepki”ye dönüşürken bazı kültürlerde “etki” boyutu da vardır. Yani “eşkıya” salt haksızlıklara karşı alternatif bir mecra olduğu için destek görmez, o kültürde silahıyla hakkını arayan da olağan olarak karşılanır “efsaneleştirilmeden” önce. Bazı kültürler bunu terk etse de bazıları –çeşitli koşullar ve daha çok coğrafya nedeniyle- taşımaya devam eder.

1Detaylar içi bkz. Çulcu, Her Sakalda n…, s. 358-379
2Detaylı bilgi için bkz. Fatos Tarifa, “Or Time, Honor and Memory: Oral Law in Albania”, Oral Tradition, Cilt 1, Sayı 23, 2008, s. 3-14.; Mirjona Sadiku, “The Origins of the Kanun: Exploring the Development of the Albanian Customary Law”, Balkan Araştırma Enstitüsü Dergisi, Cilt 3, Sayı 2, Aralık 2014, s. 77-95.; Tanya Mangalakova, “The Kanun in Present-day Albania, Kosovo and Montenegro”, International Centre for Minority Studie and Intercultural Relations (IMIR), https://core.ac.uk/download/pdf/11870995.pdf, (Güncelleme Tarihi: 2004-Erişim Tarihi: 17.08.2021).; Arben Cara, Mimoza Margjeka, “Kanun of Leke Dukagjini Customary Law of Northern Albania”, European Scientific Journal, Cit 11, Sayı 28, 2015, s. 174-186.
3Detaylı bilgi için bkz. Murat Çulcu, Dünyamızı Saran Mafia, Cilt 2, Kastaş Yayınları, İstanbul 1992, s. 407-414.; Giovanni Falcone, Marcelle Padovani, Cosa Nostra-Bir Hukuk Adamının Mafia’yla Mücadelesi, Cep Kitapları, İstanbul 1993, s. 64-65.
4Bu dönemdeki kabadayıların davranış kodları için bkz. Roger A. Deal, Namus Cinayetleri, Sarhoş Kavgaları: II. Abdülhamid Döneminde Şiddet, çev. Zeynep Rona, Kitap Yayınevi, İstanbul 2017, s. 57-70.; Noemi Levy-Aksu, Osmanlı İstanbulu’nda Asayiş 1879-1909, çev. Serra Akyüz, İletişim Yayınları, İstanbul 2017, s. 335-362.
5Detaylı bilgi için bkz. Refi Cevad Ulunay, Sayılı Fırtınalar-Eski İstanbul Kabadayıları, Alfa Yayınları, İstanbul 2017, s. 25.; Frank Bovenkerk ve Yücel Yeşilgöz, Türkiye’nin Mafyası, çev. Nurten Aykanat-Haluk Tuna, İletişim Yayınları, İstanbul 2000, s. 112; Ergun Hiçyılmaz, Racon, Karakarga Yayınları, İstanbul 2016, s. 22-23.
6“İllegal cenahta saf tutmayı seçen köylülerin desteğinden mahrum kalan eşkıyalar, sığınacakları yerlerle birlikte dağdaki ömürlerinin de azaldığını bilirlerdi. Bu nedenden ötürü de, amacı çapul olmayan ve iş bilen çeteler, eylemlerinde oldukça dikkatli davranırlardı. Örneğin, eşkıya reislerinin pek çoğu, bir kadını dağa kaldırmaya çekinirler ve “namus düşmanı” olarak anılmak istemezler ancak aynı kadını ibret-i âlem olması için hiç çekinmeden memelerini kesmek suretiyle vahşice öldürebilirlerdi. İntikam ya da güç gösterisi kılıfıyla vahşiyane surette işlenen böylesi bir cinayet dönemin çürümüş bakış açısıyla anlaşılır olsa da “ahlaksız” olarak yaftalanmanın herhangi bir mazereti yoktu. Büyük eşkıya reislerinin, tüm hunharlıklarına rağmen zengin eşrafı tehdit ederek yaptırdıkları camiler, kurdurdukları yemekli şölenler ve aynı zamanda müfrezelerden kaçarken işlerini kolaylaştırması için inşa ettirdikleri köprüler de döktükleri kanın diyeti mukabilindeydi.” Özçelik, a.g.m., 35.
7Detaylı bilgi için bkz. Mehmet Demirtaş, “XVIII. Yüzyılda Osmanlıda Bir Zümrenin Alt-Kültür Grubuna Dönüşmesi: Külhanbeyleri,” Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 7, Sayı 1, 2006, s. 113-141.; Reşad Ekrem Koçu, Patrona Halil-Devlet Gücünü Zedelemiş Bir Serserinin Romanlaştırılmış Hayatı, Koçu Yayınları, İstanbul 1967, s. 54-63; Ergun Hiçyılmaz, Külhan, Karakarga Yayınları, İstanbul 2017, s. 117-128.
8Yeniçerilerin son devirlerindeki davranış kodları için bkz. Reşad Ekrem Koçu, Yeniçeriler, Doğan Kitap, İstanbul 2015, s. 315-327.
9Reşad Ekrem Koçu, İstanbul Tulumbacıları, Doğan Kitap, İstanbul 2016, s. 65-112.
10Murat Çulcu, Fakılu Baykuşlar Vadisi, Kastaş Yayınevi, İstanbul 1997.