İthal gelin

> ONUR TUNCAY tncyonur@gmail.com

Ağzının gerilerinde altın dişi parıldayan, konuşması hafiften burukça kadınla Edremit’in küçük bir köyünde tanıştım. Buraların insanı olmadığı her halinden belli oluyordu. Ben sormaya çabalarken çilemi anladı ve “Azeriyim ben. Bilmiyor musun?” deyiverdi. Hikayesini sorunca gözleri hafifçe doldu. “Anlatırım ama ismimi yazmayacaksın. Söz ver.” dedi. Söz verdim adını yazmayacağıma ve dinlemeye başladım hazin hikayesini.

AZERBAYCAN'DAN TÜRKİYE'YE
Bakü yakınlarındaki ufak bir kasabada 1974 yılında doğdum. Annem ev hanımı, babamsa öğretmendi. İki kız, bir de erkek kardeşim var. Ben lise bitirdim ama çalışmıyordum. Ev kızıydım. Yirmi bir, yirmi iki yaşına gelmiştim. Artık büyümüştüm ve para kazanmak istiyordum. Çalışmak istedim fakat yaşadığımız yer küçük olduğundan bana uygun bir iş bulunamadı.

Annemin bir teyze kızı vardı. Teyze derdim ben de ona. İş aradığımı duymuş, bir gün bizim eve geldi. Çok güzel, bol kazançlı bir iş bulduğunu ve bana çok uygun olduğunu söyledi. Türkiye’ye gideceğimden bahsediyordu. Pek içim ısınmadı. Ailemden hiç ayrılmamıştım, hem başka bir ülkeye tek başıma gitmek korkutucu geliyordu.

Teyzem, aileme anlattı bu işi. Şimdi miktarını hatırlamıyorum ama sözde çok para kazanacaktık. Benim Türkiye’de bir ayda kazanacağım para, babamın üç aylık öğretmen maaşına denk geliyordu neredeyse. Düşündüm, altı ay çalışsam ailemin borçlarını ödeyebilirim dedim. Annem kuzenine güvendi, babam da ikna oldu. Annem iki gün boyunca Kuran okudu, dualar etti başıma bir iş gelmesin diye.

Pasaport, vize derken gitme günü gelip çattı. Ailemle vedalaşıp otobüse bindim. Otobüste on beş kadar kadın vardı. Teyzem orada bizimleydi. Kasabadan ayrılıp otobüsle Bakü’ye gittik. Bakü’de teyzem bizimle vedalaştı ve bizi Ayşe adlı bir kadına teslim etti. Teyzemin görevi havaalanına kadarmış. Bizi Türkiye’ye teyzem değil Ayşe isimli o kadın götürecekmiş.

Uçakla Bakü’den İstanbul’a, oradan da otobüsle Balıkesir’e geldik. Balıkesir’e bağlı küçük bir köye götürdüler bizi. Ahırdan bozma derme çatma bir eve soktular. Önümüze az bir yemek, birkaç parça ekmek getirdiler. Dilenci gibi hissettim kendimi o an. İçim burkuldu ama çok açtım, yedim o hiç bilmediğim yemekleri. Ertesi gün bizim kıyafetlerimizi alıp yerine güllü dallı şalvarlar, oyalı yazmalar verdiler. Yörenin insanına benzettiler bizi. O gün anladım bir şeylerin ters gittiğini ama çok geçti. Biz yan yana dizildik. Sonra görücüler gelmeye başladı. Biz öylece oturuyorduk, arada bir iki kişi gelip kapıdan bizi süzüyor ve içimizden birini işaret ediyordu.

Mal gibi, hayvan gibi satıldık. Müstakbel koca adaylarımız içimizden birini beğenip Ayşe adlı o kadınla pazarlığa tutuşuyorlardı. Eğer fiyatta anlaşabilirlerse kendilerine eş yapmak üzere götürüyorlardı. 1996 yılının ilkbahar aylarıydı, yirmi iki yaşındaydım, genceciktim. O günün parasıyla bir buçuk milyara şu an evli olduğum adama satıldım. Kadın parayı aldı ve pasaportumu kocama verdi.

Hiç istemedim evlenmeyi ama çaresizdim. Yol bilmiyordum, dil bilmiyordum, param yoktu. Eğer Bakü’de fark etseydim geri dönebilirdim ama buradan dönmem imkansızdı. Hiç bilmediğim topraklarda hiç bilmediğim insanların arasındaydım artık.

Bir sürü insan var bu ticareti yapan. Özellikle dul kadınları pazarlıyorlar. Türkiye’nin neresine giderseniz gidin Azeri kadınlar vardır. Bir kanal bulan bu işe giriyordu zamanında. Artık biraz azaldı ama belki yirmi yıl boyunca kadın ticaretinden milyonlar kazanıldı. Akrabam, annemin kuzeni sattı beni. İnsaf etmediler kimseye. Bir insanı ailesinden, memleketinden koparmaya çekinmediler. Bizi başka bir ülkede diri diri gömdüler desem yeridir. Bizler de buralarda kimsesiz olduğumuz için bir şey diyemedik. Polise de para yedirmişler zaten.

On dokuz yıldır buradayım ve memleketime hiç gidemedim. Annemin cenazesine gitmek istedim, para yok dediler. Artık ben de çalışıyorum, para biriktiriyorum. Ayda beş yüz lira karşılığında yaşlı bir kadına bakıyorum. Daha önce de tarlalarda işçilik yapardım. On yedi yaşında bir kızım var. Kızımı memleketime götüreceğim. Bir kere olsun görsün istiyorum. 41 yaşına girdim, inşallah bu hayalimi gerçekleştiririm.

Her gün satılmış olmanın, kandırılmanın, gurbette yaşamanın acısını çekiyorum. Benim hayatım karardı bir kere. Hiç sevmediğim bu topraklarda yapayalnız öleceğim. Bu anlattıklarım sana masal gibi geliyor belki ama bunların hepsi yaşandı. Tüm bunları ben yaşadım ama sen çektiğim acıyı bilemezsin. Bu ıstırabı yaşamayan benim çilemi nereden bilecek?