İyi bir entelektüel olmanın ötesindeydi

Salih Bolat

Ülkemizin kültürlenme sürecinde çok önemli bir yeri olan Muzaffer İlhan Erdost, öyle sanıyorum ki, yalnızca benim değil, birçok aydının ve sanatçının da yaşamında çok önemli yeri olan bir insandır. Onunla konuşurken, son derece derin, insana ve topluma dair çok geniş bir alanda dil ve düşünce ürettiğini fark ederdiniz. Şiir, edebiyat, resim, politika konularında iyi bir entelektüel olmanın ötesinde, bir bilge insanla konuştuğunuzu hissederdiniz. Usul, kendinden emin ama alçakgönüllü ve güven veren ses tonuna hafif bir gülümseme eşlik ederdi. Ankara’da yaşadığım yıllarda, adı önce ‘Onur’ olan, kardeşi İlhan Erdost’un 12 Eylül Darbesi günlerinde katledilmesinden sonra, ‘İlhan İlhan’ olan kitabevine arada bir uğrardım. Şiir yazan biri olarak, şiir konusunda (elbette daha bir yığın konuda) konuşabileceğim en değerli kişilikti.

‘İkinci Yeni’ şiir anlayışının isim babası ve eleştirmeni - savunucusu, sevgili ağabeyim, eski dostum Muzaffer İlhan Erdost’u geçen Ekim ayında ziyaret etmiştim. Pazar Postası’nda yazdığı yazılardan oluşan ‘İkinci Yeni Yazıları’ adlı kitabının genişletilmiş baskısını bana imzalayıp vermişti. Bu konuda başka yerlerde yazdığı yazıları da kitaba almış. O efsanevi ‘İlhan İlhan Kitabevi’ndeki çalışma odasında, çaylarımızı yudumlarken Cemal Süreya, Ece Ayhan, İlhan Berk ile anılarını, tartışmalarını anlattı. Pazar Postası’nda, o yılların (1950’ler) genç şairlerinin şiirlerini yayınlarken, bu şairlerin ilerleyen yıllarda Türk şiirini temelden etkileyecekleri konusunda o kadar da emin olmadığını söylemişti. Ama onları sonuna kadar savunmuştu. Savunduğu genç şairler arasında Ülkü Tamer, Yılmaz Gruda, Tevfik Akdağ, Bilge Karasu, Cemal Süreya, Ece Ayhan, Turgut Uyar gibi şairler vardı. Bir Marxist olan Muzaffer ağabeyin, İkinci Yeni şiirine özellikle soldan gelen saldırılara karşı yazdığı, ‘Anlamsıza Kadar Yolunuz Var’ yazısı, tarihsel değerdedir. Onunla sohbet ederken, yakın şiir tarihimize canlı canlı tanıklık ettiğimin farkındaydım. “İkinci Yeni’nin bu kadar önemseneceğini, hâlâ tartışılacağını düşünmüş müydün?” diye sormuştum. “Ben bu konuyu çoktan bıraktım, böyle olacağını bilmiyordum” demişti.

İKİNCİ YENİ KAÇIŞ ŞİİRİ DEĞİL VE OLMADI DA

İkinci Yeni şiiri, modern şiirimizin gelişim sürecinde çok önemli bir deneyimdir. Batı o yıllarda Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarını yaşamış, insana ve hümanizmaya güveni sarsılmış olan sanatçıların toplumsal, siyasal, etik değerleri de sarsılan önemli bölümü aklı bile reddetmiştir. Bu nedenle, örneğin Batı sürrealizminin ülkemizde filizlenen İkinci Yeni şiirinde karşılık bulmasını, doğru ve gecikmiş bir tepki olarak görmek gerekir. İşte, Muzaffer İlhan Erdost’un Marxist düşünsel arka planıyla, sürrealist İkinci Yeni şiir anlayışını bağdaştırması, Türk şiirine hatta estetik düşüncesine önemli katkıda bulunmasına neden olmuştur. Bu katkı daha çok şiirin gerçeklikle poetik ilişkisinde ve imgenin şiirde kapladığı yoğunlukta olmuştur. Buna karşın şiire görevci bir kimlik yükleyen bazı toplumcu eleştirmenler ve yazarlar, İkinci Yeni şiirini, anlamı reddetmekle suçlayacaklardır. Örneğin değerli eleştirmen Asım Bezirci, “Divan Şiiri gibi İkinci Yeni şiiri de halka, onun hayatına, edebiyatına ve kültürüne sırt çevirmiştir…” diye yazabilecektir. Bu eleştirilere karşı Muzaffer İlhan Erdost, bir yazısında şöyle diyecekti: “O gün de, bu gün de anlaşılması istenmeyen şey şu: İkinci Yeni, toplumsal sorunlardan kaçış şiiri değildi, olmadı da. Şiirin içsel yapılanmasında geçirdiği değişimdi söz konusu olan. Bir bakıma şiir, edebiyat ile sanat arasında kendine yeni bir yer arıyordu. Bu yapay bir arayış değil, şiirin geleneksel işlevselliğini yitirmeye başladığı ve yeni işlevler aramaya yöneldiği bir dönemin doğal sonucuydu…”

AYDINLATTIĞI YOLDA YÜRÜYECEĞİZ

Gazeteci Işık Kansu: Muzaffer Abi çok önemli düşün insanlarımızdandı. İyi insan yüreği taşırdı ama savaşma konusunda bir o kadar da dirençliydi. Hem gazetecilik hem yayıncılık, hem yazarlık hem de insan hakları savunuculuğunu bir ömre sığdıran ender aydınlarımızdandı. Mücadelesi ve kişiliğiyle aydınlanan yolda yürümeye devam edeceğiz.

MUZAFFER ERDOST HEPİMİZİZ!

Yazar Ali Cengizkan: Muzaffer Erdost, aslında iki kişi, hepimiz biliyoruz. Öteki Muzaffer, yani İlhan Erdost, onu yalnız bırakıp ayrıldığında doğdu Muzaffer İlhan. İki kişi gibi yaşadı; iki kişi kadar çalıştı. Çocukluktan ilk gençliğe geçtiğimden beri tanıyorum kendisini. Erdost, 27 Mayıs Devrimi’nin ve 1960 Anayasası’nın ekip harmanladığı ve saçtığı aydınlıkta serpilip gelişen bir zihin; ama ön hazırlığı bütün bir önceki on yıl. Muzaffer İlhan’ın dağarında, diyelim ki, 60 kitap var; olabilir. Ama Sol ve Onur Yayınları’ndaki sayılarla değil yalnızca, seçki olgunluğuyla da bir ‘Yayıncılık Müzesi’, bir ‘Yayıncılık Anıtı’dır kendisi. Türkiye’nin Denizlerle, Mahirlerle, Çelenk’lerle, Mumcu’larla, Kışlalı’larla canlı kalacak aile bağıdır. Bu aile o kadar güçlüdür ve geniştir ki, Gökçe’den Barikat’a, Kurdakul’dan Süreya’ya, Korkmazgil’den Yücel’e herkesçe kucaklanmaktadır.

Muzaffer Erdost, aslında iki kişi, hepimiz biliyoruz. Onun aslında hepimizin içinde çoğalan bir yapısı var. Muzaffer Erdost, hepimiziz!

DEVRİMCİ KUŞAĞIN DEĞİŞMEYEN GERÇEĞİ

Şair Şükrü Erbaş: Bizim gencecik kalbimizde sosyalist bir düşüncenin, devrimci bir kültür ve sanat pratiğinin oluşmasında en büyük payı olan ağabeyim... Benim ve bütün bir devrimci kuşağın ve Ankara’nın hayatına girdiniz. Şunu bil Ağabeyim, ölüm bu gerçeği hiç degiştiremeyecek. Derin saygımla...