İyi bayramlar!

iyi-bayramlar-58284-1.> EZGİ ÇELİK e.ezgicelik@gmail.com

“Ne için çalışmak istediğinizi bildiğiniz sürece para için çalışmak kabul edilebilir” Demiş John Cassavetes. Roman Polanski ustanın ‘Rosemary’nin Bebeği’ filminden kendisini hatırlayanlar olacaktır. Ya da çok kültürlü okuyucularım, Amerikan bağımsız sinemasına, yönetmen ve yapımcı olarak yaptığı katkılardan da hatırlayacaklardır Sayın Cassavetes’i. “Eğer çok uzun süre para için çalışırsanız, inancınızı yitirebilirsiniz. Ve ne için para kazandığınızı sorgulamaya başlarsınız” diyor bağımsız sinemacı.

Efendim nasıl olurmuş da, affedilirmiş sanatçı. İstediği kadar iyi olsun, çok uzun yıllardır bizimle olsun, her duygumuza tercüman olmuş olsun. Olsun efenim, ne olursa olsun. Affedilemez. Demiş bir kere. Yıllar önce, politik, sosyolojik, duygusal, ironik… Belli değil. Ama bir karar vermiş, bir şeyler söylemiş bu sanatçı. Olmaz efenim. Affedilemez. Neden peki? Belli değil. Asla.

Gittiler. Yemeklere gittiler. Gittiler efenim. Ve bizim için orada bittiler. Genci, yaşlısı, şarkıcı, sanatçısı hepsi toplaştılar, koşa koşa gittiler. İlgilendirmez efenim bizi, oraya ne için gittiler. Ne yediler, ne içtiler. Ne kelam etmek niyetiyle gittiler, anca ne kadarını edebildiler, bizi hiç ilgilendirmez. Açıklama yapmaya çalışmasınlar efenim, boşuna. Sildik biz onları. Kestik, biçtik, ölçtük, sonunda da kalemi kırdık efenim. Tam olarak, neden peki? Belli değil. Asla.

Şimdi bu bayram gününde, ben aklımdan atmak istiyorum açıkçası böyle soruları. Sanatçıları affedip affetmemeyi mi tartışacağız? Niyetini, kalbini, doğrusunu, yanlışını bildiğimiz bir sanatçıyı bilmiyor gibi mi yapacağız? Bir metrekareye elli duyguyu sığdırdığı gerçeğini oylamaya sunsak, toplumun yüzde ellisinden fazlasının evet oyu vereceği birini, camdan aşağı mı atacağız? Adı üstünde o bir sanat sepet üreticisi. E bir üretici, yaşadığı bayram sokağının üzerine titremez mi? Bayram şekerleri olsun, tatları güzel olsun, şekerler çocuklara kavuşsun. Başka ne düşünmüş olabilir ki o sanatçı?

Kuşkuyu atmak istiyorum, bayram masamdan. Hani biz hep beraberdik? Hani masalarda hep beraber oturabilmek için her şeyi yapmak, savunmak isterdik? Yan yana gelebilelim ki, birbirimizi duyabilelim demiştik hani. Bayramlar bizim. Bayramlarda hep birlikte, herkes istediği yerde, istediği kişi ile koşabilsin diye seslendik her yerde. Yedikleri yemekten niye şüphe ettik? Kelamlarını niye hiç sormadık? Sözlerini bitirebildiler mi, yoksa hiç mi söze giremediler? Niye merak etmedik? Yemekte ne vardı, menü neydi, tatları iyi miydi? Hiç ilgilenmedik.

Yahu bayram günü, nerede ne yenir, kim izlenir, hangi konsere gidilir? Varsa imkanlar, şöyle tatlı bir kısa tatile nereye gidilir? Budur sorular. Bulandırmayın zihinleri. Genç, yapıcı, kavrayıcı, affedici bir bayram nesli var artık. Onlar, ‘sanat sepet’e kim ne bırakmış, hangi tat onlara daha yakınmış, herkes bakalım neler yapmıştalar. Bu nesil John Cassavetes’i önce, Polanski sineması, kendi bağımsız sinema dünyası, yapımcılığı, doğaçlamada çığır açan oyunculuğu ile tanıyacak. Sonra ilgi alanına girerse ettiği sözleri bulup okuyacak. Ve hep aslında ne için çalıştığını hatırlayıp, ustaya saygılarını sunacak. Çok uzun süre para için çalışıp, amacının ne olduğunu unutmayacak. Amacını unuttuğu için inancını yitirip, her söz söyleyen sanatçıya sırt çevirmeyecek. O kadar öfkeli olmayacak. Kendini sorgulamaktan bitap düştüğü için, etrafındaki sanat sepetçilerin yedikleri içtikleri ile uğraşır hale gelmeyecek. Kim kimle ne istiyorsa yesin, evetler ister yetsin ister yetmesin, ilgilenmeyecek. Ne için çalışmak istediğini bilecek, bu yüzden de para için çalışmak iyidir diyebilecek.

Ne yapsak da bayram sergileri yapsak? Ne yapsak da bayram filmleri yapsak? Bayramda sokak tiyatroları, şenlikleri, konserleri, sergileri… Ne yapsak da yapsak! Bir dahaki bayrama da elimiz kolumuz sanat sepet dolup taşsak!
İyi bayramlar, tüm çalışan, ne için çalıştığını anımsayan ve dost olanlar!

Bol bayram şekerleriniz olsun!