Adı Ivan Gazidis… 13 Eylül 1964’te Güney Afrika’nın Johannesburg şehrinde dünyaya gelmiş. Yunan asıllı bir babanın oğlu… Babası Costa, Wits Üniversitesi’nde tıp eğitimi alırken aynı zamanda ülkede o yıllarda yaşam biçimi olarak kabul gören siyah beyaz ayrımına karşı duran, ırkçılık karşıtı ‘anti apartheid’ hareketinin öncülerindenmiş. Onun dünyaya geldiği zamanlarda Güney Afrika’da görülen ve tarihe ‘The Rivonia Trial’ olarak geçmiş siyasi davada yargılanan babası, Nelson Mandela ile birlikte mahkûm olan 12 kişiden biriymiş. Doğduğu gün babasına, oğlunun doğum esnasında öldüğünü söylemiş gardiyanlar. 6 ayı tek kişilik hücrede geçirmiş. Bu yaşamda bir insanın karşılaşacağı en kötü işkencelerden birinin hücre cezası olduğunu, aklını kaybetme noktasına geldiğini anlatmış çok sonraları oğluna. Kötü koşullarıyla nam salmış Robben adasında 2 sene yatmış Costa Gazadis.


1967’de tahliye olduğunda artık ülkede kalamayacaklarını anlamışlar ve İngiltere’ye göç etmişler. Henüz 5 yaşında ailesiyle birlikte zor şartlarda önce Edinburgh, sonra da Portsmouth’ta yeni bir yaşam kurmaya çalışmış Gazadis ailesi, son durakları 1969’da Manchester şehrinin yoksul mahallerinden biriymiş. Okulda çok başarılıymış küçük Gazadis, küçük yaşlarda ailesiyle birlikte yerleştiği Manchester’da şehrin iyi okullarından birine devam ederken futbola merak salmış. O yılları anlattığı söyleşilerinde, çocukluğunda Manchester City taraftarı olduğunu dile getiriyor. Günümüzde dünyanın en iyi 5 üniversitesinden bir olarak kabul edilen Oxford’da hukuk eğitimi aldığı yıllarda okulun futbol takımının değişmezlerindenmiş. 1985’te mezun olduğu üniversite hayatı sonrasında, 90’lı senelerin başında Amerika’ya yerleşmiş, dünyanın en iyi hukuk firmaları arasında gösterilen Latham & Watkins’ta çalışmaya başlamış. Sevda futbol olunca, o güzel oyundan uzak durmak olmaz elbet, 1994’te Amerika Futbol Ligi ‘Major League Soccer’ın kurucuları arasında yer almış, 2001’de yönetim kurulu başkan yardımcılığına getirilmiş. MSL’in stratejik yönetimi ve pazarlamasına yön verirken, aynı zamanda Meksika Futbol Federasyonu ile ülke futbolunun yönetimi ve pazarlaması üzerine birlikte çalışmalar yapmış.

Çok başarılı eğitim hayatı ve hep yükselişteki iş hayatı sonrasında 2009’da Keith Edelman’ın yerine Arsenal kulübünün başkanlığına getirildi Ivan Gazadis; MSL’de geçirdiği 12 sene yeni bir serüvenin kapılarını açmıştı ona. Sorumlulukları arasında, Arsenal’in en başarılı zamanlarında başkan yardımcılığı yapmış kulüp tarihinin muhtemel en başarılı yöneticilerinden 75 yaşındaki David Dein’in misyonununu devam ettirmek de vardı. Ancak işler beklendiği gibi gitmedi ve Arsenal 2016-2017 sezonunun sonunda 20 seneden sonra ilk kez Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkını kazanamadı. Sezon boyunca gidişattan hoşnut olmayan Arsenal taraftarı 1996’dan beri takımın teknik direktörlüğünü yapan Arsene Wenger’in miadını doldurduğunu, değişim zamanının geldiğini düşünüyordu. Takımın Federasyon Kupası’nı kazanmasından sonra Wenger’in sözleşmesi iki sene uzatılıyor; Gazadis de Daily Mail’e verdiği söyleşisinde, Wenger’in bir futbol dâhisi olduğunu, kovulmayı asla hak etmediğini dile getiriyordu.

• • •

Haziran ayının son perşembesinde, Ivan Gazadis ve eski Arsenalli futbolcu Ray Parlour, Arsenal’in görkemli Emirates Stadı’nda yaklaşık 250 taraftarla sezon sonu buluşma, soruları cevaplama mesaisinde. Eski toprak bir Arsenal taraftarı alkışlar arasında bu takımın ruhunu yitirdiğini, değişim zamanının geldiğini belirterek Gazalis’e bu konudaki düşüncesini soruyor. Gazadis, öncelikle birlik olmak gerektiğini, takımın bu sezon Şampiyonlar Ligi’ne katılamayacak olmasının tüm ekipte hayal kırıklığı yarattığını ancak bu durumu düzeltecek olanın yine kendileri olduğunu dile getiriyor. Wenger’in göreve devam etmesi konusunda yönetim kurulunun ortak karar aldığını, iyi bir teknik direktörde olması gereken deneyim, vizyon, bilgi gibi özellikleri Wenger’de bulduklarını, 20 seneyi geçen emeğinin karşılığında yeni bir sözleşmeyi hak ettiğini vurguluyor.

Söz dönüp dolaşıp kulübün en büyük hissedarı Amerikalı Stan Kroenke’ye geliyor. Bu vesileyle onu da anlatalım bilgimiz yettiğince. 69 yaşındaki işadamı, ‘Kroenke Sports & Entertainment’ adında bir şirketin sahibi, ülkesinde NBA ve MLS’de sahip olduğu kulüpler var (MBA’de Denver Nuggets, Amerika Futbol Ligi MSL’de Colorado Rapids gibi). Ancak sahip olduğu tüm kulüpler sportif başarıdan çok uzaklar, mesela Colorado Rapids 22 takımlı ligin en alt sırasında. Nisan 2011’de hisse başına 11.750 Sterlin ödeyerek Arsenal kulübünün yüzde 67’sine sahip oldu ve günümüzde bir hisseye sahip olabilmenin bedeli 18 bin Sterlin. Geçmiş günlerde Özbek işadamı Alisher Usmanov, Kronkoe’nin tüm hisselerine karşılık 1 milyar Sterlin teklif etmiş ama bu teklife sıcak bakmamıştı Amerikalı. Oysa hisselerini önerilen rakama satması durumunda 565 milyon Sterlin kâr yapacaktı, üstelik 6 sene gibi ticarette çok da uzun olmayan bir sürede. Velhasıl her ne kadar Gazadis kabul etmese de, Arsenal’in hikâyesi günümüzde paranın egemen olduğu endüstriyel futbolun işadamları adına nasıl kârlı bir yatırım olduğunu anlatıyor görmesini bilenlere.


Söyleşinin sonunda, o güzel yaz akşamında Emirates Stadı’ndan ayrılırken, şimdilerde yerini pahalı apartmanlara bırakmış, endüstriyel futbolun bilinmediği zamanlarda futbol sevdamızı doyasıya yaşadığımız Highbury Stadı’nın önünden geçiyorum. Ölümünden kısa bir süre önce söyleşi yaptığım futbolun en güzel abisi Metin Kurt’un cümlesi geliyor aklıma. “Futbol arsada oynanınca güzel, borsada oynanınca çirkindir!” demişti futbol sevdalısı, mekânı cennet olsun…