İtalya’da sağ partiler bir süredir zaten Avrupa elitlerine, kemer sıkma politikalarına ve kaybedilen refaha karşı “popüler” kabul edilen retorikler ile siyaset yapmaktaydılar. Bu durum yeni değil denilebilir. Lakin yeni olan şey koronavirüse bağlı gözüken makro sosyo-ekonomik değişikliklerin var olan mağdurlara etkisi, yarattığı milyonlarca yeni mağdur ya da rahatı bozulan orta sınıflar

İtalya “3’üncü aşamaya” olaylı başladı

Barış YÜKSEL / Bologna

İtalya, mart ayı başında başlattığı karantina sürecinden, tartışmalarla dolu “3. Aşamaya” geçti. Her ne kadar bölgeler arası yolculuk yasağından birçok ekonomik faaliyetin başlaması gibi konularda yasaklar kalkmış olsa da mekanlardaki harekat tarzlarından toplu taşımadaki sınırlara birçok salgın önlemi uzun bir süre daha devam edecek gibi duruyor.

Örneğin, sosyal hayatın işleyişine dair rahatlamaya bağlı durum geçtiğimiz günlerde oldukça tartışmalı bir hal aldı. Özellikle şehirlerde fazla olan hareketlilik sonrası hükümetten sosyal mesafeyi ayarlamaya yardımcı olması amacıyla 60 bin kişilik bir gönüllüler ordusu yaratılacağı açıklaması tartışmalara yol açtı. Gönüllülerin yetkilerinden, kontrol toplumuna kadar geniş bir bağlamda tartışmalar döndü.

SAĞ PARTİLERİN PROTESTOSU VE UNUTULMUŞ İNSANLAR RETORİĞİ

2 Haziran’da, ülkede krallıktan cumhuriyete dönüşün kutlandığı ulusal günde ise Roma ve Milano şehirlerinde farklı sağ muhalefet parti liderlerinin ve neo-faşist grupların toplantısına şahit olduk.

Salvini, “biz buraya geçtiğimiz aylarda unutulmuş ve ayrımcılığa uğramış olanlar için geldik. Özel sektörde çalışanlara, kendi işi olanlara ve güvencesiz çalışanlara karşı bir tutum var, hiçbir İtalyan çalışan unutulmamalıdır ” diyerek halkı temsil retoriğine başvururken, halk sağlığını tehlikeye atmaktan ötürü eleştirildiler.

İtalya’da şu anki verilerle iyimser tabloda bile yarım milyon kişinin işsiz kalmasının bekleniyor ve durumun salgın öncesi haline dönmesinin 2023’te gerçekleşeceği de konuşulanlar arasında. Lakin bu tabloda ikinci bir dalga ya da küresel gelişmelerin göz önüne alınmadığı da konuşulanlar arasında.

İşverenler Sendikası’na göre ise işsizlik rakamları 700 bin ile 1 milyon kişi arasında olabilir. Sendikanın başkanı Bonomi “Kaynakların sınırsız olduğunu düşünmemeliyiz, çünkü değil... Acil durum kapsamında desteği bir süre daha sürdürebiliriz lakin sonrası her şeyin normale döneceğini düşünmek zor hele ki ekonomi için... Hükümeti ayrı tutarak, politik bir sınıf görüyorum ki acil duruma odaklanmış, lakin nereye gideceğimiz konusunda sıfır vizyon ve sıfır stratejiye sahipler... Büyüme saplantımız olmalı...” diyerek ülkedeki işverenin gözünden, temsil ettiği grubunun çıkarları ve görüşleri bağlamında durumu anlatmış ve beklentileri açıkça ifade etmiş oldu.

Ülkenin tarım federasyonu Coldiretti’nin analizine göre ise İtalya’da ilk vakanın kabulü olan 21 Şubat’tan bu yana ülkedeki fakir nüfusu 1 milyondan fazla arttı ve daha da artması bekleniyor.

Lakin şu an için 1 milyon olup daha da artması beklenen fakir nüfusun ya da işini kaybeden yüzbinlerce kişinin işverenler sendikası gibi tek bir temsilcisi de yok. Bu sebeple tabandaki mağduriyetin sebepleri benzer olsa da beklentileri ve özlemlerinin farklı olması kaçınılmaz.

YENİ EŞİTSİZLİKLER VE HESAP VERMEK İSTEMEYEN SİYASETÇİLER

Koronavirüs sürecinde İngiltere’de önce sürü bağışıklığı hükümet tarafından konuşulmuş sonrasında vazgeçilmiş ve karantinaya girilmişti. Lakin, bu süreçte binlerce yaşlı bireyin bakım evlerinde hükümet politikaları yüzünden hayatını kaybettiği ortaya çıkmıştı.

Ülkedeki karantinanın mimarlarından olan Johnson'ın danışmanı Dominic Cummings karantinayı birden fazla kez ihmal etmiş. Üzerine, hesap sorulduğunda yalan beyanda bulunmuş, Muhafazakar partiden üyelerin de desteklediği hesap verme sürecinde istifa etmeyi reddetmiş ve ülkenin başbakanı danışmanını destekleyerek görevde kalacağını söylemişti.

Brezilya’da Bolsonaro virüsün varlığını inkara kadar gitmişti. Bu süreçte sağlık bakanı istifa etti. Şu an ölüm sayısında ve vaka sayısında ülkenin durumu ortada.

Birleşik Devletler’de benzer süreçlerden geçmiş ve şuan vaka ve ölümler konusunda çok kötü durumda. Örneğin, New York valisi Cuomo’nun Trump’a rağmen durumu iyi yönettiği konuşulmuş olsa da onun döneminde sağlıkta büyük kemer sıkma politikaları uygulandığı da gelen eleştiriler arasındaydı. Ülkede, işsizliğin ulaştığı durumun ülkede büyük buhran diye anılan 1929 krizinden beri eşi benzeri görülmedi. Ülkede halen FED’in gerçekleştirdiği trilyon dolarlık alımlarına karşılık Amerikan vatandaşlarına 10 haftalık bir süreç için dağıttığı 1200 dolar olay olmuştu. Bunun var olan gelir eşitsizliğinin şiddetini arttırıp arttırmadığı üzerine tartışmalar dönerken George Floyd adlı siyahın polis tarafından öldürüldüğü video ile ülkede yüzlerce şehre yayılan protestolar başladı. Trump’ın ülkedeki siyahiler için en çok çalışan başkan olduğuna dair açıklamaları da durumun trajedisini inkar edilemez bir hale getiriyor.

İTALYA’DA SAĞ ZATEN POPÜLİST SÖYLEMİ YETERLİ Mİ?

Kısaca bahsetmeye çalıştığım bu uluslararası bağlamda, İtalya’da da istisna olmayan özellikle sağ liderlerin kullandığı halkı temsil retoriği ve paralelinde istenmeyen olaylarda sorumluluğun kimde olduğu sorunsalının, bu liderlerin “popülist” olup olmadığı kısır döngüsünden kurtarılarak ele alınmasının gerektiği düşüncesindeyim.

Sağdaki muhalefet liderleri Salvini ve Meloni’ye ek olarak neo-faşist gruplar öncülüğünde bir protesto gerçekleştirildi. Bu gerçekleştirilen protestolarda halk sağlığı tehlikeye atılıp daha fazla maddi ve manevi zarara sebep verebilecek olaylar zinciri gerçekleştirilmiş olabilir. Bu durumun halk sağlığına etkisini ilerleyen günlerde göreceğiz. Bu protestonun halk sağlığı boyutu ülkedeki sorunun bir parçası lakin üstüne basarak söylemekte fayda görüyorum, tamamı değil. Milyonların hayatı bu krizle birlikte değişti. İnsanlar işini kaybetti, kaybediyor ve daha da kaybedeceği konuşuluyor. Burada zaten süregelen bir pratiğin artık iyice ayyuka çıktığını görüyoruz.

Politikacılar ve liderler, son örneklerini kısmi olarak kendi sosyo-ekonomik bağlamlarında liberal Avrupa ülkelerinde gördüğümüz alınan (politik) kararlardaki hesap verme ilkesinden giderek kaçınıp, halkı bir takım düşmanlara- elitlere, kötü ekonomiye ya da isyana- karşı “gerçek” anlamda her koşulda temsil ettiği iddiasıyla meydanlara ya ekranlara koşuyor.

İtalya’da sağ partiler bir süredir zaten Avrupa elitlerine, kemer sıkma politikalarına ve kaybedilen refaha karşı “popüler” kabul edilen retorikler ile siyaset yapmaktaydılar. Bu durum yeni değil denilebilir. Lakin yeni olan şey koronavirüse bağlı gözüken makro sosyo-ekonomik değişikliklerin var olan mağdurlara etkisi, yarattığı milyonlarca yeni mağdur ya da rahatı bozulan orta sınıflar. İtalya, koronavirüs gerekçesiyle ertelenen Lombardiya ve Veneto gibi bölgelerin seçim tarihlerini hararetle tartışıyor. Bize ülkedeki siyasi iklimin nereye evrileceğinin ilk açık işaretçileri bu seçimler olacak. Eğer öncesinde planlarda olmayan şeyler ortaya çıkmazsa...