Bu hafta, Cenova Üniversitesinde Sosyoloji profesörü dostum Salvatore Palidda’nın

Bu hafta, Cenova Üniversitesinde Sosyoloji profesörü dostum Salvatore Palidda’nın Berlusconi’nin yuhalanarak görevi bırakmasının ardından yazdıklarını sizlerle paylaşmak istedim…

Sevgili Defne,

Yirmi yıllık Berlusconi döneminin ardında bıraktığı enkaz, yirmi yıllık faşist dönem kadar korkunç ve yıkıcı. İşin acı tarafı, enkazın boyutunu ve ayrıntılarını aslında kimse tam olarak kavrayamıyor. Belusconizm gökten inmedi. İtalyan halkının büyük bir bölümünü sinsice cezbetmesinin en büyük nedeni, bu neoliberalizm şampiyonunun önünü, kısa bir süre için bile kesecek muhalefet olmamasıydı. Yirmi yıl boyunca ancak kısa iktidar boşluklarını dolduran merkez sol hükümetler bile, eşitlikçi ve sosyal politikanın temellerini savunmak bir yana, Avrupa’nın en iğrenç, en kokuşmuş ve en şiddetli sağının giderek güç kazanmasına neden oldu. Daha da ileri gidersek, bırak muhalefet etmeyi, kendini muhalif tanımlayanlar arasında bile neoliberal sağın eğilimlerini paylaşanların olmasıydı (Amato, D’Alema, Violante gibi…).

Peki İtalya’nın tam anlamıyla “temizlenmesi” sağlanabilir mi? Maalesef bu konuda karamsarım. Zira gelecek hükümetlerin mevcut liberal eğilimi tersine çeviremeyeceğini biliyorum. Ne sol, ne bugün göklere çıkartılan Devlet Başkanı mevcut finansal, dış ve askeri politikaları veya eğitimde sözde “reformu” elden bırakmayacak. Ülkenin en güçsüzlerinin faturayı ödeyeceğini birçokları biliyor, yazıyor, tartışıyor. Ancak öfkelilerin seferberliği ve gösterileri yetmeyecek, çünkü son otuz yılda ortanın solundan sağa kadar, iktidar dengesi öylesine tepetaklak oldu ki, belki de insanlık tarihinin en acımasız dengesizliği meydana çıktı. Evet, özünde totaliter rejimler eninde sonunda başaşağı edilebiliyor. Ancak bugünün liberalizmi bir tek totalitarizmden değil, çoğu görünmez, sanal, anonim, değişken, ele avuca sığmayan birçok totalitarizmden besleniyor. Bu yüzden kesin olan tek şey, iktidarı ellinde tutanların bıraktığı borçları, gereksiz savaşların ve anlamsız “büyük projelerin” faturasını “güçsüzlerin” ödemeye mahkum olacağıdır.

Bu karanlık tablo içerisinde bir tek ümit ışığı görüyorum: evrensel demokrasi temeline dayalı, sıfırdan ve tabandan yukarıya yeni bir toplumsal ve siyasi örgütlenmenin inşa edilmesi. Başka bir deyişle, Hamburg, Milano veya Cagliari’de birkaç aydır denenmekte olan yerel ve özellikle kentsel bir yönetimin yerine konması için, kitlesel halk seferberliği işe yarayacaktır. Ancak adil ve dayanışmacı bir toplum modeli elde etmek için, sözde “yönetişim” (governance) söylemlerinin liberal mantığının kökünden sökülmesi gerekir. Bu mantık, katılımcı demokrasiyi ve yurttaşların gereksinimlerini göz ardı ederek, zararlı mali işlemler aracılığıyla yerel yönetimlerin kaynaklarını ödenmesi güç borçlara çevirmiştir. Makam arabaları, gereksiz kapalı devre izleme sistemlerine tonlarca para harcamak yerine, toplu taşımayı erişilebilir kılmak, su ve gaz yönetimini iyileştirmek, konut hakkını herkese ulaştırmak, merkez dışı yerleşimlerin özyönetimini sağlamak gerekir. Kayıt dışı ekonomiyle mücadele, “megaprojelerin” ve yeni alış-veriş merkezlerinin yasaklanması şart.

En önemlisi, İtalya’da olduğu gibi tüm dünyada, Berlusconizm ve liberalizmin en sevimsiz mirasını, yani tüketimi arttırmak için ekonomik gelişmeyi büyütmek gerektiği savını yok etmek gerek! Büyüme hızının dizginlenmesi, adil ve dayanışmacı bir toplum yaratabilir. Bu sayede her kesimin yaşam ve çalışma kalitesini arttıracak şartlar elde edilecektir. Kendi çocuklarının sırtından kısa yoldan kar peşinde koşanların hoşuna gitmese de, gençliğin geleceğini kurtarma şansına erişmesinin tek çaresi bu yolu izlemektir.

Sevgiyle kal,

Salvatore