İtalya’da, krizin ikinci aşamasına geçiş süreci devam ederken, hükümetle sağ yönetimlerdeki bölgeler arasında yaşanan “egemenlik” savaşları da devam ediyor

İtalya , neyin ikinci aşamasına geçiyor?

BarışYüksel / Bologna

İtalya’da, krizin ikinci aşamasına geçilirken Başbakan Conte, diğer Avrupa liderleri gibi karantina sürecinin yönetilmesine dair anketlerde görev onayını arttırmış görünüyor. Hükümet ortağı merkez sol partisi Demokratik Parti'nin oylarında da artış var.

Ayrıca sağ koalisyonun küçük ortağı İtalya’nın Kardeşleri Partisi'nin ve lideri GorgiaMeloni’nin de oylarını artırması üçlü sağ koalisyonda en fazla oya sahip olan Salvini’nin ve partisinin oylarında dikkate değer bir azalmaya sebep oldu. Süreç Salvini ve partisinin parlamentoyu işgaline kadar uzadı.

Salvini ve partisinin milletvekilleri kısa bir süreliğine parlamentoyu işgalettiler. Gerekçeleri parlamentonun görünürlüğünü yeniden geri getirmekti. Lakin sağın liderleri arasında kışın gerçekleşen ve koronavirüs sürecinde iyice belirginleşen fikir ayrılıkları bir kez daha burada da kendisini gösterdi. Sağın son aylarda popülaritesi artan lideri Giorgia Meloni bu durumu şöyle ifade etti:

“Farklı yorumculara göre, Salvini’nin protestosu Conte’den daha çok beni durdurmaya yol açacaktı. Günlerdir bir sağ partisinin hareketleri var olan birlikteliğimizi bölmeye yönelik. Ne edip ne yapıp nasıl bizi böleceklerini şaşırdılar” dedi.

BÖLGESEL HÜKÜMETLERLE 'EGEMENLİK' SAVAŞLARINDA İKİNCİ AŞAMA

Conte hükümeti, 4 Mayıs’tan itibaren ikinci aşamaya geçileceğini ilan etse de rakamların yeniden yükselebileceği endişesiyle bu geçişi de aşamalı olarak planlamıştı. Bu plana göre her ne kadar birçok iş yeniden 4 Mayıs’ta başlasa da örneğin kuaför ve berberlerin açılmasının planları Haziran ayına kadar ertelenebilecek.

Şu ana kadar, Demokrat Partiye bağlı bölgesel hükümetler, kendi partilerinin de küçük ortağı olduğu; hükümet kararlarıyla uyumlu çalışacağını gösterdi. Hükümetten genel davranış kurallarının hazırlanması gibi birtakım yönergeleri beklediklerini ifade ettiler. Ayrıca, Demokratik Parti sekreteri ve Roma’yı da içinealan Lazio bölgesel hükümet başkanı Zingaretti “virüsü yenmek ve İtalya’dan başlayarak Avrupa’yayılacak Rönenans’ı konuşmak ilgim alanında, geri kalan konuşmalar vizyonsuz atışmalardan ibarettir” diyerek partisinin rengini belli etmiş oldu.

Lakin, diğer partilerin açıklamaları ve uygulamaları, karantina süreci başladığında da hükümetle sağ yönetimlerdeki bölgeler arasında yaşanan “egemenlik” savaşlarının ikinci aşamada da devam edeceğini gösteriyor.

Napoli’yi de içine alan Calabria bölgesinde, sağın orta kadayıolarak geçtiğimiz Ocak ayında göreve gelen Jole Santelli, 30 Nisan’dan itibaren restaurantların, kafelerin ve unlu mamül satan mekanların açılmasına izin verip, hükümetin 4 Mayıs kararını çiğnemiş oldu. Bölgenin “tehlikeli bir bölge” olduğunu söyleyen bölgesel hükümetin başkanı Santelli, buradaki aktivitelerinin illegal ekonomiye dönüşmemesi için çalışacağını söylerek, mafyaya rağmen bu kararın alındığına ima ederek kararın meşru olduğuna lafı getirdi. Santelli, "Hükümet bizim bölgemizde yer almayan büyük fabrikaları açma kararı verdi. Bölgemizin ekonomis ibaşka hizmetlere dayalı ve korunmaları gerekir" dedi.

Bölgelerarası koordinasyondan da sorumlu bakan Francesco Boccia, “Santelli bu mevzuların konuşulması için bir araya geldiğimiz son iki video konferansa katılmadı. Calabria bölgesinin nüfusu, Trentino Aldo Adige (bölgesi)’nin iki katıolmasına rağmen, Santelli'nin yaptırdığı tampon test sayısı, Trentino’nun yarısı kadar. Böylesi bir zamanda kimse çalışanların ya da müşterilerin hayatını tehlikeye atacak bir kararı veremez. Herhangi bir hasta sayısında artış kabule dilemez. Kendisi bu yaptığının yasal olmadığınıbiliyor, karara itirazımızı gerçekleştirdik” dedi.

Bir başka sağ yönetimde olan ve içinde Venedik şehrini de barından Veneto bölgesi başkanı Luca Zaia ise bölgedeki turizm alanlarında birçok işin çoktan kaybedilmiş olduğu gerekçesini de ifade ederek bütün faaliyetlerin 4 Mayıs’tan başlatılması kararını verdi.”Bunun genel hükümet kararlarıyla çatışmadığını, herhangi bir yasal sürecin de taraflara faydası olmayacağının altını çizip uygulamaların engellenmemesi gerektiğini” ifade etti.

AVRUPA BİRLİĞİ İÇİNDE 'EGEMENLİK' SAVAŞLARINA DOĞRU: POPÜLİSTLER HER YERDE KAZANACAK MI? KİM BU POPÜLİSTLER?

Karantina süreci başladığındaki başka bir yazımda da bahsettiğim bu “egemenlik” savaşları, iki aylık süreçte İtalya’da hükümetle bölgesel hükümetlerin meselesi olmaktan çıkıp AvrupaBirliği’nin geleceğine yönelik bir vaziyet aldı. “Egemenlik” savaşları olarak bahsettiğim sürecin kritikliği ise, Fransa başbakanı Macron’un geçtiğimiz günlerde koronavirüsün özellikle güneydeki Avrupa ülkelerine ekonomik yükünün Avrupa olarak dayanışmayla halledilmez ise “size söylüyorum popülistler kazanacaktır, bugün yarın ya da ertesi gün, İtalya’da, İspanya’da, muhtemelen Fransa’daya da başka bir yerde” sözlerinde yatıyor.

Her ne kadar hala birçok çevreleri çin 5 Yıldız Hareketi popülist bir parti olarak görülse de, Macron’un kısa vadede popülist söylemler atfıyla, Avrupa karşıtı duruşu en fazla dile getiren Salvini’yi işaret ettiği kabuledilebilir. Lakin buradaki Macron’un müphem popülist tabiri bir parti ya da aktörden çok, son anketlere de yansıyan AvrupaBirliği'ne karşı inancın kaybolması olarak görmekte fayda olacağını düşünüyorum.

Macron bu sözleri, iki aylık karantina sürecinde Avrupa Merkez Bankası başkanı Christine Lagarde’nin, merkez bankasının görevleri arasında salgına destek yok sözleri ile başlayan, AvrupaKomisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in İtalyan halkından “sürecin başında size yeteri kadar destek olamadık” diyerek tam sayfa gazetei lanı vermesiyle sakinleyen ve Avro bölgesi için ortak Korona bond düzenlemesi görüşmelerinin Finlandiya, Hollanda ve Almanya’nın gönülsüzlüğü yüzünden tıkanmaya girmesi sonrası söylemişti.

Sonuç olarak korona bond düzenlemesi geçmedi lakin Avrupa Merkez Bankası birçok yenidüzenlemeyle İtalya başta olmak üzere piyasalara destek olmaya çalıştı denebilir. Avrupa Merkez Bankası’nın aldığı önlemlerin hacmi artmış olsa da, Yunanistan ekonomik krizindeki benzer uygulamaları da barındırdığıiçin, İtalya başta olmak üzere, İspanya, Yunanistan gibie konomisi zaten kendi standartları için zor durumda olan ülkeleri uzun vadede artan kemer sıkma politikalarıyla daha da zora sokması kaçınılmaz olacak.

PAPA'NIN 1 MAYIS KONUŞMASI, 'KAÇAK' TARIM İŞÇİLERİ VE İTALYA YAKIN GELECEK

Türkiye’deki gündeme paralel denebilecek birolay İtalya’da gerçekleşti. Geçtiğimiz günlerde Roma’daki transeksüel seks işçilerine- koranavirüse bağlı- Papalık yardım fonundan karşılıksız ve koşulsuz olmak üzere yardımda bulunuldu. Buradaki tekil eylemin toplumsal algıya etkileri elbette kısıtlı olacaktır diyenler olabilir lakin böylesi bir kriz anında, ilgili kurumlar tarafından hedef gösterilmediler.

Kriz anında topluma suçlu pozisyonunda hedef olarak gösterilmek yerine bizzat Papalık yardım fonundan faydalanabildiler. Buna ek olarak, bütün bu olanlar ana medyada da yer bulabildi.

Papa Francesco, 1 Mayıs’taki konuşmasında da “bugün çalışanların günü. Lakin iş onuru ayaklar altında, bugün bile kölelik mevcut. Zorla çalıştırılıp, hayatta kalabilmekten daha fazlasına sahip olamayanlar...Asgari ücret için günde 14 saat çalışmak zorunda kalan günlük emekçileri düşünün. Bu insanlar burada(İtalya) da var. Bir hizmetçiyi düşününki (nasıl) ücret hakkıolmasın, (nasıl) sosyal güvenlik hakkı olmasın, (nasıl) emeklilik hakkı olmasın…” dedi.

İtalya’da tarımı teşkil ve temsil eden en büyük organizasyon olan Caldiretti’nin raporlarına göre İtalya nüfusuna 1 milyon fakir eklendi ve 4 milyon kişi gıda yardımlarına muhtaç hale geldi.

Papa’nın ve tarım organizasyonunun işaretettiği, İtalya’nın tarımının bel bağladığı, çoğunluğu İtalya’nın güneyindeki tarım alanlarında çalışan göçmen işçilerin, oturma izinlerinden legal durumlarına kadar birçok konu bugünlerde tartışma konusu. Konu, gıda güvenliği, enflasyon, hasat zamanı ve insanı yardım gibi çok yapılı bir halde, Demokratik Parti’live 5 Yıldız Hareketi’nden ilgili bakanların üzerinde çalıştıkları bir mesele. Salvini “vergilerini ödeyen, düzenli çalışanlara kötü bir mesaj”, Meloniise “...kaçak göçmenleri normalleştirmek, yasadışı göçü ve İtalya’da yasalara uymamayı ödüllendirmek demektir...Bu sizi ciddi bir devlet yapmaz” diyerekçözüme karşıçıkıyor. Transeksüel seks içileri konusunda ya da göçmen çalışanlar hakkında yumak yumak olmuş meselelere, biraçıdan bakıp durumu münazara etmekten çok, İtalyan politik arenasında, “biz” ve “öteki”nin kimler olduğuna dair dönen tartışmanın, koronavirüsle nasıl yeniden tanımlanacağına dair tansiyonu yüksek günlerin bizi beklediği ortada.

Sonuç olarak, İtalya tartışmalarla dolui kinci aşamaya geçiyor. Bu geçişin, kısa ve orta vadedeki yıkıcı etkilerinin kemer sıkma politikalarıyla “tabana” yayılacağının ilk işaretlerini görüyoruz. Bölgesel hükümetlerle, hükümetarasında “egemenlik” savaşlarının devam edeceği ortada, kuzey bölgelerindeki yaz aylarında gerçekleştirilmesi öngörülen, seçimlerin durumunun kesinleşmesiyle bu tansiyonun artacağını söylemekşaşırtıcıolmaz.

İtalya’da hakim olan Avrupa’nın ekonomik dayanışma üzerinden sınıfta kaldığı hissiyatının etkileri ya da Macron’un tabiriyle “populistlerin” geleceği ise, krizin yükünün sırtına yükleneceği “taban”ın bütün farklılıklarına rağmen dayanışmaları gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceğine bağlı olarak görülecek.