Memleketimizde itirafçı hiç bu kadar bol olmamıştı.

15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonra Gülen Cemaati’ne yönelik operasyonlarda “Beni de alırlar mı” korkusu yaşayan eski-yeni cemaatçiler “anlatma” yarışına girdi. Gazetecilerimiz de doğrulatma süreçlerinden geçirmeden, itirafçıların anlattığı, hatta cin-peri gibi öğelerin bile bulunduğu her şeyi bülten gibi yayınlama yarışında.

Nasıl ki Ergenekon davaları döneminde iktidar-cemaat yanlısı herkesin, tutuklananlar için “Ama onlar da şöyle yapmışlar”, “Hele bir yargılansınlar, bakalım”, “Belge varmış, öyle duydum” lafları saatlerce yayınlandıysa, bu kez cemaatçi olduğu söylenenler için aynısı yapılıyor. Hukuk, adil yargılanma, masumiyet karinesi o zaman da çok az kişinin umurundaydı, şimdi de öyle.

Değişmeyen tek şey, o dönemki kara propagandanın da bugünkünün de arkasında iktidar var. Dolayısıyla söylenenlerin doğru olup olmaması çok da önemli değil, istikbal sağlayacağı kesin. İtirafçılara “Kimin içine cin girdiği” de sorulabilir, zaten yargılanmakta olan insanların fotoğraflarından “suçluların” teşhis ettirilmesi de istenebilir. İşin nereye varacağı tamamen sizin hayal gücünüze kalmış. Nasılsa arkanızda AKP var.


İtirafçılar da bu ortamdan kendilerine nasıl pay çıkaracaklarının derdine düştüğünden, hâkim de tutuklanmadan önce gazeteye demeç veriyor, “Etkin pişmanlık (itirafçılık) yasasından yararlanmak istiyorum” diye. İtiraflar yağarken, hangilerinin gerçek, hangilerinin uydurma olduğu sorgulanmıyor. Zaten böyle suçlamalar televizyonda doğrulanamaz da, öncesinde detaylı araştırma gerektirir.

Koyu bir karanlıktayız, göz gözü görmezken Eğitim Sen’li solcu öğretmenler, “Ben ateistim, Cemaat’le ne alakam olabilir” diyen akademisyenler, “Siz susarken Cemaat’i ben eleştiriyordum” diyen gazeteciler tutuklanabiliyor.

Ergenekon davaları zamanında da şimdi de “muteber” sayılan, hatta birçok gazetecinin Cemaat(e karşı yazdıklarında “haber kaynağı” olan ve hatta cemaatçi denilen gazetecilerin hedefinde olan bir polisin, aslında bir dönem cemaatle bağlantılı olabileceği ortaya çıkınca da yine topluca “şaşırıyoruz.” Eh herkes de, “kandırıldık” diyemeyeceğine göre, böyle detaylar için “yokmuş gibi” yapılıyor.

Sabri Uzun’dan bahsediyorum. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı’yken, Ankara DGM Başsavcılığı’na gönderdiği 5 Mayıs 1999 tarihli yazısında, cemaati, “toplumun iyiliği için çalışan, eğitim gönüllüsü, sivil toplum kuruluşu, laik-demokratik-merkez sağcı bir oluşum” olarak anlatıyor:

“Eğitim konusundaki çalışmaları kapsamında özel kolejler açmaya başlayan söz konusu grup, bu sahadaki başarılarıyla faaliyetlerini yurt dışına da taşıma imkânı bulmuş ve böylece büyük çoğunluğu Orta Asya Cumhuriyetlerinde olmak üzere 200’ü aşkın özel okulu faaliyete geçirmiştir. …yoğun bir eğitim faaliyeti içerisinde olduğu gözlenen grubun, eğitim alanında yurtiçi ve yurtdışında büyük başarılar elde etmesi halkın büyük ölçüde bu eğitim kurumlarına rağbet etmesine de neden olmuştur.”
“…söz konusu grup eğitim hizmetlerine vermiş olduğu önem kapsamında faaliyetlerini iletişim alanında da yoğunlaştırmış ve bu alanda da önemli atılımlar yapmıştır.”


“1970’li yıllarda başlamış olduğu çalışmalarını, çizgisini hiç değiştirmeden günümüze kadar getirmeyi başaran Fethullah Gülen, bilhassa son dönemler itibariyle, geniş açılımları, toplumumuzdaki bütün kesimlerle diyalog kurmakta herhangi bir sakınca görmeyen yaklaşımları ve gençlik içerisinde kendini hissettiren radikal kaymalara karşı almış olduğu tavırlarıyla da dikkatleri üzerinde toplamaktadır.”

“…Türkiye Yazarlar Vakfı bünyesinde yürütülen ve vatandaşlarımız arasında değişik görüşlere sahip olan kesimleri birbirine yakınlaştırma ve aralarındaki düşmanlıkları bir tarafa atarak diyalog ortamı oluşturma yönündeki gayretleri de kamuoyunda yankı bulmuştur.”

“Özellikle toplumun her kesimini kucaklayıcı tarzdaki yaklaşımları nedeniyle dini motifli terör örgütleri ve radikal dini kesimler tarafından çok büyük eleştiri ve hakaretlere maruz kalan Fethullah Gülen, bu kesimler tarafından, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin savunuculuğunu yapmakla da suçlanmaktadır.”

“Halihazırdaki durumu itibariyle ülkemizde en geniş tabana hitap ettiği bilinen grup, genelde eğitim düzeyi yüksek şahıslardan oluşmaktadır. Kendi amaçlarını, devlet kademeleri için imanlı bir gençliğin yetiştirilmesi olarak açıklayan grubun, siyasi yelpazede ağırlığını Demokrat Parti çizgisini takip eden sağ partilerden yana koyduğu da bilinen unsurlar arasında yer almaktadır.” (Devletin Fethullah Arşivi -2, Emniyet İstihbaratının Fethullah Raporları kitabından)

Sabri Uzun, cemaati böyle tarif etmiş. Üstelik Zübeyir Kındıra’nın “Fethullah’ın Copları” kitabına göre, Sabri Uzun 1999 yılında, 129 kişilik “Fethullahçı polisler listesinin” ilk verildiği kişilerden biriyken.

Ezcümle, devletin ve/veya Cemaat’in içinden çıkanların sözüne sorgusuz sualsiz iman etmek gazetecileri dün de yanlışa düşürüyordu, bugün de düşürür.