“ILO’da Türkiye hükümetinin yaptıklarını teşhir ettiğimizde, hükümetin yanıtı genelde iki şekilde oluyor: Ya tümüyle inkâr ediyorlar ya da durumun bize söylendiği kadar kötü olmadığını iddia ediyorlar. Ama biz elbette kanmıyoruz”

ITUC Genel Sekreter Vekili Owen Tudor: Türkiye ya inkâr ediyor ya da ‘O kadar değil’ diyor

Sevgim Denizaltı

DİSK’in 16. Olağan Genel Kurulu dün sona erdi. Kongreyi izleyenler arasında uluslararası sendikal hareketten isimler de vardı. 163 ülke, 332 sendikadan 200 milyonu aşkın işçiyi temsil eden Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) Genel Sekreter Vekili Owen Tudor da bu isimlerden biriydi. Tudor ile Türkiye sendikal hareketinin durumunu, hükümetin emek düşmanı politikalarını, göçmen ve güvencesiz işçileri, uluslararası sınıf dayanışmasının nasıl büyütülebileceğini konuştuk.

TÜRKİYE EN KÖTÜ 10 ÜLKEDEN BİRİ

Türkiye sendikal hareketini ve ülkemizde yaşananları yakından izliyorsunuz. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’deki durum hiç iyi görünmüyor elbette. Türkiye, yaptığımız araştırmaya göre dünyada sendikal haklar ve işçi hakları bakımından en kötü 10 ülkeden biri. Biz bu araştırmada işçi haklarına dönük saldırılara ve sendikacıların yaşadığı baskılara bakıyoruz. Erdoğan hükümetinin sürdürdüğü işçi düşmanı politikalar da Türkiye’nin bu durumunda önemli bir rol oynuyor.

Hükümetin ekonomi politikalarındaki başarısızlık işçilerin hayatlarını da çok kötü etkiliyor. Buna bir de sendikalara, işçilerin haklarını savunacak kurumlara, örgütlere, kişilere yönelik baskılar da eklenince, sorun daha da büyük bir hal alıyor. Bir de tabii hükümet insanların ilgisini dağıtmak, dikkatini başka yöne çekmek için Akdeniz’de ve dünyanın çeşitli yerlerinde bir tür maceracılığa girişiyor.

Ama neyse ki hükümet insanları, sendikaları işçi haklarını savunmak için mücadele etmekten, bu emek düşmanı politikalara karşı koymaktan alıkoyamıyor. Önemli mücadelelere sürekli tanıklık ediyoruz.

Tüm bunların uluslararası sendikal hareketteki yansımaları nasıl?

Türkiye’deki sendikacılara ve sendikal haklara yönelik saldırılar uluslararası sendikal hareketin de gündeminde. Çünkü Türkiye önemli bir ülke, G20 üyesi bir ülke. Dolayısıyla uluslararası platformlarda önemli temsiliyeti olan bir ülke. Biz buralarda Türkiye’nin işçi haklarına saldıran, maceracı ve salt popülist politikaları tercih eden bir ülke olması yerine, ilerici politikaları destekleyen bir ülke olmasını istiyoruz ve bunun için de Türkiye’deki ilerici güçlere, sendikalara destek vermeye çalışıyoruz.

‘O KADAR KÖTÜ DEĞİL’ DİYORLAR

Bu destek kapsamında, örneğin hükümete yönelik kınama vb. bir girişimde bulunduğunuz zaman nasıl bir karşılığı oluyor bunun? Ne gibi tepkiler alıyorsunuz?
Elbette bazı zamanlarda Türkiye hükümetinden tepki alıyoruz. Çünkü özellikle Uluslararası Çalışma Örgütü’nde (ILO) hükümetin yaptıklarını teşhir ettiğimizde, bunları protesto ettiğimizde bize yanıt vermek zorunda kalıyorlar. Çünkü ILO, Birleşmiş Milletler’in bir organı ve orada hükümetler de temsil ediliyor.

Hükümetin genelde verdiği yanıt iki şekilde oluyor: Birincisi, biz Türkiye’deki kardeş örgütlerimizden gelen bilgiler doğrultusunda ‘Türkiye’de bunlar oluyor’ dediğimizde, böyle bir şeyin hiç olmadığını söylüyorlar, inkâr ediyorlar. İkincisi, aslında durumun bize söylendiği kadar kötü olmadığını iddia ediyorlar. ‘O kadar da kötü değil durum’ diyorlar. Ama elbette biz bu şekilde kandırılmıyoruz, çünkü ITUC olarak hem Türkiye’yi yakından takip ediyoruz hem de Türkiye’de kardeşlerimiz var, yakından bu olayları takip eden sendikalar var, onlardan aldığımız somut bilgilere, verilere dayanarak konuşuyoruz.

DİSK, perşembe günü 5 kıtadan 45 sendikanın katılımıyla uluslararası konferans düzenledi. Konuşmaların odağında uluslararası dayanışmanın öneminin yanı sıra, göçmen işçiler ve güvencesiz çalışanlar vardı. Sendikalara bu konuda büyük sorumluluk düştüğü vurgulandı. Ne söylemek istersiniz bu konuda?

Bir ülkede ekonominin iyi işlemediğini nasıl anlarsınız? Ekonominin iyi işlemediğinin bir göstergesi de insanların güvencesizliğe itilmesidir. İnsanların güvencesiz çalışmak zorunda bırakılması, dolayısıyla geleceği görebilecekleri iyi bir hayat kurmalarının engellenmesidir.

Dünyadaki siyasi sistemin iyi işlemediğini anlamanın yollarından biri ise ne kadar çok mülteci olduğuna bakmaktır. İnsanların kendi tercihleri olmayan nedenlerle ülkelerini terk etmek zorunda kalmaları, dünyadaki siyasi sistemin iyi işlemediğini gösterir. Bugün çok sayıda insan iklim krizi, savaşlar, siyasi düzensizlikler nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalıyorlar ve başka ülkelerde kendilerine bir hayat arıyorlar.

Elbette herkesin gittikleri ülkelerde güvenceli bir hayata, güvenceli işlerde çalışmaya hakkı var. Bu insanlara temel haklar sağlanmazsa kötü işverenler tarafından daha fazla sömürülmeleri kaçınılmaz. ‘Uluslararası sınıf dayanışması neden önemlidir?’ sorusunun cevabı da aslında burada yatıyor. Çünkü biz dünyanın işçilerinin, dünyanın geri kalanından, yani siyasi ve ekonomik elitlerinden daha fazla ortak yanımız var birbirimizle. Dolayısıyla uluslararası ekonomik ve siyasi elitlere karşı hep beraber mücadele edersek dünyadaki herkesin temel haklarına kavuşmasını, daha iyi bir yaşam sürmesini sağlayabiliriz. Ben ITUC’tan geliyorum, ITUC dünya çapında 200 milyon işçiyi temsil ediyor. Dünyadaki 200 milyon işçinin sesi, dünyadaki en güçlü seslerden biridir.

DAYANIŞMAYI BÜYÜTMELİYİZ

Uluslararası sınıf dayanışması nasıl büyütülebilir? Türkiye’deki sendikalar ne yapabilir?

Çok uluslu bir şirketin belli bir ülkede yürüttüğü faaliyetinde güçlü olan sendikanın, diğer ülkelerdeki daha güçsüz sendikaları desteklemesi ve orada elinden gelen çabayı göstermesi gerekir. Mesela konferansa gelenlerden biri de Arjantin’den gelen sendikaydı. Arjantin’de yakın zamanda sağ hükümetler parlamentodan süpürüldü ve güçlü bir sol hükümet kuruldu. Biz arkadaşlarımızla şu anda Arjantin’deki sol hükümetin nasıl diğer ülkelerdeki arkadaşlarımızı destekleyebileceğini tartışıyoruz.
Uluslararası işçi hakları mücadelesinde Türkiye’deki sendikalar aslında sadece dayanışma gören konumunda pasif bir rol oynamıyorlar. Onlar dünyanın çeşitli yerlerindeki mücadeleleri destekliyorlar. Mesele geçtiğimiz birkaç hafta içerisinde Suudi Arabistan’daki inşaat işçilerini Türkiye’deki sendikaların desteklediğini gördük. Daha dün buradaki konferansta Türkiye’deki sendikalar, Filistinli işçilerle ve Filistin’den gelen sendika temsilcileriyle dayanışma içerisinde olduklarını gösterdiler. Bu güzel örnekleri hep birlikte çoğaltmamız gerekiyor.