Son yıllarda giderek artan sendika kapatma davalarına bir yenisi eklendi...

Son yıllarda giderek artan sendika kapatma davalarına bir yenisi eklendi. Tüm Emekliler Sendikası (Emekli-Sen),  Öğrenci Gençlik-Sendikası (Genç-Sen), Tütün Üreticileri Sendikası (Tütün-Sen) ve Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu’na (Çiftçi-Sen) karşı açılan kapatma davalarından sonra Yargıçlar ve Savcılar Sendikası, Yargı-Sen’e de kapatma davası açıldı.

20 Ocak 2011’de kurulan yargıçlar, savcılar ve yüksek mahkeme üyelerinin sendikal örgütü Yargı-Sen’e karşı Ankara Valiliği, Ankara İş Mahkemesinde 11 Mart 2011'de ''sendikanın faaliyetlerinin durdurulması'' için dava açtı. Kapatma davasının 19 Haziran 2011’de yapılan duruşmasında sendika yetkilileri uluslararası sözleşmelerinin dikkate alınarak davanın reddini isterken, Valilik avukatı ise uluslararası sözleşmelerde sendika kurulması konusunda gerekli sınırlandırmaların bulunduğunu ve Yargı-Sen’in meslek esasına göre kurulduğunu iddia ederek kapatılma talebini tekrarladı. Duruşma ertelendi.

Bilindiği gibi kamu görevlilerinin, emeklilerin, küçük çiftçilerin ve öğrencilerin sendikalaşma çalışmaları uzun süredir idari engellerle ve kapatma davaları ile yüz yüze. Emekli-Sen hakkında idarenin (Valilik) ısrarları sonucu açılan kapatma davası yıllarca sürdü ve Yargıtay Emekli-Sen’i kapatma kararı verdi. Emekli-Sen bu karara karşı İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nde (İHAM) itiraz etti. Dava halen İHAM önünde. Genç-Sen, Çiftçi-Sen ve Tütün-Sen’e karşı çeşitli valilikler tarafından açılan kapatma davaları da sürüyor.

Önemle vurgulamak gerekir ki, bu davalar yargı tarafından resen açılmıyor. Tüm sendika kapatma davaları valiliklerinin talebi üzerine açılıyor ve ısrarı üzerine devam ediyor. Dolayısıyla bu davalar hükümetin siyasi sorumluluğunda olan ve hükümet iradesini yansıtan davalar. İdare başvurmasa bu davalar açılmayacak veya idare geri çekse bu davalar düşecek. Ancak idare (siz bunu siyasi iktidar olarak okuyun) davalar için son derece ısrarlı davranıyor.

Bu davalar emeklilerin, öğrencilerin, savcıların, yargıçların sendika kuramayacağı iddiasına dayanıyor. Bu iddianın sözde hukuksal dayanağı ne? 12 Eylül kalıntısı 2821 sayılı Sendikalar Yasası ile 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasası. Oysa bu iki yasa, hem ILO sözleşmelerine hem de İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine (İHAS) açıkça aykırılık oluşturuyor. Ve Anayasanın 90. maddesi açıkça temel hak ve özgürlüklere ilişkin onaylanmış uluslararası sözleşmelerinin esas alınacağını emrediyor. Ama gerek idare (hükümet) gerekse yargı organları anayasanın bu amir hükmünü dikkate almıyor, dahası ihlal ediyor.

Türkiye’nin onayladığı ILO sözleşmeleri kamu görevlileri dâhil tüm çalışanların sendikal örgütlenme hakkını güvence altına alıyor. ILO sözleşmeleri sadece asker ve polisler için kısıtlama yapılabileceğini belirtiyor Bu iki kategori dışında hiçbir kamu görevlisinin sendikal örgütlenme hakkı kısıtlanamaz. Yargıç ve savcıların sendikal örgütlenme haklarının kısıtlanması 87 sayılı ILO sözleşmesinin ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin açıkça ihlali anlamına geliyor. Yargı-Sen kapatma davasında uluslararası sözleşmeleri kapatma için gerekçe gösteren idare vekili ya bu konuyu hiç bilmiyor veya çarpıtıyor. İkisi de vahim.

Emekliler de, öğrenciler de, yargıçlar da savcılar da sendikal örgütlenme hakkına sahiptir ve bu hakları Anayasanın 90. maddesi ile güvence altındadır. Bu nedenle Yargı-Sen kapatma davasının hukuksal dayanağı olmaması bir yana açıkça Anayasaya aykırılık oluşturmaktadır.

İşçilerin ve kamu görevlilerinin sendikal haklarına ilişkin çok sayıda aykırılığının ve hak ihlalinin hüküm sürdüğü ve bunlara yenilerinin eklendiği Türkiye’de savcıların, yargıçların, işsizlerin, emeklilerin, çiftçilerin, kendi hesabına çalışanların ve öğrencilerin sendikal hakları ilk bakışta ikincil bir sorun olarak değerlendirilebilir. Ancak bu hak öznelerine yönelik engellemelerin işçi ve kamu çalışanlarına yönelik engellemeler ile bir bütünlük oluşturduğu ve aynı zihniyetin ürünü olduğu unutulmamalıdır.

Türkiye’de 12 Eylül ürünü yasakçı sendikal mevzuat ısrarla korunuyor ve uygulanıyor. Sendikal hak ihlalleri yüzünden Türkiye ILO’da gündeme alınıyor, uluslararası sendikal hak ihlalleri raporlarında yer alıyor. Ama bunlar hükümetin umurunda değil. “Sendikanız itinayla kapatılır” zihniyeti devam ediyor.

Merak ediyorum doğrusu? 12 Eylül 2010 referandumu ile sendikal hakların genişleyeceğini söyleyen (bazıları hukukçu ve sendikacı) muhterem zevat bu konuda ne düşünüyor? Yoksa “ileri demokrasi” yolunda bunlar teferruat diye mi düşünmekteler.