Tüm ülkeler eninde sonunda gevşeyecek, kendi getirdikleri sınırlamalara, engellere ve yasaklara dur diyecek, çünkü vahşi kapitalist sistem, bir minicik virüsün yarattığı dev tahribatı, yoksul ölümleriyle kapatmayı deneyecek. Düzen çok zora düştü vaat ettiği sağlık sistemi, güvenlik, özgürlükler, türlü türlü seçenekler, hep yalan oldu.

İsyanlarda ruh halimiz, kalmadı mecalimiz

ALPER TURGUT

Artık vazgeçilmezlerimiz olan internet, cep telefonu filan hayatımızda yokken karanlıktan gelen devletin derinliğinde beslenen ve desteklenen mafya oluşumları yine vardı, dokunulmaz değillerdi belki, lakin içeride dahi ‘krallar’ gibi yaşarlar, yaşatılırlardı. Siyasi ve adli mahkûm da değildi sanki bunlar, özel mahkûmdular, yatmaya değil oturmaya gelmiş gibiydiler. Evet, siyasi tutuklu ve hükümlüler üzerindeki baskı hiç azalmıyor, sürekli sürgün ediliyor, tabutluklara atılıyor, ağır hasta hallerine (rapor da bir işe yaramıyordu çoğu zaman) rağmen dışarı salınmıyorlardı, ancak bu sistem dostu, düzen yanlısı pek meşhur kabadayı bozuntuları, resmen hapishanelerde kafalarına göre takılıyorlardı. İthal peynirlerle katık ettikleri pahalı şarapları yudumluyor, ahlak sınırlarını zorluyor, kimi koğuşlarına kokoreç makinesi aldırıyor, kimileri de viski stoklayıp şampanya patlatıyorlardı.

Hop bunları yazınca da ertesi gün gazetenin telefonu hiç sektirmeden çalıyor, haber konusu eleman, öyle rahat ve kendinden emin bir halde, cezaevi müdürünün odasından arıyor, beğğğnnnnnnnnn var yaaaa, kimüm büliyon muuuuu diye kulak tırmalıyor, uluorta tehdit ediyordu. Geri vites gelmeyecek, dik durmaktan da vazgeçmeyecektik elbet! Tamam arkadaş, dökül bakalım, pek sayın halkımız seni de duysun. Yani bunları tek tek yazacağım, ertesi gün okursun, hiç merak etme, kendine de dert etme. Böyle deyince de yahu biz yanlış anlaşılıyoruz, burada ayrı gayrı yok, aslında çok fena sürünüyoruz, harbiden mahvoluyoruz. Kader ağlarını örüyor, acılarım bak yine köpürüyor, ah ah ben de kurbanıyım bu lanet hayatın. İşte tam tekmil mağdur edebiyatı.
Dün ile bugün arasında elbette fark vardı. Güçlüyü görünce el pençe divan duran, fukarayı ezmeye çabalayan bu örgütlü şiddet mekanizmaları, sosyal medya ile birlikte fanları olan hayranlıkla anılan ünlülere dönüşmeye başladı. Ulan sanki adam, Robin Hood, zenginden alıp fakire veriyor, yok öyle bir dünya, iki kıtır atıyor diye yoksulun önüne, zalimleri temize çıkartmaya çalışıyorsunuz boşuna. Haliyle iktidar sahiplerinin, kirli işler, kara çevreler ile sıkıntısı yok ki onlar, gazetecileri içeride tutup malum isimleri salacaklar, elbette. Çünkü bu bir gözdağı aynı zamanda, anlayana.

Karantina günlerinde, 30 seneyi aşkın süredir tüttürdüğüm sigaradan da vazgeçtim. Bir iflah olmaz tiryakinin, biriciğim dediği dumanlı nesneden 15 gündür ayrı kalmasını, hani bana sorsalar, anlatılmaz yaşanır, böyle bir şey pek mümkün değil derdim. Yok be gardaş, öyle zor değilmiş mevzu, anlam yüklemişim haybeden, meretin mertebesini Kaf Dağı'na yükseltmişim, ister istemez. Oysa salt mesele, benim sigaradan sonra ne yapacağımı bilememem imiş. Hala bilmiyorum ötesini, ama rakı, sigara olmadan da içilebiliyormuş, bak bu güzel haber! Bunu niye anlatıyorsun diyeceksiniz, tek olmadığım için dostlar, benim gibi binler, on binler, hatta yüz binler, korona günlerinde son sigaralarını söndürdüler. Hem keseden hem sıhhatten yiyordu lanet, böylesi güzel bir netice hasıl olmuş, pişman da değiliz hani.

Geçen gün beş tane ücretsiz maskeye dair mesaj geldi epey sosyal devletimden, gittim eczaneden aldım. Dur şunu bir deneyeyim dedim, taktım maskeyi, çakmağı çaktım, püfffffff ettim, kımıldamadı bile alev. Demek ki, sağlam maske, yalan yok! Lakin bu beş maskeyle, onca karantina gününde ne edeceğiz, yaklaşık 40 gün geçti ilk vakadan bu yana, kaç gün daha evdeyiz o da meçhul, satın alalım yok olmaz, daha çok verin o vakit, hımmmm yetmez, eee bu ne biçim iş, anlayan beri gelsin!

Memleketin siyaseti de böyle ha, yaparız, ederiz, bakarız diye diye ömür tükenir, anlayış esnemez bile. İşsizlik artacak besbelli, milyonları ücretsiz izne çıkartacaklar akılları sıra, şimdiden yolunu yapıyorlar. Ancak kara kara da düşünüyorlar, çünkü üretim değil, tüketim olmuş zihniyetin tam manası. Bunu çevirmek, dönüştürmek, geliştirmek mümkün mü? Değil! Çünkü insanlığın test edildiği, tüm dünyanın gerçekten sersemlediği şu süreçte, yerel ve gündelik politikalar ile hareket etmenin, çözüm getirmeyeceği o denli belli ki, bunun lamı cimi yok!

Tüm ülkeler eninde sonunda gevşeyecek, kendi getirdikleri sınırlamalara, engellere ve yasaklara dur diyecek, çünkü vahşi kapitalist sistem, bir minicik virüsün yarattığı dev tahribatı, yoksul ölümleriyle kapatmayı deneyecek. Düzen, çok zora düştü, vaat ettiği sağlık sistemi, güvenlik, özgürlükler, türlü türlü seçenekler, hep yalan oldu. Lakin insanlarda gelişmesi muhtemel fobi meselesini nasıl çözecekler, işte bu nokta, tamamen muamma. Artık tatile nasıl çıkacağım abi diye sordu biri, benimle değil dedim, şakanın sırası mı dedi, ne bileyim birader, evden nasıl çıkacağız ben hâlâ oradayım diye söylendim. Hadi Ege’ye, Akdeniz’e aktık diyelim, yurtdışına nasıl çıkacağız, vize olayı ne olacak, insan insandan çekinmeye devam mı edecek, dolaşıma ara mı verilecek, kontrollü mü olacak bundan sonra her şey, hep birlikte göreceğiz. Birbirimize yeniden güveneceğiz, endişelerimizi yok edeceğiz filan, harbiden alengirli, harbiden acayip işler ha!

Şimdi evde herkes kekini, böreğini, ekmeğini yapar oldu ya, aptal maske zaten sürekli düşmeye meyilli, bir yandan onu kontrol edip diğer yandan markette aman şu tip iyice yaklaştı, bu köşeye sığınırsam temas etmeden geçer belki, keşke daha boş bir markete mi gitseydim derken elimdeki listeye de bakıyorum ve dükkânda görevli arkadaşa, maya lazım nerede bulurum diye soruyorum. Kuru mu yaş mı diyor çocuk, ne farkı var ki diyorum, aslında o da bilmiyor, tamam diyorum, ikisini de alalım o vakit. Yok diyor, nasıl yani diyorum, ikisi de kalmadı diyor, ne demeye farkını anlatıyorsun ki bana olmayan şeyin diyorum. Hiç oralı bile değil, herkes hücum etti mayalara diye söyleniyor, ben şansımı başka marketlerde deneyeceğim diyorum ve beşinci dükkânda son kalan mayanın üstüne tereddüt bile etmeden atlıyorum. Zafer kazanmış komutan gibi, hunharca bir mutluluk hali. Biz ne ara bu hale geldik ya, kendimden soğudum, yeminle. Neyse market serüvenim bittiğine göre eve dönüyorum ben, hepimize güzel pazarlar!