İtalya’da koronavirüse bağlı OHAL, radikal sonuçlar doğurabilir

BARIŞ YÜKSEL / BOLOGNA

İtalya’daki COVID-19 olarak adlandırılan koronavirüse bağlı devam eden kriz, etkilerini birçok alanda ihmal ve inkâr edilemez ölçüde gösteriyor. Lombardiya bölgesinin karantina altına alınmasıyla başlayan süreç, etkilerini ekonomik, sosyal ve politik anlamda gösteriyor. Hastalığın ilk evresinde, merkez hükümetle bölgesel hükümetler arasında yaşanan yetki gaspı, daha önceden atılabilecek radikal koruyucu önlemleri politik anlamda tartışılabilir bir hale getirmişti. Sonrasında ise karantina gibi görece radikal uygulamaları yavaşlatmıştı. Sürecin sonunda, Milano şehrini de içeren Lombardiya bölgesi, sahip olduğu sağlık tesisleri anlamında Avrupa’da kıskanılan bir durumdayken, çökmenin eşiğine gelmiş İtalyan hükümetinden ve diğer aktörlerden duruma dair yardım istemişti. İtalya’nın tıbbi ve ekonomik anlamda, Avrupa’dan destek beklediği bir anda Avrupa Merkez Bankası başkanı Christine Lagarde’nin “bankanın görevleri arasında virüsün yayılmasını engellemek yok” demeci ve Çin’in bu esnada yardım göndermesi, politik ve sosyal hayatta, kelimenin tam anlamıyla bir kıyamet kopardı. Bir anlamda, İtalya travmatik bir sürece girdi.

LOMBARDİYA KRİZİNDEN OLAĞANÜSTÜ HAL DURUMUNA GİDEN SÜREÇ

Kriz başlangıçta Milano ve Venedik gibi ulusal ve uluslararası öneme sahip şehirlere de sahip olan, Lombardiya ve Veneto bölgelerinden ülkeye yayılmaya başladı. Üzerine bu kuzey bölgelerinin, İtalyan ekonomisinin dinamoları olması nedeniyle, var olan krizle mücadelede sosyal ve ekonomik karar almayı zorlaştırmış, hayatın bu bölgelerde tamamen durdurulup durdurulmaması tartışma konusu olmuştu.

Bu aşamada var olan dinamikleri anlamak adına İtalyan politik arenasına dair küçük bir hatırlatma yapmakta fayda görüyorum. Avrupa’daki faşist dönem sonrası, güçlerin merkezi otoritelerden alınıp denge unsuru oluşturacak bölgesel hükümetlere yahut yerel yönetimlere dağıtılması konusu, İtalya bağlamında da farklı değildi. İtalya’da buna ek olarak, kapitalist ekonomi içerisinde 80’lerden sonra, merkezi devletin denge unsuru olmaktan çıkıp, bölgesel eşitsizlikleri sübvanse edemez hale gelmesi, ülkedeki kuzey-güney sorununun katlanarak artmasına sebep oldu. 2000’lerden itibaren, toplumsal algıda bölgesel hükümetlerin yapmadığını merkezi hükümet yapar algısı, fikri günlük hayatın bir parçası haline geldi.

Lombardiya bölgesindeki kriz de tam olarak bu şekilde başladı denebilir. Çin’den gelen bir vatandaşın karantinaya, merkezi hükümetin kararlarına rağmen alınmaması sonrasında Milano yakınlarındaki birçok küçük ilçe toptan karantina altına alınmak zorunda kalmıştı. Veneto bölgesinde de yayılmaya başlayan hastalık, muhalefetle hükümeti karşı karşıya getirdi denebilir.

Eş zamanlı olarak yetki gaspı ve ekonomik yardım çerçevelerinde ilerleyen tartışmayı, geçtiğimiz yaz aylarında hükümet ortağı olup sonrasında kendi istediği güvenoyu oylamasıyla hükümet ortaklığından muhalefete düşen Salvini liderliğindeki Lig Partisi’nin krizin çıktığı bölgeleri yönetiyor olması ateşledi.

Salvini, krizin bu aşamasında mültecilerin İtalya’ya yanaşmasının yanlışlığından Cumhurbaşkanından yeni bir hükümet kurulmasını istemesine; Başbakan Conte’yi istifaya davetten Lombardiya ve Veneto bölgelerine AB’ye rağmen 20 milyar avroya varan yardım istemesine kadar birçok politik görünürlüğü olan hamle yaptı. Salvini bu konuda yalnız değildi. Örneğin, her ne kadar sonradan özür dilemiş olsa da Veneto bölgesi başkanı Luca Zaia “Çinliler canlı fare yiyor, yoksa biz Venetolu’lar ve İtalyanların temizlik standartları gelişkin” demişti. Burada genel olarak “ötekiyi” suçlama ve AB’ye rağmen ulusal egemenlik retoriklerini kullanma örneklerini gördük diyebiliriz. Bu başta Salvini olmak üzere, İtalyan sağının çok fazla başvurduğu bir yöntem.

Yukarıda ifade ettiğimi tekrarlamakta fayda görüyorum. Çin hastalıkla mücadeledeki uzmanlığını, doktorlarını ve malzeme desteğini, İtalya ile paylaşan ilk ülke durumunda. Nitekim sosyal medyadaki birçok paylaşım ve medyadaki pek çok haber de Çin’e yönelik algının, en azından şu anda, oldukça pozitif yönde olduğunu gösteriyor. Eski başbakan, şuan ki dışişleri bakanı Luigi Di Maio’da en üst seviyede Çin’e sosyal medya üzerinden teşekkür etti.

MİLANO VE DİĞER ŞEHİRLER KRİZE KARŞI HAYATTA AŞAMASI

İlk baştaki panik ve politik kriz aşaması biraz yatışıp, yeni vakalar çok fazla artmayınca, farklı iletişim araçlarında hayatın normale dönmesi gerektiği, ekonominin zarar gördüğü gibi konular sıklıkla konuşulur oldu. İnsanlar tekrar sokaklara çıktı ve hayatlarına kaldıkları yerden devam etmeye başladı. Bu süreçte, virüse bağlı vefat eden kişilerin yaşlarının 70-80 yaş grubunda birikiyor olması da psikolojik algıda etkili oldu. Bu dönemin çeşitli festivallerin hemen arkası olması ve havaların ısınması da insanların “normal” hayatlarına dönme isteklerini arttırdı diyebiliriz.

BÖLGESEL KARANTİNA VE ÜLKEDE OLAĞANÜSTÜ HAL DURUMU

Her ne kadar insanlar hayatlarına devam etmek istemiş olsa da gün ve gün rakamlar artmaya devam etti. Başta Lombardiya bölgesi olmak üzere kuzeydeki gelişmiş sağlık tesisleri aşırı sayıdaki hastadan ötürü çökmenin eşiğine gelince, krizin büyüklüğü şüphe götürmez hale geldi.

Bu aşamada hükümet, İtalya için 2. Dünya Savaşı’ndan beri görülmemiş kararlar alıp Lombardiya bölgesini ve kuzeydeki birçok önemli şehri karantina altına aldı. Birkaç gün içerisinde de bütün ülke için geçerli hale getirildi.

Bu bağlamda dikkat çekici olan durum, Lombardiya bölgesinin başkanının önlemlerin daha da arttırılması gerektiğini hükümete iletmesi. Bu durum aslında olayın ciddiyetini gösteriyor.

İTALYA, KÜRESEL KRİZ VE GELECEK GÜNLERDE OLABİLECEKLER

Bu yaşanan süreçte, İtalya durumun ciddiyetini kavradı. Buna hayatını kaybeden vatandaşların sayısı, zaman içerisinde oluşan kamuoyu ve hükümetin aldığı kararların olağanüstülüğü büyük ölçüde etki etti.

Koronavirüsün piyasalara olumsuz etkisinin rekor seviyeye ulaşması esnasında, Başbakan Conte 35 milyar avroya ulaşan destek paketini açıklamıştı. Dün Lagarde’nin açıklamaları tartışma yaratmış, Başbakan Conte ve Cumhurbaşkanı Mattarella AB’nin İtalya’ya destek olması gerektiğini sertçe ifade etmişti. Bunun üzerine, Avrupa Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen, “İtalya’ya ne gerekirse vereceğiz” diyerek artan tansiyonu rahatlamaya yönelik bir açıklama yaptı.

İtalya’da şu an durum ciddiyetini koruyor. Alınan önlemlerin hastalığın gidişatına etkisi zaman içerisinde görülecek. İnsanlar sosyal medya üzerinden haberleşip akşam saatlerinde pencerelere çıkıp şarkı söylemek ve sosyalleşmek gibi birtakım aktivitelerle hayata devam ediyor.

Hastalığın, İtalya’da ekonomik ve sosyal dönüşümlere yol açacağına kesin gözüyle bakılıyor. Burada bahsettiğim ve yazının bütünselliği çerçevesinde dışarıda bıraktığım birçok olayın bunda etkisi var. Buna ek olarak, yerel yönetimlerden hükümetin kararlarına, AB ile ilişkilerden Çin’e dair yaklaşımlara, politik arenada da çok fazla etkisinin olabileceğini de şimdiden göz önünde bulundurmakta fayda var. İtalyan Marksist düşünür ve komünist siyasetçi Antonio Gramsci “Kriz tam olarak eskinin ölmesi ve yeninin doğamamasına dayanmakta. Bu fetret devrinde çok çeşitli marazi semptomlar ortaya çıkar” diyor ünlü Hapishane Defterleri’nde. Bekleyip göreceğiz.