Devlet o kadar azaltmış ve unutmuştu ki sosyal yardımları, çeşitli Avrupa Birliği aktörleri ile girilen, İtalya’sız AB düşünülemez kavgaları esnasında ortaya çıkan 600 avroluk KDV desteklerini dağıtamadığı ortaya çıktı ilgili kurumların. Beş aylık süreçte gerçekleşen hâlâ küçük esnaf gibi birçok ihtiyaç sahibinin bürokrasi gerekçesiyle ulaşamadığı bu rakama, milletvekillerinden yerel politikacılara bazı kimselerin ulaştığı ortaya çıkınca içinden geçtiğimiz hafta İtalya’da tam bir şov haftasına döndü.

İtalyan refah devletinden mafyavari suç refahına

BARIŞ YÜKSEL/ BOLOGNA

İtalya’daki aylık net maaşı 13 bin avroya yaklaşan 5 vekilin, ihtiyaç sahipleri için dağıtılan 600 avroluk yardımdan faydalanması sonucu, ülke parlamentosu karıştı. Daha sonra bu vekillerin üçü sağın lideri pozisyonundaki Matteo Salvini’nin partisi Lig’e üye oldu. Birisi hükümetin büyük ortağı 5 Yıldız Hareketi’nden, bir vekil de geçtiğimiz yıl merkez sol pozisyonundaki Demokratik Parti’den ayrılarak kendi partisini kuran Renzi’nin Yaşa İtalya Partisi’ndendi.

Meclis Başkanı Roberto Fico, “Beş milletvekilinin KDV bonusundan faydalanmaları utanç verici. Milletvekilleri özür dileyip parayı iade etmeliler. Bu bir ahlak meselesi. Halkın temsilcisi olarak yasal yükümlülüklerimizin öteside bir takım ahlaki sorumluluklara da sahip olduğumuzu unutmamalıyız” dedi. Duruma dair bir önceki başbakan şu anki Dışişleri Bakanı Luigi Di Maio, “Belli ki, aylık neredeyse net 13 bin avroyu bulan maaşları yetmedi. Bütün ek hakları ve ayrıcalıkları yetmedi. Tamamen uygunsuz. Utanç verici... Bu beş milletvekilinin isimleri gizlilik yasası gerekçesiyle sır. Bu yüzden, onlara izin verelim ki kendi cesaretleri ile açığa çıksınlar. Hangi parti mensubu oldukları fark etmeksizin, İtalyan halkından özür dileyip, aldıkları parayı iade edip, istifa etsinler” diyerek, partisinin duruşunu bir nevi belli etmiş oldu. Demokratik Parti Eş Sözcüsü Michele Bordo ise, “Serbest ya da güvencesiz çalışanlar için ayrılmış olan 600 avroluk fona başvuran milletvekillerinin yaptığı karşısında kifayetsiz kaldık. Umuyorum ki, derhal aldıkları parayı iade edecekler ya da Meclis Başkanı bu paraya gerçekten ihtiyaç duyanlara tokatmışçasına gerçekleştirilen bu haksızlık konusunda gereğini yapacak. Yaşananlar, Demokratik Parti’nin herhangi bir seçim mekanizması olmaksızın yapılacak yardımların yanlış olduğu demeçlerini haklı çıkardı” diyerek, diğer hükümet ortağından farklı görüşlere sahip olmadığını ifade etmiş olsa da aralarındaki görüş ayrılıkları konusunu da bir kez daha işaret etmiş oldu.

Muhalefet partileri de benzer beyanatlarda bulunmuş olsalar da hükümete ve kurumlara çatmayı da ihmal etmediler. 3 milletvekili ile başı çeken Lig’in lideri Salvini sosyal güvenlik kurumu ve hükümeti işaret ederek, “Dünyanın başka bir yerinde olsa, bu işe karışanların hepsi istifa ederdi” derken, sonrasında kendisini düzeltip “Derhal yardımlar durdurulmalı” dedi. Sağın diğer lideri Giorgia Meloni ise demokratik partiye benzer bir şekilde kıstasların niteliği konusunda, “Milyonlara sahip olanlar bile bu yardımdan yararlanabiliyorlar” sözleriyle hükümeti eleştirdi.

Devlet o kadar azaltmış ve unutmuştu ki sosyal yardımları, çeşitli Avrupa Birliği aktörleri ile girilen, İtalya’sız AB düşünülemez kavgaları esnasında ortaya çıkan 600 avroluk KDV desteklerini dağıtamadığı ortaya çıktı ilgili kurumların. Beş aylık süreçte gerçekleşen hâlâ küçük esnaf gibi birçok ihtiyaç sahibinin bürokrasi gerekçesiyle ulaşamadığı bu rakama, milletvekillerinden yerel politikacılara bazı kimselerin ulaştığı ortaya çıkınca içinden geçtiğimiz hafta İtalya’da tam bir şov haftasına döndü. 13 bin avro maaşa sahip vekillerin neden aldığından, muhalefet ve hükümetten isimlerin birbirini ve ilgili kurumları nasıl suçlandığına herkes yeniden halkın temsilcisi olarak birtakım kimseleri suçladı. Bir de üzerine, Anayasa Mahkemesi’nin eylül ayı sonunda yapılacak koronavirüs sebebiyle ertelenmiş bölgesel seçimler ve parlamentodaki milletvekili sayısının düşürülmesi konusundaki referanduma yeşil ışık yakmasıyla, yardımı aldığı ifade edilen beş siyasetçinin politik kariyeri şimdilik bitmiş gibi gözüküyor.

MAFYA VİRÜSÜ FIRSATA ÇEVİREREK GÜNEYDE AĞIRLIĞINI ARTIRDI

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün yayımladığı, İtalyan basınında da yer bulan raporuna göre, İtalyan nüfusunun yüzde 27’si fakirlik riski ile karşı karşıya. Salgınla başlayan süreç var olan eşitsizlikleri daha geniş coğrafyalara yaymanın yanı sıra, mafya gibi organize suç örgütlerine kendilerini bir çözüm ortağı gibi sunma şansını bir kez daha altın tabakta sundu. Güney İtalya’da birçok yardım kuruluşu eskiden sadece evsizler, mülteciler gibi marjinalleştirilmiş gruplara yardım ederken, koronavirüsle sayıları binleri aşan yeni yoksul İtalyanlara da nakit ve yemek yardımında bulunmaya çalıştıklarını ifade ediyorlar. Mafyanın, Napoli ve Palermo gibi güneyin büyük şehirlerinde fakirlere yemek ve harçlık gibi yardımlarda bulunurken tefecilik gibi kan emici faaliyetlerini ise “suç refahı” diyebileceğimiz bir bağlamda, güneyli orta sınıflara sunmaya başladı ve bu hizmet son zamanlarda fakirleşen toplumsal katmanı da işaret etmiş oldu. Çeşitli mafya örgütlerinin yapılan bu yardımlar karşılığında ise oy verilecek partiden, devlet ihalelerindeki yardımlara, para aklamadan, yüksek faizli geri ödemelere kadar farklı isteklerde bulunabildiği ifade ediliyor.

Bu yaşananlarda, İtalyan Devleti’nin 1970’lerden itibaren neoliberalizmin etkisiyle, bölgeler arası eşitsizlikleri sübvanse eden ve güneye yatırım yapan sosyal devlet rolünü bırakmasının etkisi büyüktü. Küresel pazarda bölgesel rekabeti yükseltmek için kuzeydeki Lombardiya, Veneto gibi bölgelerin dünya pazarındaki rolünü büyütmeye yönelik yaptığı hamleler de bu süreci körükledi. Güneydeki bölgelerin kaderine ise işsizlik, yoksulluğun yanı sıra mafyatik ilişkiler ve “liberal hukuk devleti”nin ideallerinin ötesinde acı reçetelerin kollarına itilmek düştü. Determinizm “tuzağına” düşmeden değişen refah politikaları bağlamında özetlemek gerekirse, İtalya’da salgının vurduğu ekonominin mağduru orta sınıflar, son elli yılda, dinamik ve değişen kapitalist “sevdalar” uğruna kurban edilen son gruplardan birisi oldu.

SALGIN SONRASI DİJİTALLEŞTİRİLMEK İSTENEN KAMU SEKTÖRÜ

İtalya’da devlet dairelerinde koronavirüs sonrası, ana tartışma ekseni aksayan hizmetler ve dijitalleşme ekseninde dönmekte. İtalya’da devlet kurumlarının hantallığı ve kâğıt bürokrasisi olduğu sır değildi. Karantina sürecinde dijitalleşmelerini daha önceden gerçekleştirmemiş birçok kurumda aksamalar yaşandı. Var olan kriz, bir malumun ilanına dönüştü. Kriz esnasında temsilcisi olduğu sermayenin isteklerini yüksek sesle dile getiren işverenler sendikası “gerekli dijitalleşme adımlarının atılmamasının ülkenin rekabetçi özelliğini azaltacağını” ifade etti. Şu an akıllı çalışma süreçlerinin üretkenliği ve verimliliğini artırılması gerektiği yönünde bir kamuoyu oluşturulmaya çalışılıyor ve bütün kurumlar AB’den de gelen desteklerle hizmetlerinin bir daha “aksamaması” amacıyla bu dönüşümü gerçekleştirmeye çalışıyor. Lakin bu dijitalleşmenin kamu çalışanlarının hayatından başlayarak ne anlama geldiğini, ne tür sonuçlar doğuracağına dair sonuçları görmek için bir süre daha beklememiz gerekecek.

Okulların telafi dersleri için 1 Eylül’de, normal eğitimin ise 14 Eylül’de başlayacağı bunun halk sağlığı için etkilerinin ne olacağının tartışıldığı bugünlerde öğretmenler cephesinde de durum ilginç bir hal alıyor. Mart ayından mayıs ayına kadar koronavirüsün en şiddetli geçtiği bölgelerden olan Kuzey İtalya’da, özellikle yönetici pozisyonunda bulunanlar maaşlardaki küçük artışların olası bir salgın tekrarında yaşanacak tecrübeleri karşılamayacağı gerekçesiyle istifa ederken, yaklaşık 86 bin öğretmen ise güvencesiz olarak çalışmayı sürdürüyor. Bazen hasta bir öğretmeni desteklemek için bir süreliğine görev alan, doğum iznine ayrılmış bir öğretmenin yerine yarım dönem çalışanların kendisini şanslı saydığı vekil öğretmenlik düzeni güvencesizliğin temel kaynağı olarak görülüyor. Yıllardır atama yapılmaması ve koronavirüs gerekçesiyle sonbaharda yapılacak olan atamadaki sayının 80 bine ulaşma ihtimali ise bazılarına imkânsız bir hayal gibi geliyor. Öğretmen adayları ve aileleri ise umutlu bekleyişlerini sürdürüyor.

Ülkenin 4 milyon üyeye sahip ikinci büyük sendikasının sekreteri Maddalena Gissi ise duruma dair, “Yaşananlar bakanlığın yapmış olduğu son dört yıldaki sürdürülemez planların sonucu. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi daha önceki işe alımlar güvencesiz çalışanların şartlarını iyileştiremedi. Bu yüzden, diğer kamu alımlarında da gerekli olduğu üzere, okullar için işe alımlarda kullanılacak yöntem rekabeti içerecek olsa da sayıları yüz binlere ulaşan gündelik öğretim hayatının parçası olmuş güvencesiz öğretmenleri de ortada bırakmamalıdır” diyerek yaşananları özetlemiş oldu.

İtalya’da bugünkü yaşanan gündelik hayat, birçok İtalya’nın masal gibi anımsadığı tarihin izlerini taşıyor. Faşist geçmişten köklü kadın, sol ve sendika hareketlerine; soğuk savaştan, cinayet ve katliamlara; Gladio’dan mafyaya, Türkiye coğrafyasından tanıdık olduğumuz daha nice olguları ekleyebileceğimiz bir tarih…

Bugün gelinen noktada ise İtalya, kendisini salgının yarattığı bir sosyoekonomik krizin içerisinde buldu. Yaşanan bu skandal, devletin sosyal devlet olma pratiklerini kurumlar bazında çeşitli gerekçelerle unuttuğu, ihtiyaç sahibi ile milletvekili arasındaki farkı işaret edemez hale geldiğini gözler önüne serilmiş oldu. Durum bu olunca da, zaten düşüş trendinde olan politikacılar ve uzmanlara güven daha da sarsılmış oluyor. Burada da mafyanın etkisini çarpan etkisiyle artırdığı kendisini koronavirüsten sonra yeni bir “kurumsallığa” soktuğuna dair birçok olayı gözlemleyebiliyoruz. İtalyan devletinin yeniden yapılandırılması sürecinde ise dijitalleşme, üretkenlik ve hizmetlerin aksamaması gerçekleştirilecek olan değişimin gözüken yüzü. Buzdağının gözükmeyen kısmında ise ne tür yeni tatsızlıkların ve güvencesizliklerin ortaya çıkacağı sonbaharda daha da netleşecek.