Yazılarımda sıklıkla Türkiye’de buz pateni tarihini sporcu velilerinin yazdığını anlattım. Özellikle de ülkenin ilk dönem patenci velilerini. Ortalıkta buz patenine dair donmuş bir su birikintisinden başka bir şeyin olmadığı yıllarda, müthiş bir çabayla çocuklarının spor yapmaları için nasıl çabaladıklarını da çok yazdım. Hoca yoktu hoca oluyorlardı, koreograf yoktu koreograf oluyorlardı, hakem yoktu onu olmasalar bile buluyorlardı. Federasyon yoktu, kuruyor, görev alıyor, her biriminde çalışıyorlardı.

Bırakın bir spor politikasını, sporun kendisinin daha ortada olmadığı zamanlarda bu çabaların içinde işin tadını kaçıranlar da oluyordu. Çünkü sporcu velisi olmaya bir türlü sıra gelmiyordu. Başka bir deyişle kimse sadece veli olamıyordu. İşin içine bir de hırs girince, “Benim çocuğumun hakkı yendi” diye başlayan tatsızlıklar, saçma kavgalar, bir takım lüzumsuzluklar olmuyor değildi. Aklıselim sahibi olanlar ya hiç bulaşmıyor ya araları düzeltmek için çabalıyorlardı. Böyle böyle bir devir geçti, birinci kuşak spora devam ederken, ikinci kuşak patenciler ideale çok uzak ama görece daha rahat koşullarda; en azından olimpik bir buz pistiyle ve yabacı antrenörlerle yolculuğa katıldılar.

İşte o ikinci kuşak velilerinden biri, sadece sporcu velisi olmayı başaran biriydi: Aynur Aksüyek. Aynur Teyze, kızları Aslı ve Ece spor yapsın istiyordu. Kavgayla, dövüşle, birincilikle sonunculukla filan hiçbir derdi yoktu. Onu asla herhangi bir ayrışmanın, tatsızlığın, saçma çekişmelerin içinde görmedik. Memleketin en zorlu yıllarında önce Bahçelievler Deneme Lisesi’nde sonra Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde okumuştu. Bugünden bakınca daha net görebiliyorum ki öğrenci hareketinden gelen aydınlık düşünceleri yaşam biçimine tamamen yansımıştı. Bir sporun gelişebilmesi için neler yapılması gerektiğini biliyor; başarının kuru bir hırsla birbirini yiyerek değil, sadece emek verilerek gelebileceğini düşünüyordu.

O emeği verdi. Sadece kendi kızlarına değil, herkese, hepimize verdi. Hem kendi kızlarının velisi olmayı başardı hem de etrafındaki tüm sporcuların velisi olmayı. Uzun yıllar her bir sporcunun başarısını ayrı ayrı destekledi, yardıma ihtiyacı olana koştu, bizi kızlarından ayırmadı. Hep yüreklendirdi. Böylece bir barış haresi oluştu etrafında. O bizi çok sevdi, biz de onu çok sevdik. Sporcusu, velisi, antrenörü.

Aslı da Ece de çok iyi sporcular oldular. İyi insanlar ve iyi sporcular. Ece Aksüyek 1996 ve 1997’de iki kez üst üste Avrupa Şampiyonası’nda Türkiye’yi temsil etti. Aynur ve İlker Aksüyek çifti kızlarının başarılarıyla hep sessiz bir gurur duydular. Vakar içinde. Gösterişsiz. Yıllar içinde hepimiz ülkenin hatta dünyanın dört bir yanına dağıldık. Aynur Teyze peşimizi hiç bırakmadı. En ufak bir başarımızda önce o aradı. Hepimizi takip etti, uzakta da olsa yanımızda olduğunu hep hissettirdi. İlk imza günümde İlker Amca’yla birlikte yanımdalardı. Ben pateni bırakalı 22 yıl olmuştu.

Aynur Teyze’yi kaybettik. Onu siz de tanıyın istedim. Paylaşmak istedim. Çünkü çok ağır geldi; Ece’ye Aslı’ya, İlker Amca’ya, kardeşi Aysel Teyze’ye sarılamadan acılarına ortak olmaya çalışmak. Çünkü çok ağır geldi; iki metre mesafeden tuhaf bir beden diliyle “Hayatına dokunduğun herkes adına buradayım” demeye çalışmak. “İlay için, Emrah için, Alper için, Aytaç Amca için, annem için, Meltem için, Sarper için, Volkan için, Sevgi Teyze için, Tanay için… burdayım” demeye çalışmak. Çünkü onu kaybetmek çok ağır geldi.

Elveda Aynur Teyze. İtidal, şefkat ve zarafet.