1904 yılında Fizyoloji/Tıp alanına Nobel ödülünü kazanan Ivan Pavlov’un ve onun bilimsel alandaki rakibi Vladimir Bekhterev’in mücadelesini de işini iyi yapan iki insanın akademik mücadelesi olarak görebiliriz.

Ivan Pavlov Bekhterev’e karşı

Prof. Dr. Doğan Kökdemir - Twitter: @dkokdemir

Bilim ya da akademi dünyası, günlük yaşama kıyasla biraz daha yalıtılmış, teknik ve rasyonel kabul ediliyor olabilir. Ancak orada da, yaşamın diğer her yerinde olduğu gibi, mutluluk ya da mutsuzluk, sevinç, öfke, hırs ve diğer her türlü insani duygu bulunur. Akademi dünyası yaşamın yansıdığı farklı bir platformdan fazlası değildir. Özellikle, bilim insanlarının önemli bir kısmının kendi hayatlarını yaptıkları işe tutkuyla adadıkları düşünülürse, bu duyguların da zirvede yaşandığını söylemek hatalı olmayacaktır.


İki dâhinin mücadelesi

1904 yılında Fizyoloji / Tıp alanına Nobel ödülünü kazanan Ivan Pavlov’un (1849-1936) ve onun bilimsel alandaki rakibi Vladimir Bekhterev’in (1857-1927) mücadelesini de işini iyi yapan iki insanın akademik mücadelesi olarak görebiliriz. İki bilim insanın, - en azından elimizdeki bilgiler doğrultusunda – çalışmalarına birbirilerinden bağımsız olarak başladıklarını söylemek mümkün. Her ikisi de, çevresel değişimlere verilen otomatik tepkilerin doğasını araştırıyordu; aslında Pavlov’un bu konuya ilgisi daha sonra ortaya çıktı. Nobel ödülü, sanılanın aksine koşullu öğrenme ya da koşullu refleksler ile ilgili değil sindirim sistemine yönelik çalışmaları için verilmişti. Ancak reflekslere yönelik ilgileri iki bilim insanını da aynı sonuca götürdü; refleksler başka uyaranlarla birleştirilebilir, koşullanabilir. Bekhterev, kendi çalışmalarında elde ettiği bu sonucu “association reflex” (“ilişki refleksi”) olarak tanımlarken, Pavlov benzer bulgular için “conditioned reflex” (“koşullu refleks”) adını kullandı.

Zil sesini duyan köpeğin, daha önceki “koşullama” nedeniyle kendisine et verileceğini sanması ve bu yüzden de sindirime yardımcı olarak salya üretimini artırmasının hikâyesi psikoloji alanında öğrencilerin belki de ilk öğrendiği deneydir. Her ne kadar Pavlov’un orijinal çalışmalarının amacı psikolojik davranış örüntülerini bulmak olmasa da zil sesi ile olası bir ödülün (et) organizma tarafından bağlantısının kurulması ve sonraki tepkiyi (salya) oluşturması gerçekten önemlidir. Pavlov’un bu basit ama etkili deneyinin en büyük sorunlarından birisi, çalışmanın birebir insanlarda uygulanamamasıydı. (Çünkü salya ölçümü için organizmanın çenesinin altında bir boşluk oluşturmanız gerekiyordu.) Bekhterev, reflekslerin koşullanıp koşullanamadığını ölçmek için daha basit ve tüm organizmalarda uygulanabilecek elektrik uyarılmalarını tercih ediyordu ve kuramsal olarak da Pavlov’un basit bir hatasına dikkat çekiyordu: Organizma aç olmadığı sürece bu yöntemle refleksleri çalışmanın bir anlamı yok.

Tartışmanın galibi

Bu entelektüel bilimsel tartışmaların galibi Pavlov oldu. Bilimsel çalışmalarda, herhangi bir kuram diğerinden daha üstün ya da baskın olduğunda, bunun sebebini kuramın gücünde ve/veya kuramın henüz yanlışlanamamasında ararız. Kısacası veriler bize kazananı söyler (bilimde kaybeden yoktur). Ancak, Pavlov – Bekhterev gibi iki Rus bilim insanın rekabetinde, kazanını belirleyen ABD’li bir psikolog, J. B. Watson oldu. Davranışçılık ekolünün mimarı olan Watson, dönemin en etkili psikologlarından birisi olarak, kendi yaklaşımını Pavlov’dan daha çok alıntı yaparak anlatınca, Pavlov’un çalışmaları psikolojinin en güçlü olduğu ülke konumundaki ABD’de konuşulmaya ve çalışmalar İngilizceye çevrilmeye başladı. Kuramsal ve yöntembilimsel açıdan baktığımızda Bekhterev’in çalışmaların Davranışçılık açısından daha işe yarar olduğunu söylemek mümkün – ki Watson, Bekhterev’in çalışmalarına yabancı değildi. Ancak seçiminin Pavlov’dan yana koyunca hem Watson’un bilim insanı olarak gücü hem de İngilizcenin belirleyiciliği günümüzde hâlâ Pavlov’un öğrenme konusunda vazgeçilmez yapmaktadır.

Bekhterev’in 23 Aralık 1927 yılında Stalin’le görüşür ve “bir paranoyakla tanıştığını” söylediği rivayet edilir. Bekhterev, bu görüşmeden bir gün sonra, 24 Aralık’ta ölür. Unutulmaya bırakılır.