Gezegenimiz büyük bir krize sürükleniyor. Dünyanın ürettiği doğal kaynakla, insanın kullandığı arasında derin bir uçurum var. Tabiat, çığrından çıkmış beşeri arzularla baş edemeyecek kadar yorgun. Araştırmaların hepsi tek bir noktaya işaret ediyor. Eşitsiz dağılmış durumdaki doğal kaynakları en çok zenginler tüketiyor. Yüksek yaşam standartlarına sahip olmanın bir faturası var elbette. Zengin, ihtiyacından fazlasına sahip olup gerisini çöpe atabilsin diye fakir, ihtiyacı olanın ya azıyla yetinmek zorunda kalıyor ya da hiç ulaşamıyor. Yer üstü ve yer altı kaynaklarının bölgelere göre çokluğu ve azlığı doğanın sorunu değil tabi. O, çizdiği sınırlar içine bayrak dikip yaşamaktan hoşlanan insanların meselesi… Ama şu da bir gerçek ki ABD, Rusya ve Çin gibi kaynakların yarısından fazlasına sahip ülkelerin hırsı da ihtiyacı da bitmiyor. Bunun için silah, savaş, çökme, talan her ne gerekiyorsa, geniş kaynaklara sahip Afrika halkını açlığa, susuzluğa, köleliğe mahkum edip, Ortadoğu halkına bu dünyada cehennemi yaşatmak pahasına… Öz cümle, gözü doymayanın, hırsı dinmeyenin ne talanı bitiyor ne savaşı.


***

Küresel ölçekte azalan doğal kaynak ve bio-çeşitlilik, su ve gıda eksikliğini, bölgesel olmaktan çıkarıp genelleştiriyor. Artık geçici sorunlarımız yok, uzun vadeli ya da kalıcı krizlerimiz var. Bu dünya yakında kimseye yetmeyecek. Harem otogarından Mars’a kalkan bir otobüs de olmayacak. Bütün bu gerçekler çırılçıplak ortadayken, dünyada milyonlarca insanın ölümüne neden olmuş Covid pandemisi sürerken, dışımızda savaş içimizde kavga devam ediyoruz yaşamaya. Ölmüş iktidarlıklarına bir doz daha hayat öpücüğü verebilmek için, itibarsızlaşmış örgütlerine sahte birliktelik duyguları pompalayabilmek için, vaktiyle ezilmiş gururunu iyileştirebilmek için despotluğun dozunu artıranların çıkardığı yangının ortasında kaldık yine. Popülist ve vasat, sınır ve kural tanımayan, yalandan zinhar utanmayan, kendi çıkar ve ihtirasları için halkı manipüle etmekte bir saniye düşünmeyen ihtiyar, eril, küflü liderler üçüncü dünya savaşının fitilini ateşledi. Bin bir çeşit terör, katliam ve suikastta parmağı olduğu kanıtlanan Gladio, kontrgerilla gibi yapıların doğum yeri olan NATO’nun, silah lobisinden başka kim itibarlı olduğunu düşünebilir? Bağları gevşemiş AB için, kan ve küle gömülmüş Ukrayna, yeterli birlik motivasyonu sağlamış mıdır acaba? Birlikten çıkan İngiltere, şahinliği ile gücünü kanıtlamış mıdır birlikteki eski dostlarına? Putin’in, ezilen imparatorluk gururuna Biden’ın hastalıklı Amerikan rüyasına iyi gelmiş midir bu savaş? İtibarsızların, itibar kavgası kaç kişi ölünce bitebilir mesela?

***

Liderler, ‘ama ülke çıkarı’ diyerek aldıkları kararlarla, halkın değil devletin bekasını öne koyuyor. Politika, kamu yararı için değil, sermayenin çıkarına uygun olarak belirleniyor. Dolayısıyla ne savaşsız ne talansız kalıyoruz. Ormanlar yanıyor, su kaynakları kuruyor, oksijen azalıyor. Bize bu dünyadan bir tane daha lazım ama maalesef tezgâhta çiçek yağı gibi o da yok. Daha birkaç ay önce Marmara Denizi’ndeki müsilaj bir numaralı gündem maddemizdi. Dipteki zehir yüzeye vurunca, koca bir denizin cenazesini kaldırmak üzere olduğumuzu görüp dehşete kapılmıştık. Üstten üstten temizleyip “Geçti bitti” dedi bakanlık. Oysa daha da yayılmıştı. En son Çanakkale Boğazı’nda görüldü. Ergene’den gelen kir Marmara’ya boşaltılmaya devam ediyor. Gözden uzak gönülden ırak. Hazır memleketin kuzey omzunun üzerinde bir savaş çıkarılmış ve herkesin gözü oraya çevrilmişken, heyecanla takip edilen tek yayın organı Resmi Gazete’de Türkiye’de zeytinciliği bitirecek bir yönetmelik peyda oldu. Ülkenin elektrik ihtiyacı gerekçe gösterilip ‘kamu yararı’ denilerek, maden yasasına eklenen yeni madde ile zeytinlik alanlarda madencilik faaliyeti yürütebilmesi için enerji şirketlerinin önü açıldı. Böylece hem tarım kanunu kapsamındaki zeytin koruma yasası hem de benzer tekliflerin yedi kez reddedildiği meclis devre dışı bırakılmış oldu. Gezegene, hayata sahip çıkanlar için, itibarsızların itibar savaşı gölgesinde, yeni bir mücadele hattı açıldı.